Binlerce yıldır gökyüzünü incelememize karşın, yine de evren hakkında bildiklerimiz oldukça az. Yeni şeyler keşfettikçe, evrendeki yıldızlar, gezegenler ve gökadalarla ilgili bir çok yeni bilgi ortaya çıkıyor. Yeni bulunan bazı şeyler şaşırtıcı ve inanılmaz olarak görülürken, bazıları da akıl almaz olabiliyor. Bu yazımızda, evren hakkında bildiklerimize dayanarak, ilginç ve inanılması zor olabilecek bazı gökbilim bilgilerine yer vereceğiz.

Galileo Galilei yanlış bir kanıyla, teleskobu bulan biliminsanı olarak bilinir. Gerçekte ise, tarihçiler teleskobu bulan kişinin Hollandalı gözlük üreticisi Johannes Lippershey olduğunu düşünmektedirler. Galileo büyük olasılıkla teleskobu gökyüzünü incelemek için kullanan ilk kişi olmuştur.
Daha önceki yazılarımızın birinde de söz ettiğimiz gibi, gözlenen evrenin gerçekte varolan evrenin çok az bir kısmını temsil ettiğini biliyoruz. Evrendeki maddenin yalnızca %5'ini gözleyebiliyoruz. Geri kalan kısım karanlık madde denilen görünmez madde ve karanlık enerjiden oluşuyor. Henüz unları doğrudan gözleyebilecek bir yöntem bulabilmiş değiliz.
Uzay tümüyle boş değildir. Uzayda metreküp başına bir kaç atom vardır. Gökadalar arasındaki uzay da tümüyle boş değildir. O ortamda da metreküpte bir kaç atom vardır.
Nötron yıldızları, büyük kütleli yıldızların süpernova patlamaları sonucunda ölümünden arda kalan cisimlerdir. Bu yıldızlar o kadar yoğundur ki, bir nötron yıldızı malzemesinin bir çorba kaşığını dolduracak kadarı, Ay'dan daha fazla kütleye sahip olabilecek kadar yoğun olabilir. Bu yıldızların bazıları saniyede 500 kez dönüş yapabilirler. Gökbilimcilerin üzerinde çalıştıkları en hızlı dönen cisimlerdir.

Kara delikler nötron yıldızları gibi çok yoğun cismlerdir. Bu kadar yoğun cisimler çok güçlü çekim uygularlar. Bu çekim o kadar güçlüdür ki, ışık dahil hiç bir şey kaçamaz. Yine de Hawking Işınımı denilen bir tür ışınımın karadelikten kaçabildiği düşünülmektedir.



Eğer bir kara deliğe çok yaklaşabilseydik çok değişik bir deneyim yaşayabilirdik. Kara deliğe yakın yerlerde uzay zamanın bozulması çok hızlı ve fazla olur. Öyle ki, eğer kara deliğe düşersek ayaklarımıza uygulanan çekim kuvveti başımıza uygulanana göre çok daha fazla olacaktır. Bu nedenle de bu yoğun çekim upuzun olmamıza neden olacaktır. Bedenimiz bir tür iki ucundan çekilip genişletilen yay gibi olur.
Güneş'in çekirdeğinde her saniye 100 milyar tane nükleer bombanın patlamasıyla ortaya çıkacak kadar enerji serbest bırakır. Bunu, Einstein'ın çok bilinen ünlü denklemi E = m x c2 denklemiyle hesaplayabiliriz. Bu enerjinin kütle karşılığı 4,27x10^9 kg ya da 4,27 milyon tondur. Ortaya çıkan bu enerji binlerce yıl boyunca Güneş'in içinde çeşitli katmanlarda yol alır.  Sonuçta ısı ve ışık olarak yüzeyden salınır.
Güneş'in çapı (1,4 milyon km) yaklaşık olarak Ay'ın çapının (3,474 km) 400 katı kadardır. Ayrıca Güneş (149.597.887 km) Ay'dan (384.403 km) yaklaşık 400 kat kadar daha uzaktadır. Bu nedenle ikisi hemen hemen aynı boyutta görünürler.
Merkür gezegeni Güneş'e en yakın gezegen olmasına karşın, kimi zaman yüzeyindeki sıcaklık -170 derecelere kadar düşebilir. Bunun nedeni Merkür'ün belirgin bir atmosferi olmaması, dolayısı ile ısının yüzeyde bir biçimde tutulamamasıdır. Başka bir deyişle, Merkür'ün karanlık tarafı, yani Güneş'ten uzak tarafı çok soğuk olurken, Güneş'e bakan tarafı ise çok sıcak olur.
Venüs gezegeni ise Merkür gezegenine göre Güneş'e çok daha uzakta olmasına karşın Merkür'den daha sıcaktır. Venüs'ün kalın atmosferi ısıyı yüzeyde hapseder ve yüzeyinin 450 derecelere kadar ısınmasına neden olur.

