Birçok kişinin dikkatini çekmediğini düşünüyorum.
Konunun özeti şu:
'Yuvadaki fuhuş skandalı hükümete zarar verir diye örtüldü mü?'
Dönemin emniyet amirinin, 'Taksim Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi'ndeki fuhuş skandalının hükümete zarar verir!' diye örtüldüğü yönündeki gündeme bomba gibi düşen açıklamaları TBMM'de gündeme getirildi.
CHP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Hülya Güven'in 'yuvalardaki skandalların neden önlenemediğini' sorduğu önergesinin de cevabını vermiş oldu.
Prof. Güven, geçtiğimiz haftalarda 4 kız çocuğunun Elazığ Harput Rehabilitasyon Merkezi'nden cinsel taciz nedeniyle kaçmasıyla gündeme gelen çocuk yuvaları ile ilgili 13 Mart 2015 tarihli Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı'nın cevaplaması istemiyle soru önergesi sunmuştu.


Göz göre göre

Bunca skandala rağmen çocuk yuvalarındaki sorunların neden çözülmediği konusunu soru önergeleri ve Meclis konuşmaları ile defalarca dile getiren Güven, '29 Ocak 2014 tarihinde yaptığım meclis konuşmasında da İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'nce 'Taksim Bakım ve Sosyal Rehabilitasyon Merkezi'nde kalan kız çocuklarına, merkezde görevli yöneticiler tarafından fuhuş yaptırıldığı' ihbarı kapsamında 1 yıldır teknik takip ve istihbarat çalışması yapılmakta olduğunun skandalın başka bir boyutunu oluşturduğunu belirtmiştim.
İddianın üzerinin neden örtüldüğü dönemin emniyet amirinin bugün basında yer alan açıklamaları ile anlaşılıyor.
Kız çocuklarımız 'muhafazakar' hükümet zarar görmesin diye suçluların tespiti için beklenen 1 yıl daha fuhuşa yönlendirilmişler.
Devlet baba kimsesiz çocuklara babalık yapamadığı gibi, muhafazakar hükümet de en muhafazakar olması gereken yerde kendi çıkarlarını düşünüyor" diye konuştu. 
Zaman zaman kangren olan ve bir türlü düzeltilemeyen konunun üzerine gideceğim.

Müvekkil mi, müşteri mi?

Bir hukukçu arkadaşımız yazmış.
Belki bazılarımız yanlış anlayacak ama ilginç bulduğum için paylaşmak istedim.
Hatta isteyenler, 'açık masa' gibi istediklerini yani görüşlerini bildirirlerse, değerlendirmeye çalışırım.
Söylediği şu:
Avukatların müşterilerine 'müvekkil' denirken yazılarımda 'müşteri' kelimesini kullanmamın derin bir sebebi var.
'Müvekkil' denilen düzende avukat, yargı işlevinin ayrılmaz bir parçası ve sistemi harekete geçiren kurucu unsurudur.
O düzende vatandaş sistem'den sistemin 'vekil' unsuru vasıtasıyla hakkının yerine getirilmesini ister.
İstem önce vekilin süzgecinden geçer, sistem sonra harekete geçer.
Bu düzende vatandaş vekile karşı da mahkemeye karşı olduğu gibi davranmak zorundadır.
Talebi 'vekil'in süzgecinden geçerek sistemi harekete geçirebilen hak sahibi 'müvekkil' denmesini hak eder.

Yargı işlevi

'Müşteri' denilen düzende avukat yargı işlevinden dışlanmıştır; devletin yargı işlevi sadece hakimler ve savcılardan oluşur.
Bu düzende sistemi vatandaş doğrudan harekete geçirir.
Dilerse bir avukatın temsil hizmetini de satın alabilir.
Avukatın görevi talebi süzgeçten geçirmek değil, mahkemeye karşı beyan ve tavırlarını vatandaşın yararına geliştirmektir.
Avukat bu yolda tüm ustalığını göstermekle yükümlü iken vatandaşın avukata karşı bir davranış yükümlülüğü yoktur.


Ne gibi?

