Dün 'Dünya Çevre' günüydü. 5 Haziran'ın "Dünya Çevre Günü" olarak anılmasına neden olan 1972 Stockholm BM İnsan Çevresi Konferansı Bildirisi'nin 1. maddesinde "insanın; hürriyet, eşitlik ve yeterli yaşam koşulları sağlayan onurlu ve refah içinde bir çevrede yaşamak temel hakkıdır. İnsanın bugünkü ve gelecek nesiller için çevreyi korumak ve geliştirmek için ciddi bir sorumluluğu vardır" diye yazılı. Bugün bu yazılanların tam tersi yapılıyor,  uygulanan yıkım politikaları, vazgeçilmeyen fosil endüstri ile ani ısınma, ani soğuma, kuraklık, şiddetli yağışlarla küre isyan ediyor, dünyanın geleceği ve canlı yaşamı tehlikede.
5 Haziran yaklaşırken beni bir sıkıntı sarar, yılın 364 günü 'çevre'yle hiç ilgilenmeyenler, hatta çevreyi kirletenler, kirlenmeye yol açanlar bir günlüğüne "çevreci" kesilirler. Toplantılar yapılır, süslü laflar edilir ve bu şekilde dünya çevre günü "kutlanır". Neyse ki anlamlı şeyler de yapılıyor. Bu yılın çevre gününün en anlamı yanı Av. Noyan Özkan Çevre ve Ekoloji Mücadelesi onur ödülünün Ahmet Karaçam'a verilmesi oldu.
Türkiye Barolar Birliği (TBB) Çevre ve Kent Hukuk Komisyonu tarafından doğanın, insan haklarının ve hepsinin üstünde hukukun korunması için yaşamı boyunca mücadele eden Av.Noyan Özkan(1)  adına her yıl çevre ve ekoloji alanında mücadele eden guruplara ve bireylere ödül veriliyor. Bu yıl birey olarak Ahmet Karaçam, gurup olarak da Trakya Platformu ödüllendirildi.
4 Haziran'da TBB'nde yapılan törende seçimin gerekçesini yönetim kurulu üyesi ve komisyon Başkanı Av. Ali Arabacı ile komisyon Genel Sekreteri Av. Ömer Erlat açıkladı. "Trakya'nın talan edilmesinin, ranta açılmasının karşısında geniş bir dayanışma ve işbirliği yapısı ile gelecek için umut veren ve yenilikler içeren örgütsel mücadelesi" nedeniyle Trakya Platformu ödüle değer görüldü.

Ahmet Karaçam'ın ödüllendirilme gerekçesini aynen aktarmak istiyorum; "İzmir'in damı olarak nitelendirilen, ekolojik üzümleri ile tanınan ve İzmir'in içme suyu havzalarını içeren Efemçukuru köyünün tarım alanları altın madeni işletilmesi için 2008 yılında acele kamulaştırma kararları ile köylülerin elinden alınmak istenir. Hem tarım alanları hem de İzmir'in içme suyu havzaları tehdit altındadır. Önceleri madene ve yaşam alanlarının yok edilmesine direnen köylüler, kendilerine öncülük eden avukatları da yarı yolda bırakarak birer birer madencilerin önerdiği paralara topraklarını elden çıkarıp topraklarını terk ederler. Geride bir tek Ahmet Karaçam kalır. Ona "İzmir'in Yalnız Efesi" derler. Ne madenciye ne hükümetin acele kamulaştırma kararına pirim verir. Toprağını satmaz, sekiz yıl boyunca acele kamulaştırma kararına direnir. Kendisine teklif edilen astronomik miktarları reddeder. Zaman zaman ölüm tehditleri alır, ama hiç birine aldırış etmez. "Başım musalla taşına konmadan altıncılar benden bir karış toprak alamaz." der. Nihayet Danıştay İdari Dava Dairelerinin verdiği karar ile hakkı tescil edilir. Onun mücadalesi sadece kendi toprağı için değildir. İzmir'in içme suyunu zehirleyeceği yargı kararı ile sabit madene karşı İzmir'in içme suyu havzalarının korunması ve köyünün topraklarının kirletilmemesi için tek başına çok sayıda dava açar, mücadelesini on yıldır neredeyse tek başına sürdürür. Suyunu ve toprağını koruma mücadalesinde türlü türlü fedakarlıklara katlanarak risk alan, yalnız da olsa hep "Efe" olabilen, "Efe" kalma erdemini gösteren, çevresindekilere bu yolda örnek olan Efemçukuru köylüsü Ahmet Karaçam, Noyan Özkan'ın temsil ettiği  değerlerin anıtsal bir ifadesidir ve onun adına verilen bu ödüle fazlasıyla değerdir"

Ahmet Karaçam 'keçilerine bakacak kimsesi olmadığı için' ödül törenine gelemedi. O bir yalnız efe, bize örnek olması gereken bir doğa ve yaşam hakkı direnişçisi, gelecek kuşaklara karşı sorumluluğunu yerine getiren örnek bir insan. Ödülünü avukatı olarak vekaleten/emaneten almış olmak da benim için büyük bir onur oldu. Emaneti en kısa zamanda kendisine ulaştıracağız.
Avukat Noyan Özkan İzmir'e, Türkiye'ye, Dünyaya, doğaya, hayatımıza çok değer kattı.(2) Ahmet Karaçam'a Avukat Noyan Özkan ödülü çok yakıştı.