Cumartesi günü EGEÇEP (Ege Çevre ve Kültür Platformu)'in organizasyonunda Adalet Yürüyüşü'ne katıldık. [1] Yürüyüşe 'Çevre hakkı için Adalet', 'Doğanın hakları için Adalet', 'İklim için Adalet', 'Temiz hava hakkı için Adalet' 'Kozak doğası için Adalet' 'İzmir'in suyu için Efemçukuru'nda Adalet', 'Nükleersiz gelecek için Adalet' dövizleriyle katılan EGEÇEP dünyanın geleceği, yaşamın sürdürülebilirliği için de adalete ihtiyaç olduğunu hatırlattı.

EGEÇEP sözcüsü Prof. Dr. Ali Osman Karaba ile birlikte sayın Kemal Kılıçdaroğlu'yla kısa süreli yanyana yürüme fırsatımız oldu, kendisine İzmir Körfezi'nde, Kuş Cenneti'nde, Efemçukuru'nda, Aliağa'da, Bergama'da, Kozak'ta çevre hakkı ve doğanın hakları alanında 'ağır sonuçları olacak' adaletsizliklerin yaşandığını aktardık. İzmir'in ve bölgemizin sağlıklı yaşamını ve geleceğini yakından ilgilendiren bu sorunları, İzmir milletvekili olan CHP liderinin şimdi daha fazla gündemine almasını bekliyoruz. Sayın Kılıçdaroğlu isterse ve ilgilenirse kendi partisinin yönetiminde olan İzmir'deki bu sorunların çözümünü rahatlıkla sağlayabilir. Örneğin Ovacık Altın Madeni işletmesi 2009/ÇED olumlu belgesinin iptali kararını uygulatmamak amacıyla başlatılan ÇED sürecinin bugün İnceleme Değerlendirme Komisyonu (İDK) toplantısı var. Saat 15'de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 3. kat toplantı salonunda yapılacak toplantıya görevlendirme yapabilir.[2]

Bu arada Adalet Yürüyüşü'nde bize ev sahipliği yapan EGEÇEP'in kurucularından, şimdi CHP Genel Sekteri olan sevgili dostumuz Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır'a teşekkürlerimi bir kez daha iletmek isterim.
Geçen haftaki yazımda da bahsettiğim gibi bu yürüyüşü önemsemek gerek. Herkesin adalet beklentisi farklı farklı olsa da 'adalet'te buluşmak, adaletsizliklerin giderileceği umudunu besliyor. Adalet Yürüyüşü aynı zamanda sokağın meşruiyetini geniş kitlelere göstermesi açısından da önemlidir. 15 Temmuz darbe girişimini önlenmesinde ciddi bir rol üstelenen ve iktidar tarafından da kutsanan sokak eylemleri, şimdilerde yeniden kriminalize ediliyor.

"Sokak, çatışma, müzakere ve temsil alanıdır. Sokak, mevcut hakları korumanın, yeni hak taleplerinde bulunmanın, kamu politikalarına müdahale etmenin aracı ve mekânıdır. Sokak, siyasal düşünceyi dışa vurmanın, düşünceyi simgesel düzeyde açıklamanın aracıdır. Düşünceler sokakta pankartlar, dövizler, semboller, ritüeller, grafitiler, mizah, kılık kıyafetler, aksesuarlar aracılığıyla açıklanır. Temsili demokrasilerde seçimden seçime aktif hale gelen yurttaşın, iki seçim arası dönemde de etkin olmasını sağlayan kolektif eylemler, özelde de sokak eylemleri, demokrasinin yaygınlaştırılmasının ve derinleştirilmesinin yollarından biridir."[3]


