Şimdi , biraz sinema tarihinden bahsetmeye kalksam ey Şefik Koldaş işin mi yok nereden çıktı bu sinema tarihi ? Diyebilirsiniz. Oysa; yüzyılı aşkın bir zaman önce Lumirère Kardeşler tarafından bulunan sinema, günümüzde yedinci sanat olarak tanımlanmış olmaktan başka gündelik yaşamımızda da vazgeçilmez bir konumdadır.

Peki; bizler geriye dönüp baktığımızda sinemanın geçirdiği evreleri hangi ölçüde değerlendiriyoruz? Örneğin; sinema tarihinde çok önemli bir yeri olan David Wark GRİFFİTH bizler için neler ifade ediyor? Bu kişiyi Yeterince tanıyor muyuz? Belki bu soru; özel ilgi alanına giren bir sorudur. Ama fazla bilgi göz çıkarmaz diyerek GRİFFİTH'en kısaca bahsedelim.
Efendim; GRİFFİTH sinema tarihine ismini öncelikle 1914 yapımı BİR MİLLETİN DOĞUŞU (Birth of Nation) adlı filmle geçirdi. Bu film, Amerikan İç Savaşı 'nı temel alarak Birleşik Devletler'in kuruluşunu biraz da ırkçı mantıkla anlatmaktaydı. Sessiz film döneminde yapılmış olmasına karşın günümüz filmlerinden fazla hasılat toplamıştı.

GRİFFİTH, bu filmin yarattığı ırkçı tanımlama ortamına tepki olarak 1916'da HOŞGÖRÜSÜZLÜK "İntolerance" filmini çekti. Dört bölümde değerlendirilen filmde Babil'den başlayarak Hz. İsa'dan devamla 1572 yılındaki Paris Saint Barthlemy katliamı ve sonunda o günlerin Amerika'sındaki hoşgörüsüzlük örnekleri ile olumsuz sonuçları sergilenmekteydi. Seyretmeyenler için önerilecek derecede etkileyici olan film, hoşgörü kavramının karşıtı olan hoşgörüsüzlüğü çok açık bir şekilde örneklemekte, irdelemektedir.

Bu kısa açıklamamızdan sonra HOŞGÖRÜ kavramı üzerinde durmamızın gerekli olacağı kanısındayız. Hoşgörü; bir düşünceyi bir eylemi anlayışla karşılayarak olabildiğince hoş görme, müsamaha ile algılama ve tolerans gösterme demektir. Kavramın tam karşılığı ise HOŞGÖRÜSÜZLÜK'tür. Ayrıntıya dikkatinizi çekmek isterim. Hoşgörü'de bir eylemsizlik Hoşgörüsüzlük'te ise bir karşı davranış ve buna bağlı olarak bir eylem bulunmaktadır. Gene, belirtmemiz gerekir ki: eğer hoşgörüde bir eylem arayacaksak bunu bir ölçüde üst kesimlerden, yönetici kesimlerinden görmeyi beklemekteyiz.
Ülkemizde çoğunluğun dini inanışının Müslümanlık olduğunu düşünerek Kuran-ı Kerim'den konuya bağlı bazı alıntıları gözden geçirelim. Eklemeliyim, Yüce kitapta bu konuda çok ayet bulunmaktadır.

- Bu gün size karşı sorgulama, kınama yoktur. Sizi Allah bağışlasın. O merhametlilerin en merhametlisidir (Yusuf Suresi 92. Ayet).
- Sen af yolunu benimse, uygun olanı emret ve cahillerden yüz çevir (Araf Suresi 199. Ayet).
Şimdi de Yüce Peygamber Hz. Muhammed (SAS)'den bazı hadisler nakledelim.
- Müjdeleyin, nefret ettirmeyin, birbirinizle iyi geçinin.
- Mümin omuzları yumuşak kimsedir. O din kardeşine rahatlık verir.
- Kim bu dünyada bir kulun ayıbını örterse Allah da onun ayıbını ahirette örter.
- Hoşgörülü ol ki sana da öyle davranılsın.
Elbette, biraz önce de yazdığım gibi bu konudaki örnekleri çoğaltmak mümkündür. Ancak biz yazımızın asıl amacına gelmeyi doğru buluyoruz. Bizleri, şimdiye dek Başbakan olarak yöneten göründüğü kadarıyla daha geniş yetkilerle Cumhurbaşkanı olarak yönetecek olan RTE'nin söylediklerine de bir göz atmanın yararlı olacağı kanısındayım. Ses tonlarını siz oluşturun.
- Bırak senin çocuğun da işsiz kalsın. Otur otur, bana kişisel sorunlarını getirme, genel soruları getir (Mart 2006 Keçiören).
- Ananı da al, git buradan (Mayıs 2006 Mersin).
- Ama bunların şu anda yandaş medyaları var. Bunların sevgili köpekleri vardır. Onlarla yatar onlarla kalkarlar (Şubat 2009 Sıvas).
- Nankörlük yapma, sus nankörlük yapma. Ekmek bulamazsınız yemeğe. Ekmek gelince de tepersiniz (Mart 2013 Silopi).
- Niye kaçıyorsun ulan. İsrail dölü (Mayıs 2014 Soma).

Bunlara, bu örneklere son Cumhurbaşkanlığı seçiminde yapılan hakaret dolu sözleri eklemeye gerek var mı ? Ama gezi olaylarındaki eylemciler için kullanılan "Çapulcular" kelimesini, benzerlerini ve ötesinde Soma'da savrulan yumruğu, onun adına atılan tekmeleri unutabilmemiz mümkün mü ? Diyeceğim o ki: örnekleri, değil bir gazete yazısı tüm gazeteyi dolduracak yeni baskılarını yapacak kadar çoğaltabiliriz. Dikkat ediniz medya sektörüne yapılan gizli ve açık baskılardan hiç bahsetmedim. Mahkemelere verilen gazeteler, işlerinden çıkarılan gazeteciler, gösteri hakkını kullananlara yapılan polis baskıları Vb. hoşgörüsüzlüğün örnekleri değil midir?
O halde; söylemek, yazmak için geriye ne kalıyor ? Ey HOŞGÖRÜ geldinse üç kere vur...
Esenlikle kalınız.