Değerli okurlarım, "paralel yapı"ya yönelik olarak yapılan operasyonlar son bir haftada yeni bir boyut kazandı. Operasyonların medya ayağı, demokrasi bağlamında yeni bir tartışma başlattı.
Tartışma temelde üç taraflı. AKP'nin yönetim çevreleri, operasyonu, terör eylemlerinde de bulunan, devletin içine sızmış bir yapı ile mücadele çerçevesinde tanımlıyorlar. "Üst akıl" kavramına da sıklıkla yer vererek, mücadele ettiklerini iddia ettikleri yapının ulus ötesi bağlantılarının varlığını ifade ediyorlar.
   
Tartışmanın ikinci tarafı bizzat "paralel yapı" olarak tanımlanan grubun kendisi. Yabancı dilde hazırlanmış dövizlerin ağırlıkta olduğu bir propaganda ile soruşturmayı "özgür basına" karşı baskıcı devlet müdahalesi biçiminde sunmaya çalışıyorlar. YCHP ve MHP'de yönetim çevrelerinden bu yaklaşımı destekleyen açıklamalar, YCHP ve MHP yönetimlerini bu tarafa yaklaştırıyor.
   
Tartışmada bir de üçüncü taraf var. Hem birinci hem de ikinci tarafların samimiyetini sorgulayanlar. Bu görüştekiler, geçmişte AKP yönetiminin bir hukuk katliamının yaratıcısı olan cemaatle aynı çizgide yer aldığını, aynı hedeflere birlikte yürüdüğünü ifade ediyorlar. AKP yönetiminin Ergenekon ve Balyoz süreçlerinde yaşanan tüm hukuk dışılıklardaki sorumluluğunun en azından vicdanlarda bir zaman aşımına uğramayacağını ifade ediyorlar. Eşzamanlı olarak da bugün kendini otoriterlik mağduru biçiminde sunan kitleden bir özgürlük savaşçısı çıkamayacağını tarihsel verilerle örneklendiriyorlar. İki gücü de yönetmiş olan "üst akıla" karşı direniyorlar.
   
Türkiye, bu süreçte büyük bir demokrasi imtihanından geçiyor. İdeolojik mücadele içinde olduğunuz kişilerin haksız soruşturmalar geçirmesi karşısında onların da haklarını savunmak elbette erdemliliktir. Kimsenin düşüncelerinden ötürü susturulmamasının mücadelesini vermek demokratik olmanın olmazsa olmazıdır. Görüşleriyle uzaktan yakından alakalı olmasak da bir grubun otoriter yönetim karşısında ezilmesi karşısında ezilenden yana olmamak düşünülemez.
    
O halde demokrat olmak AKP-paralel savaşında paraleli desteklemeyi gerektirir mi?
   
Bu grubun kumpaslarıyla otoriterliğin hizmetinde bir yapı olduğuna yakın geçmişte bin bir örnekle şahit olmasaydık, hiç tartışmasız hemen soruya "gerektirirdi" cevabını verebilirdik. Oysa, bugün basın özgürlüğü vurgusunu yapanlar, basının örgütlü bir komplo ile susturulması sürecinin esas aktörleriydiler. Ne çabuk unuttuk?
   
Türkiye'nin onurlu gazetecileri tek tek içeriye alınırken, Dumanlı, Zaman Gazetesi'nde bakınız neler yazıyordu? "O cuntaların iş dünyasında, siyaset aleminde, üniversite camiasında şakşakçıları ve yoldaşları vardı. En büyük desteği medyadan aldıklarında şüphe yok. Hatta şu ana kadar Türkiye'nin başına gelen darbelerin tamamına bakarak şu hükme rahatlıkla varabiliriz: Darbeye stratejik destek veren bir medya olmasaydı bu ülkede asla darbe yapılamazdı."
   
O günkü Zaman Gazetesi'nin başlığı "Bu mu Gazetecilik?" idi...
Türk demokrasi tarihinin en kara lekelerinden birini oluşturan manşetle hukuk katliamını meşrulaştırmaya çalışmak mıydı gazetecilik?
Bu manşeti atarak yargısız infaz yapanlar gerçekten gazeteci olabilirler miydi?