Bir milletin elinden geçmişini, bayramını, coşkusunu almaya kalkışıyorsanız, eline başka bir şey tutuşturacaksınız demektir.
Ne olmak istediğinizde ısrarlı ve kararlı değilseniz, sizden olmanız istenensiniz...
Duruşunuzu kımıldamadan koruyabilme kararlılığı göstermiyorsanız, duracağınız yeri gösterenin peşine takılmışsınız demektir.
1919 yerine 2019!...
Parlamenter rejim yerine, başkancı rejim.
Kuvvetler ayrılığından kuvvetler birliğine...
Hukuk, adalet ve özgürlüklerden yasa(k)lara!...
Görüntüye indirgenen Meclis'le, "milletin iradesi" adı altında sisteme hakim partinin iradesi, Meclis'i oluşturanlarda toplaşıp belirince; özgür iradelerin çalıştırıldığı bir kültür yerine, iradelerin kontrol altında olduğu, biat etmekten başka seçeneğin olmadığı bir kültür yaratılmış olacak. Bugün fiilen tanıklık ettiğimizi (en geç) 2019'da sistem olarak var etmiş olacağız. Beynimize yerleştirilmek istenen bu!...
Büyük gözdağı; giderek çığ olup üzerimize yığılırken, bayramı kutlamak yerine, bayrama getirilen kısıtları bu yüzden konuşuyoruz. Her yıl biraz daha mesafe konuluyor, başta Atatürk, Cumhuriyet'i (devleti) var eden kişi ve değerlere...
Türkiye'de yeni bir başlangıç için seçilen 2019 tarihinin, bir devrin sonu olarak işaretleyen bir hesap üzerine oturtulduğu hepimizin malumu.
Çocukluğumdan itibaren her yıl, kutlama günleri öncesinden milli bayramların önemi anlatılırdı. Tartışılıyor gibi yapılarak, tarihteki olay ve kişiliklerin çarpıtılarak yansıtıldığı, üç beş ezberin dışına çıkamayanların görevlendirildiği algı yönetimi amaçlı programlara bakınca, birikimi boşaltma işinin birikimsizlere yaptırılışına yanıyorum o kadar!...
Çapının farkında olamayacak kadar çapsız, sadece bilgisi değil, fikri de yok, kendine belletilenin dışında kendisi diye biri yok ama milyonların karşısında konuş(turul)uyor!... Vizyonu yok; beynine etiketlenen misyonu var. Milleti, milletin aklını hafife alarak kendi algılarını millete kapatıp, yürüttüğü algı üzerinden kendi yerini korudukça, servis yaptıklarına yaranıyor aklınca!... Kişileri, kurumları, tarihi tahrif ederek yıkmaya, yıktığınca, "yeni" diye pazarladıklarına yol açmaya çalışan her sektörden operatörlerden söz ediyorum.
Sorsan bilmez; 19 Mayıs 1919 nedir?
Atatürk'tür.
Direniştir.
Bağımsızlıktır.
Özgürlüktür.
Ulustur.
Devlettir.
Cumhuriyet'tir.
Türkiye'dir...
Kurmak, yapmak, var etmek, güçlenmektir!... diyemez!...
Tam bu satırları yazarken bir yandan da ekranda, "Atatürk Yüzyılın En Büyük Lideri" manşeti ile bayramımızı kutlayan Sözcü gazetesine yapılan operasyon var. Bayramı kutlamanın önüne yığılan engeller yeterli gelmemiş; Atatürk çizgisinde yayın yapan kurumlar üzerinden de tasfiye operasyonlarının süreceği anlatılmak isteniyor.
"Cendere" başlıklı yazım geldi aklıma; "... Adına kuşatma, hesaplaşma, baskı, korkutma, sindirme... ne derseniz deyiniz, içinden geçtiğimiz süreç olağan değil. Bizi biz yapan değerlerimizi olağan koşullarda değil, olağanüstü koşullarda tutmak ve tutunabilmektedir başarı... Kendimiz kaymayalım diye düşüncelerimizi kaydırmayı seçmenin bedeli birleşik kaplar kuramının işletildiği sürece dahil olmak ve her geçen gün birilerinin eklenmesi ile iyice daraltılan cenderenin içine toplaşarak sıkışmak demektir." diye yazmıştım.

O yazıda bir de alıntı vardı. Türk dünyasının unutulmaz lideri rahmetli Denktaş'tan; "Hayatta hiçbir zaman yalpalamayacaksın, düşüncelerinde bir ileri bir geri adımlar atmayacaksın, her dönemin adamı değil, her dönem adam olacaksın". Buradaki adam deyiminin erkek değil; insan olduğu vurgusu ile aktarmıştım.
Sözüm yalpalayan kişi ve kurumlara; ne söylediğiniz değil, ne yaptığınız belirliyor kaderimizi. Dış çemberin giderek daraldığı, güçlenmemiz gereken bir süreçte; bizi biz yapan değer ve kişilere mesafe koyarak güç yitirmekteyiz.