Dokuz Eylül Üniversitesi'ndeki Adaletsizlik


Yukarıdaki alıntı geçtiğimiz hafta Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Kasman tarafından hukuksuz bir şekilde açığa alınan siyaset bilimci Prof. Dr. Ayşen Uysal'a ait. TÜBİTAK desteği ile başlayan daha sonra anlamsız bir biçimde yine TÜBİTAK tarafından yok sayılan iki yıllık bir saha çalışmasının ürünü olan "Sokakta Siyaset- Türkiye'de Protesto Eylemleri, Protestocular ve Polis" kitabının önsözünden. Ayşen Uysal ve kitabı için yazacaklarım yazımın bir bölümü ile geçiştirebileceğim türden değil. Şimdilik bu ülkenin ve üniversitelerinin yüz akı olan Ayşen Uysal ile birlikte Prof. Dr. Cem Terzi, Prof. Dr İzge Günal, Prof. Dr. Halil Resmi, Prof. Dr. Yeşim Ediz (Emekli), Doç. Dr. Halis Ulaş, Yrd. Doç. Dr. Erkin Başer, Arş. Gör Serap Sarıtaş, Arş. Gör. Dilek Karabulut, Arş. Gör. Özer Yersüren, Arş. Gör. Aydın Arı ve Öğr. Gör. Emel Yuvayapan'ın açığa alınmasındaki adaletsizliği belirtmekle yetineyim. Savunmaları istenmeden, haklarında açılmış bir soruşturma tebligatı yapılmadan bir sarı zarfın içinde gönderilen iki paragraflık yazı ile açığa alındılar. Bu tür uygulamalar üniversiteleri çoraklaştırıyor, oraları üniversite olmaktan çıkartıyor. Bilimsel özgürlük olmayan, akademik özerkliği olmayan kurumlara üniversite denemez. O yüzden akademisyenlere reva görünen adaletsiz uygulamalar, sadece onları değil hepimizi ilgilendiriyor.
 

Bergama Hareketi'nin saygınlığı


Dünyada örnek gösterilen Bergama Çevre Hareketi yine itibarsızlaştırma operasyonu ile karşı karşıya. Harekete yönelik önce 'Alman Vakıfları' algı operasyonuyla "Türkiye'nin düşmanları" tarafından kullanıldılar yalanı ortaya atıldı, o tutmadı, şimdi de FETÖ ile ilişkilendirilme çabalarını gözlemliyoruz. Geçen yıl benzer bir iddia Yeni Asır'da yayımlanan bir haber/yorum yazısında ortaya atılmış ona yanıt vermiştik.[4]
Geçen hafta Anadolu Ajansı kaynaklı bir haber yayınlandı, haberin konusunu Bergama Ovacık Altın Madeni'ni işleten Koza şirketinin eski patronu Hamdi Akın İpek hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen iddianame oluşturuyor. Ancak haber sanki Bergama Hareketi de yargılanıyormuş gibi okuyucuya aktarılıyor; "madenin çevre halkı tarafından ciddi bir direnişle karşılaşıldığı ancak Koza İpek Holding'e geçmesinden sonra ortalığın sakinleştiği ve halkın direnişinin bir anda ortadan kalktığı" haberin başlığına çekilmiş. Henüz iddianameyi görmedim, şayet haberde yazıldığı gibiyse düzenleyen sayın savcıyı birileri ciddi anlamda yanıltmış. Bergama hareketinin son yıllarda eskisi kadar etkili olmadığı bir gerçek, bunun mahkeme kararlarının yok sayılması, harekete yönelik devletin kurumlarının desteği ile yürütülen psikolojik hareketin, yanlış tarım politikaları ve oluşan kirlenme nedeniyle topraktan geçimini sağlayamayan bölge insanının madende çalışmaya mecbur bırakılması ve hareketin içinden yapılan hatalar vb. gibi çeşitli nedenleri sıralanabilir var ancak madenin Koza'ya geçmesi ile hareketin sönümlendiği iddiası tam bir dezenformasyon ürünüdür. 5 Haziran 2005'de dünya çevre günü nedeniyle Çamköy'e gitmek isteyen çevre hareketi üyelerine bizzat şirketin organizasyonunda yapılan saldırı ile ertesi yıl Dikili Festivali'nde yine madenin yöneticileri tarafından organize edilen panel baskını olayları Bergama Hareketi ile Hamdi Akın İpek'in patronluğundaki Koza'nın arasındaki ilişkinin hiç de dostane olmadığını gösteren somut olaylardır. Dikili Festivali saldırısında şirketin o dönemde halkla ilişkiler müdürü olan Hayrettin Öğüt yargılandı ve ceza aldı (Dikili Asliye Ceza Mahkemesi 2007/160 Esas 2016/753 Karar). 5 Haziran saldırısı davası halen devam ediyor (Bergama 2. Asliye Ceza Mahkemesi 2013/40 Esas) Dava dosyasında Hamdi Akın İpek, Hayrettin Öğüt ile birlikte onlarca maden çalışanı ile çevreciler karşılıklı yargılanıyor, inanmayan 4 Temmuz (yarın) saat 14.30'da Bergama Adliyesi'ne gelir kendi gözleriyle ve kulaklarıyla tanık olur. Hamdi Akın İpek'in ya da Koza'nın dolasıyla FETÖ'nün yandaşlarını arayanlar Bergama Hareketi ile uğraşmayı bıraksınlar, gerçekten yandaş arıyorlarsa ardı ardına verilen yargı kararlarını aşmak için yeni yeni izinler veren, işlenen çevre suçları için işlem yapmayan kamu görevlilerini, bunlarla ilgili önüne gelen haberleri çöpe atan haber müdürlerini ve medya patronlarını, 5 Haziran saldırısı davasının avukatı olan şahsımı olağanüstü yollarla sanık yapan savcıları, Yargıtay üyeleri ile Adalet Bakanlığı yetkililerini, davayı göz göre göre zamanaşımına götüren hakimleri araştırsınlar.
Bergama Hareketi, Türkiye'nin demokrasi ve ekoloji mücadeleleri tarihinde gurur duyulacak bir halk hareketidir. Bu şekildeki algı operasyonlarıyla itibarsızlaştıracağını sananlar çok yanılıyorlar.


