Değerli okurlarım, ekonomik krizi her zaman en ağır bir şekilde yaşayanlar dar gelirliler olurlar. Krizlerin gerçek boyutları ise bu nedenle çokça oynanmış resmi rakamlarda değil, pazarlarda, çarşılarda ortaya çıkar.

TÜİK tarafından enflasyon % 15.85 olarak açıklandı. Ancak pazarın enflasyonu bu rakamların oldukça üzerinde... Son bir sene içinde balık % 22.87, süt % 25.74, yumurta % 49.20, tereyağı % 32.08, domates % 79.83, havuç % 68.25, kabak % 35.39, kuru soğan % 141.77, tüp gaz % 21.07, patates % 104.47, örgü yünü % 24.10, bebek maması % 34.35, pamuklu kumaş % 22.59 oranında zamlanmış. Ulaşımda oran % 25, sağlık harcamalarında ise % 22 düzeyinde (Birgün, 29 Ağustos 2018).

TÜİK'in enflasyon rakamları ile hissedilen rakamlar arasında neden bir uçurum var? Bu sorunun yanıtı, TÜİK'in kullandığı enflasyon hesap sepetindeki ürünlerin ne olduğunda gizli... Enflasyon hesap sepetinde kullanılan ürünlerin birçoğu gündelik yaşantımızda çok da kullanmadığımız, çok fazla fiyat hareketi yaşanmayan ürünler. Oysa örneğin domates, patinaj zincirinden çok fazla kullanılan, sofraların vazgeçilmezi bir ürün... Domatesin enflasyondaki ağırlığı ile patinaj zincirinin ağırlığını bir tutmak bizi sağlıklı bir enflasyon verisine ulaştırabilir mi?

Peki, hissedilen enflasyon rakamları ile TÜİK'in açıkladığı rakamlar arasında açıklık bilinçli bir şekilde mi oluşturuluyor? İktisatçılara göre söz konusu açıklığın oluşumu birkaç ekonomik hedefle bağlantılı. Birincisi, enflasyonu büyük göstermeyip, psikolojik bağlamda bir istikrar algısı oluşturmak... İkincisi, devlet desteklerini bu yolla sınırlamak. Üçüncüsü ise emeğiyle geçinenlerin ücret artışlarının çok yüksek oranlara erişmesinin önüne geçmek...
Bu iş böyle olmamalı! Gerçek bir ekonomik istikrar için pazarda karşılaştığımız enflasyonu, TÜİK verilerinde de görebilmeliyiz...