Kendi yurttaşları özgür olmayan bir ülke, diğer ülkelere karşı bağımsız olamaz.
Dış çemberi kırabilmek için, önce hepimizi bir şekilde her geçen gün iyice sıkıştıran bu cenderenin içinden çıkmamız gerekiyor.
Kendimizi her geçen gün biraz daha soluksuz hissederek mi daha güçlü olacağız? Bayramlar bunun için bir fırsat olması gerekirken, yeni mesafelerin icat edildiği günlere dönüşüyor. Tek kişiyi güçlendirerek güçlü olunsaydı, Atatürk kendisini güçlendirmeyi seçerdi. O bizi, yurttaşları güçlendirmeyi seçti. Ölümsüz olmasının sırrı; devleti, yurttaşı, kurumları kendisinden önde tutmasındadır. Kurduğu kurumlar bize, özgür bireyler olarak var etmek istediği yurttaşlara armağandır, kutsal emanettir.
Sadece yaşadığı yüzyıla değil, gelecek yüzyıllara da damgasını vuracak bir liderden söz ediyoruz. İtibarsızlaştırmak için kolları sıvayanların bu yolla itibar edinemeyecekleri bir tarih yazan kişilkten!... İtibar varsa vardır. Yoktan var edilemeyeceği gibi, var olan da yok edilemez.

1919 çağdaş, özgür, güçlü bir Türkiye düşünün başlangıcıydı, hayli yol aldık; 2000'li yılların konjonktürünün rüzgarı ile yıkılamayacak kadar güçlü bir devlet, aklını milletten çok gören algı operatörlerinin kurnazlığı ile yönlendirilemeyecek güçlü bir milletiz. 2019 hesapları ile yüz yıl geriye savrulmayı önleyecek bilgi birikimi de var. İş ki kurumsal erozyona uğramış ana ve yavru muhalefetler, toplumu doğru okuyup, beklentilerini yanıtlayacak siyaset üretebilsin!...

Parti-devlet bütünleşmesinin en önemli adımının atılacağı, AKP Kongresi'ne partinin en üst ikinci kademesi olan Genel Sekreterlik makamını temsil eden, Kamil Okyay Sındır nezdinde tanıklık kararını "siyasi nezaket" (!) olarak tanımlayan CHP yönetimi kadar, bu görevi kabul eden ve sadece partiyi değil, seçildiği İzmir'i de temsil edenin, bundan sonra söyleyecekleri ile bulunacağı yer arasındaki mesafe ile ölçüleceğini de anımsatmak isterim.

Yerini korumak, korunması gereken değerlerin önünde olmamalı. Yeri, zamanı geldiğinde "yer" denilen "konum", el tersi ile itilebilmeli!... Kişiler konumlarının önüne geçebilmeli!... Ya da kişi konuma (konuşlandırıldığı yere) indirgenmemeli!...("Bu cümleyi anımsatacağımız süreç çok uzak değil" dipnotu ile okunmalı... Partide edinilen yer ile millet nezdindeki yer arasındaki mesafeden söz ediyorum...)

Milletin önemli bir kısmı nerde durduğunu çok iyi biliyor; millet adına bir yerlerde bulunanların duruşları, milletin gerisine düşmemeli. 2019'a tanıklıkla bulaşanların, 2019 ile sürüklenmek istediğimiz değerlere karşı mücadelesi ne derece güçlü olabilir?
Çekildiğiniz yere gidiyorsanız, kurumları, kişileri itildikleri yerden nasıl çıkaracaksınız?
Cumhuriyet gazetesinden sonra başkalaşım süreci kıskacına alınacağı belli olan Sözcü gazetesi, bayram gününe damgasını vurdu. Siyaseti tüketenlerin nezakete sıfat yaptıkları bir süreçten de ancak bu beklenirdi!... Kınamanın ötesine geçecek bir iradenin, parti devleti kuruluşuna tanık sıfatı ile bulaşarak gösterilemeyeceği açık değil mi?
Tarih; 19 Mayıs 2017. Bakınız, sokaklar bayram yeri!... Kendi yerinden ibaret siyaset ve siyasetçilere takılmayın, hepsi gelip geçecek, yüzyılın lideri Atatürk'ü ve eseri olan Cumhuriyetimizi yüzyıllar ötesine taşıyacak bir birikimi var milletimizin; bugünü armağan edenlere ve cendereye rağmen duruşunu değiştirmeyenlere saygı ile gençlerimiz üzerinden hepimize armağan edilen bayramımız kutlu olsun!...