Gücün sigortası bence vicdandır. Eğer vicdan ortadan kalkmışsa sigorta devreden çıkmış demektir. Vicdanını yitirmiş güç acımasızlığa sürüklenir. Tek taraflı olur. Baskı ile dengeleri değiştirmeye odaklanır. Sonuçta doğa durumundaki gibi güçlü daha güçlü, güçsüz daha da güçsüz hale gelir.

Değerli okurlarım, on dört yıldır ülkemizi yöneten AKP hükümetinin tüm icraatlarını bir film şeridi gibi gözünüzün önüne getiriniz. Indira Gandhi, "Sıkılmış bir yumrukla tokalaşamazsınız" sözünü kullanırdı. Bugünkü Türkiye'yi en iyi anlatan sözlerden biri bu. Bugün ülkemizde iktidar partisi adeta yumruğunu sıkarak gerek muhalefet partilerine gerekse kendini eleştirenlere karşı iktidar gücünü kullanıyor. Vicdanı öteleyerek. Korkuyu merkeze alarak...
Thomas Jefferson, "Halk, hükümetinden korktuğu zaman tiranlık; hükümet, halktan korktuğu zaman özgürlük vardır" derdi. Bugün Türkiye'de halk mı hükümetinden korkmaktadır, yoksa hükümet mi halktan?
Zihinlerindeki rejimi adım adım, kontrol altında tuttuğu kitle iletişim araçları vasıtasıyla topluma alıştırmaya odaklanan bir anlayış hakim. Yalan yanlış aynı şeyler tekrarlana tekrarlana doğruymuş gibi anlaşılıyor. Eskiler, böyle yaygın yanlışlara "galat-ı meşhur" derlerdi. Adolf Hitler'in sözüydü sanırım... "Eğer bir yalanı yeterince uzun, yeterince gürültülü ve yeterince sık söylerseniz, insanlar inanır. İnsanları, bir yalana inandırmanın sırrı, yalanı sürekli tekrar etmektir. Sadece tekrar, tekrar ve tekrar söyleyin"... Galat-ı meşhurlarıyla meşhur bir ülke haline geldik...
   
Değerli okurlarım, Mahatma Gandhi'nin, "Bizi yok edecek şunlardır: ilkesiz siyaset, vicdanı sollayan eğlence, çalışmadan zenginlik, bilgili ama karaktersiz insanlar, ahlaktan yoksun bir iş dünyası, insan sevgisini alt plana itmiş bilim, özveriden yoksun bir din anlayışı" dediği kötülükler, bugün bizi ve geleceğimizi tehdit eden unsurlar değil mi?
Mustafa Kemal Atatürk'ün rehberliği tam da bu noktada önemli. Şöyle diyor Atatürk: "Yöneticiler, iktidara saltanat sürmek için değil, millete hizmet için getirilmişlerdir. Ulusa karşı olan görevlerini kullandıkları takdirde, şu ya da bu biçimde ulusal iradenin kendi haklarında vereceği kararla karşılaşırlar. Ulus tarafından, ulus adına devleti yönetmeye yetkili kılınırlar, gerektiğinde ulusa hesap vermek zorunda olduklarını bilmelidirler"