Sivas yangını sönmedi!


2 Temmuz 1993'te Sivas'taki Pir Sultan Abdal Kültür Etkinlikleri'ne katılmak için Sivas'a gelenlerin konakladığı Madımak Oteli'nin ateşe verilmesi sonucu 33 aydın, 2 otel görevlisi öldürüldü. Türkiye'nin en vahşi katliamlarından olan insanların diri diri ateşe verildiği Sivas Katliamı, aynı zamanda 'birarada yaşama" iradesine yönelik "devletin seyirci kaldığı" kalleş bir saldırıydı.
Kökeni ne olursa olsun, inancı ne olursa olsun bu topraklarda barış içinde birarada yaşamak isteniyorsa bu tür saldırıların hesabının mutlaka sorulması gerekir.
Sivas katliamının hesabı soruldu mu? Katliama seyirci kalan kamu görevlileri adeta ödüllendirildi, dava uzun zamana yayılarak en sonunda zamanaşımı gerekçesiyle düşürüldü. Bu sonuç ülkeyi yönetenlerde hiç rahatsızlık yaratmadı, bilakis "hayırlı olsun" karşılığını buldu.
İnsanlığa karşı suç olduğu tartışmasız olan Sivas Katliamı suçunun zamanaşımı ile kapatılması bu ülkenin hayrına olmamıştır, ardından yeni yeni katliamlar yaşanmıştır. 'Sivas yangın'ı sönmedi halen devam ediyor, adalet sağlanıncayadek sönmeyecek. Hayatını kaybeden o güzel insanların anısı önünde saygı ile eğiliyorum, katliamı önlemeyenleri kınıyorum, katliam faillerini lanetliyorum.


1 https://yesilgazete.org/blog/2017/07/01/egecep-de-cevre-ve-doganin-hakki-icin-adalet-yuruyusundeydi/
2 http://www.csb.gov.tr/gm/ced/index.php?Sayfa=sayfa&Tur=webmenu&Id=9887>
3 http://www.iletisim.com.tr/kitap/sokakta-siyaset/9412#.WVi3GITyjIU <http://www.iletisim.com.tr/kitap/sokakta-siyaset/9412>
4 http://www.haberekspres.com.tr/bergama-ve-diger-ekoloji-hareketlerini-itibarsizlastirma-operasyonu-makale,4956.html>