Bugün inanılmaz güzel bir anaokulu gezdim. Zübeyde Hanım Eğitim Kurumları’nın anaokulu. Yemyeşil bir bahçede bembeyaz tavşanlar geziyordu. İçim açıldı.

O tavşan beni, Alice’in Harikalar Diyarı kitabına geri götürdü. Çocukken en sevdiğim kitaptı. Büyüdüğümde de en sevdiğim filmler hep Alice ile ilgili olanlardı. Hayata farklı bakmamızı sağlayan en büyük kaynak hayal gücüyle olmaması gerekenlere isyanı pekiştiren kitaplar değil mi?

O anaokulunun bahçesinde kızımın en sevdiği öğretmenlerinden Bihter Teacher’ ı gördüm. Çizgili yeşil çorapları, iki yandan at kuyruğu yaptığı sarı saçları ve salopetiyle o kadar tatlı görünüyordu ki… Kızımın onun hakkında anlattıklarını düşündüm, kimse onun gibi çılgın değil diye dert yanıyordu bana. Gittiği için çok üzülmüştü. İnsan çocuğunun sevdiği birini ya da bir şarkıyı daha bir özel seviyormuş. Elimden gelse Bihter Teacher’ı kaçırıp eve getirirdim, bak işte Rüya öğretmenin hep seninle derdim. İnsan çılgınlık arıyor. Takmamazlık arıyor. En çok da rahat konuşabilme ortamı arıyor. İşte bunun için özgüvenli ve özgün insanların olduğu ortamlar gerekiyor.

Bizim gazetenin çılgını da Serdar Ağır. Sıra dışı giyimi, rahat konuşmaları, yaratıcılığıyla bulunduğu ortama ayrı bir hava veriyor. Rüya onu da çok seviyor, birbirlerine kanka diyorlar. Serdar Ağır küfürü bile şiir okur gibi ediyor. Rahmetli babama da küfür çok yakışırdı. Küfür edebilmek için özel izin gerekli bence, yakışmayan etmemeli.

Geçmişte Gülşen ablamız vardı, sayfa sekreterimiz. Çılgın giyim tarzı, insan sevgisiyle ve o tatlı muhteşem kıkırdamalarıyla muzipliklerini sevimlileştirirdi. Astroloji sayfası yaptığı yıllarda, ona özel hayatını anlatan kızların, umutlarını yeşertecek şekilde burç yorumlarını değiştirirdi. Ertesi sabah gazetede kızlar işte bu, valla doğru bu yorumlar, helal olsun diye konuşurlardı. Uzaktan izler, kızlara neşe dolu bir gün armağan etmiş olmanın haklı gururunu bir zırh giymişçesine taşırdı. 

Bakın işte yine hologram konusuna geri dönüyorum, bizim eve bu hologramlar şart. O kadar çok insanın farklı özelliklerini Rüya’ya göstermek istiyorum ki… Etraflarına mutluluk ve sevgi saçan insanların bunu nasıl yaptıklarını gösterebilmek istiyorum. Örnek alsın ve hep mutluluk saçsın, mutlulukla nefes alsın diye. Filmlerle idare ediyoruz. Yaşamak gibi olmasa da…

Sanatla ilgilenmeyen insan da çok sığ kalıyor. Televizyonlardaki diziler korkunç. İnsanın küçük olan beynini,  mercimek kıvamına getirmek için mi kurgulanmış bilmiyorum ama; özel kanallara abone olamayanlar için çok beyin yakıcı, kanatıcı. Yaratıcılıktan uzak, kin, nefret, öfke dolu. Bu diziler kitap okumayan, sergi gezmeyen, klasik müzikten haz almayan insanlar için birer intihar hapı. İnsanı paranoyaya, umutsuzluğa ve her an tetikte olmalıyım içgüdüsüne itmek dışında hiçbir işe yaramaz.

Keşke herkese Alice’in Harikalar Diyarı kitabını okutabilsem, okutamıyorsam filmlerini izletebilsem. Ah tatlı beyaz tavşan, günümü çok güzelleştirdin, kızıma sunmak istediğim dünyayla ilgili de beni endişelendirdin. O tatlı zıplayışların son zamanlarda gördüğüm en iç açıcı manzaraydı. Senin adın Alice olsun olur mu?