Hani belli günlere yığılır ya sorunlar; söyler, anarız, deşer, kanatırız yaraları, batar, acıtır,... geçer gideriz başka bir gün ve başka bir soruna... İnsan Hakları Günü'nde insanı anımsamak da böyle bir şey... Tek bir güne yığdığımız insan için biriktirdiklerimiz değil, insana dair tükettiklerimiz oluyor. Tam da insan hakları gününden bir gün önce, ders anlatırken bir öğrencinizin sizi, haberiniz olmadan kamera ile görüntülediğini görseniz ne yapardınız?!...
            
Kim olduğunu deşifre etmeden, hangi amaçla çekiyor olduğunu sorgulayan konuşmamda, "...söylediklerimin tümünü yayımlarsanız  evet, ama amaç, bir kısmını alıp çarpıtarak yayımlamaksa.... diye başladığım konuşmamda, söylediklerim bilimin dışında değil, bunları ekranlarda da söyleyebilirim. Ancak ekranlar bizlere kapalı... İcazet alan kişiler ekranlarda boy gösterebiliyor ve sürekli beynimizi yıkıyorlar... Amaç bizleri itibarsızlaştırmak mı? İtibar varsa vardır... Kimse var olanı yok edemez, ayrıca, hiç kimse birilerini itibarsızlaştırarak kendisi itibarlı olamaz..." diyerek, yapılanın yanlışlığını anlatmaya çalıştım. Öğrencinin elinden ne kamerasını almaya, ne de bir idari işlem yapmaya kalkıştım; benim onurumu hedef alsa da, ben onu deşifre ederek onuru ile oynamayı kendime anlatamazdım. Üniversiteye gençlerle uğraşmaya değil, onları geleceğe hazırlamaya geldiğimizi hiç unutmadan yapıyoruz görevimizi. Ancak bu nasıl bir kuşatma ki, hepimizi bir şekilde kendi değerlerimizle sınarken, en çok değer verdiklerimizi bizlere karşı bir silaha dönüştürüyor?!.. Üstelik bu ilk sınavım değildi, öğrenciye karşı vermek zorunda bırakıldığım. Belki tüm anlattıklarımızdan, kitaplarda okuttuklarımızdan daha değerli, her türlü hücuma karşı insan kalmayı başarmak ve karşınızdakinin onurunu koruyarak bunu başarabilmek.  Onur yoksa insan yok... İnsanı yok ederek var edilen hangi rejim sürekli olabilir/olabildi ki?!...

Hani o hamaset var ya, güzel sözlerle süslenen... Her konuda olduğu gibi, insan onurunu hiçe sayan tüm girişim ve görüntüleri örtebilecekmiş gibi, belli gününde hepsi yine en fazla hiçe sayanların dudaklarında yer buldu insan ve hakları...
Kadına haksızlık karnesi daha kabarık bir ülkeyiz biz. Şiddet sadece fiziki değil. Üstelik psikolojik şiddetin etkileri fiziki olan kadar belirgin değil, ancak çok derin... Kadınları da kendi aralarında karşıtlaştırarak katmerleniyor kadına haksızlık. Cinayetler ve çocuk gelin konusuna hassasiyet yoğunlaşırken, her ikisinde de sayısal artışın çelişkisi üzerinde durup düşünmüyoruz...
Rakama vurulduğunda tablo çok iç acıtıcı: İHD'nin açıklamasına göre 2015 yılında; "Bombalı saldırılar, faili meçhul cinayetler, çatışmalar, nefret cinayetleri, kadın cinayetleri, iş kazaları ve polis kurşunuyla toplam 2 bin 753 kişi yaşamını yitirmiş"...
Türkiye'de tüm toplumu memnun edici bir dizi çabanın başlatılacağının "müjdelerinin" verildiği şu süreçte, tam da insan hakları haftasında, özgürlüklerimizin elimizden alındığı, güvenlik kaygımızın katlanarak arttığı, hukuk zemininin giderek kaypaklaşıp, iktidar odaklı yasalarla adaletten uzaklaşıldığı bir süreçte, insanı ve insanı yüceltmeyi değil de, insana haksızlıkları konuşur buluyoruz kendimizi.

İdealizm, "yeni" denilen Türkiye'de öznel çıkarların gerisine itilmiş olsa da; biz eski denilen Türkiye'nin sevdalıları için hâla bir tutku. Kendi özgür iradelerimizin bir şekilde tutsak edilmesine izin vererek, gençlerimize özgür iradeli bireyler olarak yetişmelerini telkin etmemiz hiç inandırıcı olmaz. "Özgür irade" üniversitede var edilemeyecekse nerede var edilebilecek? Bilimi yok ederek aklı, aklı yok ederek insanı yok etmiş olmaz mıyız?
^"Biri bizi gözetliyor" programları ile alıştırarak başlattıkları gözetleme eyleminin ötesine, şimdi sadece gözetlemekle yetinmeyip, komutlar vererek robotlaştırıp, kontrol altında tutmayı telkin eden TV programının benzerini, komut verdikleri bir öğrenci ile sınıflara kadar taşıyorlar.  "Yeni" denilen ve anayasal statü ile sağlamlaştırılmaya çalışılan Türkiye özleminin, demokrasi ve insan hakları ile yakın uzak ilişkisi olmayacağını iliklerimize kadar hissettiren bir süreçten geçerken, giderek zorlaşsa da, insan kalmayı başarmamız gerekiyor. Hepimiz sınavdayız aslında... Tüm değerlerimizle, ama öncelikle insan olma, insan kalma mücadelemizle...
          
"Özlemlediğimiz Türkiye, bizi biz yapan değerleri terk ederek, bugün telkin edilenlerin etrafında toplaşıp robotlaştırıldığımız bir Türkiye değil....." diyorsanız, işiniz zor. Bakalım daha kaç sınavdan geçmek zorunda bırakılacağız?!... Düşüncenin tutuklu olmaktan çıkıp, vurulmaya başlandığı açık hava hapishanesine döndürülen canım ülkemizde!...