Biliyorsunuz, evvelki hafta İstanbul Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda oynanan Fenerbahçe-Beşiktaş Türkiye Kupası maçında istenmeyen bazı olaylar yaşanmıştı.

Beşiktaş'ın sahasında yapılan ilk maç 2-2 sonuçlandığından göreceli olarak Fenerbahçe kendi sahasında oynadığı için kupada tur atlama açısından bir ölçüde şanslı sayılabilirdi. Nedense maç düşünülenin ötesinde gergin başladı ve öylece sürdü gitti. Üstelik maçın ilk yarısında Beşiktaş'ın kilit oyuncularından Pepe gördüğü kırmızı kart nedeniyle Beşiktaş'ı 10 kişi bırakmıştı.
Durun durun merak etmeyin sizlere maçı anlatıp kafanızı karıştırmak gibi bir niyetim yok. Neylersiniz, söylemek istediklerime geçebilmem için kısa da olsa bir giriş yapmayı yararlı görmekteyim.
***
Evet, nerede kalmıştık? Her şey Fenerbahçe'nin yararına gelişmiş sayılabilirdi. Neylersiniz, özellikle korner atışı yapılırken sahaya atılan yabancı maddeler maçtaki gerginliği arttırmaktaydı. Uyarıların da bir işe yaramadığını lütfen anımsayınız. Geldik, o kritik 57'nci dakikaya. Quaresma'nın bir türlü kullanamadığı korner atışı sonunda saha birden bire karışıverdi. Sonrasını yazmama gerek yok sanırım. Sonrasında nelerle karşılaştığımızı, ne gibi cezaların verildiğini hepimiz biliyoruz.
Bu kere; üç gün önce de Galatasaray'ın ev sahibi olduğu Galatasaray-Beşiktaş maçını izlemek için 50 bini aşkın seyirci stadı doldurmuştu. Ne dersiniz, Fenerbahçe-Beşiktaş maçında yaşanan çirkinlikler ve olaylar nedeniyle verilen cezalar unutulmuş olabilir miydi?
Baksanıza, unutmak değil de sanırım umursamazlık söz konusu olmalıydı. O kadar uyarıya, o kadar yaraya, o kadar cezaya karşın korner atışlarında aynı manzaralarla karşılaşmadık mı? Gene yabancı maddeler sahaya yağmaya başlamadı mı?
Kim kimi dinleyecek ki? Ülkemizin insanı ne yazık ki kendisine yapılan uyarılara olumlu ses vermeme konusunda bayağı inatçı bir tavır içinde olmayı başarı sayıyor olmalı (!)
***
Yalnızca seyirciler mi? Bilirsiniz, maçlarda gol attıktan sonra formasını çıkarıp reklam panolarını da aşarak seyirci bölümündeki tellere tırmanmak yasaktır ve yapan oyuncular sanırım üç maç cezası alırlar. Hiç unutmam galiba Fenerbahçe'nin böylesi ceza alan bir futbolcusu vardı. Ceza alır takımını üç maç zorda bırakır, sonrasında takıma katılır neylersiniz bir süre sonra aynı türde davranarak cezalandırılırdı. Hep düşünmüşümdür, bu oyuncu neden böyle bir yanlışı alışkanlık haline getirmiştir diyerek.
Son Galatasaray-Beşiktaş maçında yaşananları da bu düşünceme bağlı olarak değerlendiriyorum. Fenerbahçe Stadı'nda yaşananlar ve sonuçları ortada iken son maçtaki eşdeğer davranışları başka nasıl değerlendirebilirsiniz? Bana kalırsa bu davranış alışkanlığına toplumsal alıklık demek doğru bir tanımlama olacaktır.
Başka bir örnek daha vereceğim. İZBAN istasyonlarında topluca gelecek treni bekliyoruz. Arka arkaya anons yapılıyor; gelecek trenin altı vagonlu olduğu hatırlatılarak yolcuların peronun 6 vagon işaretli bölümlere yönelmeleri isteniyor. İzliyorum; yolcularda bir hareketlenme yok, oysa anons sürekli yineleniyor. Neyse; tren geliyor ve elbette 6 vagonlu bölgeye yanaşıyor. Haydi, görmelisiniz, bir koşturma bir koşturma ve yakınmalar. İnanın; benim gözlemlerime göre bu olayı yaşayanları büyük çoğunluğu İZBAN'ın sürekli yolcuları. Siz olsanız bu yaşananları nasıl değerlendirirsiniz? Bu ve buna benzer toplumsal değerlendirme noksanlıklarımızı biz nasıl bırakacağız? Sizlere göre var mı bunun kısa yoldan bir çözümü?
Esenlikle kalınız...