Değerli okurlarım, birçok kanıt AKP'nin dış politikasının kimlik eksenli şekillendiğini gösteriyor.
Birkaç hafta önce bu köşede yazmıştık. Erdoğan, Suudi Arabistan'da idam edilen Şii liderler ile ilgili olarak açıklamalarda bulunup, konuyu Suudi Arabistan'ın bir iç meselesi olarak sunmuştu. Hatta İstanbul'da yapılan İslam İşbirliği Teşkilatı Toplantısı'nda, Suudi Arabistan'da gerçekleştirilen idamları kınayan İran'ın eleştirildiği bir kararın alınmasına vesile olmuştu. Üstelik söz konusu tepkisi nedeniyle İran yönetimini mezhepçi bir dış politika izlemekle ve Suudi Arabistan'ın içişlerine karışmakla suçlamıştı.

Erdoğan, birkaç gün önce, Bangladeş'te yaşanan bir idam olayı ile ilgili de açıklamalarda bulundu. Bu kez Erdoğan'ın olaya bakış açısı farklıydı. 1971 tarihli bağımsızlık savaşında Bangladeş aleyhine Pakistan ile birlikte hareket ederek savaş suçları işlediği gerekçesiyle idam edilen Cemaat-i İslami lideri Nizami'yi sahiplendi. "Bangladeş'te 75 yaşında bir mücahide, hiçbir dünyevi günahı olduğuna inanmadığımız insana idam kararı veren zihniyeti lanetliyorum" dedi. Avrupa'yı olaya duyarsız kalmakla, CHP'yi idamcılarla aynı zihniyete sahip olmakla suçladı.

Görüldüğü gibi mezhep unsuru, AKP dış politikasının idam gibi insan hakları bağlamında tartışmalı bir meseleye bakışını bile biçimlendiriyor. AKP yönetiminde Türk dış politikası çelişkili gözükebilir. Bu çelişkileri yöneten temel dinamiğin kimlik politikası olduğu ortada...