Kısacası 'müvekkil' düzeninde avukat yargı işlevinin bir parçası ve uzantısı, 'müşteri' düzeninde ise avukat toplumun yargı işlevi içine girebilen bir ajanıdır.
Türkiye'de avukatlık yargı işlevinden dışlanmış; vatandaşı yargıda temsil edebilen mesleki ajanlık seviyesine indirilmiştir.
Mesleğin saygınlığı ile birlikte adalet inancının çok aşağılara düşmesinin temel sebeplerinden birisi bu durumdur.
Avukat adalet için değil de vatandaşın menfaati için çalıştığında yargı işlevinin ağır iş yükü ile tıkanarak felç olması ve adaletin gerçekleştirilememesi şaşırtıcı değildir.

Mecbur değilsiniz!

Avukat - müşteri ilişkisi mahkeme ile vatandaş arasındaki ilişkinin yansımasıdır. Vatandaş mahkemeye lehine ve aleyhine olan her şeyi anlatmak ve tüm delilleri vermek zorunda değildir.
Kerli ferli hocalarımız bile ceza hukukundaki susma hakkının mahkemeye yalan söyleme hakkı verdiğini, yalan söylemenin savunma hakkı olduğunu düşünürler. Mahkemeye karşı dürüst davranmak zorunda olmayan vatandaş, avukata karşı niye dürüst olsun! Müşterisini sorgulama hak ve yetkisi verilse bile avukat niçin mahkemenin yapmadığını yapsın, müşterisini kaybetmeyi göze alsın!

Allandırıp pullandırma!

Bu şartlarda müşterisine iyi hizmet vermek isteyen avukat aleyhe olanları gizlemez, lehe olanları allandırıp pullandırmaz mı!
'Ama bu yanlış olur!' diyeceksiniz.
Evet yanlış olmasına yanlıştır ama yüzleşmemiz gereken acı bir gerçektir.
Böyle olduğu için de hakim - avukat - vatandaş arasında tam bir güvensizlik hakimdir.
Hakim avukatın beyanlarına, avukat da müvekkilin beyanlarına itibar edemez.

Bin türlü yol

Yargıyla ilk temasında mahkemede yalan söylenebileceğini, dürüstlüğün aleyhe çalıştığını görünce ya sisteme başvurmaktan kaçınıyor ya da yalan dolan için bin türlü yol buluyor.
Dürüst insanlar yargıyla karşılaştıktan sonra yalancı ve dolandırıcılar topluluğuna dönüşüyor.
Siz de düşünün 'müşteri' mi, 'müvekkil' mi demeli...

Kangren oldu

Aslında bunun dışında, kangren olduğu gerçeğini hepimizin bildiği 'bilirkişi' konusu da gündeme getirilmeli ve yukarıdan aşağıya ele alınmalı.
Bilirkişiler için söylenenleri biliyoruz.
Duyuyoruz....
Yanlışı olanlar da var, gerçeği görenler de...
Belirttiğim gibi bu konuyu da mutlaka ele almalıyız, geleceğimiz ve güvenli günlerimiz için.


****

MENEKŞE

Mutluluğun yolu!


Kadın sabah kalkmış, aynaya bakmış ve kafasında yalnız üç tel saç görmüş.
'Hım, demiş galiba bugün saçımı örgü yapacağım.'
Öyle de yapmış, günü de harika geçmiş.
Ertesi gün kalkmış, aynaya bakmış, kafasında iki tel saç kalmış.
'Hım' demiş, 'Bugün saçımı ikiye ayıracağım.'
Dediğini de yapmış, harika bir gün geçirmiş.
Bir ertesi gün yine kalkmış, aynaya bakmış, kafasında tek tel saç var.
'Tamam, tamam.' demiş, 'Artık bugün atkuyruğu yaparım!'
Öyle de yapmış ve çok çok güzel bir gün geçirmiş.
Daha bir ertesi gün aynaya baktığında, kafasında bir tek tel bile kalmamış.
'Wow!' diye bağırmış, 'Bugün saç derdim yok!'
Bakış açısı her şeydir.
Mutluluğun yoludur...

***

KILÇIK

Hayata değer bir yaşam, sevmeye değer bir aşk, dostluğa değer bir arkadaşlıktan asla vazgeçme.
*Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler, ağzına dolar insanın... Sussan acıtır, konuşsan kanatır.