Venüs oldukça yavaş döner. Venüs'te bir gün 243 Dünya günü uzunluğundadır. Venüs'ün bir yılı ise 224,7 gündür. Daha ilginci ise, Venüs'ün Güneş Sistemi'ndeki diğer gezegenlere göre kendi ekseni etrafında ters yönde dönmesidir.
Satürn gezegeninin uydusu Titan'da sıvı doğal gaz okyanusları bulunmaktadır.
Kayan yıldız ya da yıldız kayması olarak bilinen olayda gerçekte yıldız kaymaz. Bunlar genellikle atmosfere giren küçük toz parçacıklarıdır ve atmosferdeki gazlarla sürtünme sonucu ortaya çıkan yüksek ısı nedeniyle buharlaşırlar.

Yengeç Bulutsusu, İ.S. 1054 yılında gökyüzünde ortaya çıkan bir süpernova patlamasıyla üretilmiştir. Çinli ve Arap gökbilimciler patlama görüldüğü zamanda, gündüz bile görülebilen çok parlak bir yıldız gördüklerini yazmışlardır. Aylarca da gece gökyüzünde çok parlak olarak görülmüştür. Günümüzde duyarlı gözlemlerle bulutsunun genişleme hızı ölçülerek, patlamanın zamanı duyarlı olarak belirlenebilmiştir.
Çok uzaktaki yıldızlardan ve gökadalardan gelen ışığın bize ulaşması o kadar uzun sürer ki, bu nedenle biz o cisimlerin çok eski zamanlardaki halini görürüz. Gökyüzüne baktığımızda, gerçekte geçmiş zaman bakmaktayız. Örneğin, Güneş'in ışığının Dünya'ya ulaşması yaklaşık olarak 8,5 dakika kadar sürer. Bu nedenle biz ona baktığımızda 8,5 dakika önceki halini ve yerini görürüz. Ay'ın bile ışığının bize ulşaması 1 saniyeden daha uzun sürer. Güneş'e en yakın yıldız olan Proxima Centauri, 4.2 ışık yılı uzaklıktadır ve biz onu gözlediğimizde onun 4,2 yıl önceki halini görmekteyiz. En yakın gökada olan Andromeda Gökadası bize 2,54 milyon ışıkyılı uzaklıktadır. Şu an gördüğümüz ışığı, insanın ilk atalarının iki ayak üzerinde ilk yürüdüğü zamanlarda yola çıkmış ve ancak şimdi bize ulaşmıştır. Aslında Andromeda Gökadasının gökyüzünde konumlanmasına bağlı olarak, bir ucundan çıkan ışığın bize ulaşması, diğer ucundan çıkan ışığa göre bir kaç bin ışıkyılı kadar farkeder. Evrende ne kadar uzaktaki bir cisme bakarsak, zamanda da o kadar eskiye bakmış oluruz.


Evren gökadalarla doludur ve en uzak olanları, ışık hızının yüzde 90'ı kadarlık bir hızla bizden uzaklaşmaktadır.
Pistol yıldızı olarak adlandırılan yıldız, Güneş'in 100 milyon katı ışımasıyla, bilinen en parlak yıldızdır. 86 ile 92 Güneş kütlesi arasında bir kütleye sahiptir. Gökyüzüne bakıldığında en parlak görünen yıldız ise Sirius'tur.