Geçen hafta İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin sloganından yola çıkarak 'Yaşayan Şehir, Yaşanacak Şehir' İzmir'i yazmaya başladım.[1] Bu haftaki yazımda da 'İzmir'in havası'nı yazacağım.

Yıllar önce 2009 mahalli seçimlerinde İzmir Büyükşehir Belediyesi başkan adaylığı serüveni yaşamıştım. Seçim çalışmalarında bende kalan unutulmaz anılar var, seçmenle konuşmaya, 'Nasıl bir İzmir istersiniz?' sorusu ile başlardım. Bu soruya değişik değişik yanıtlar aldım, bunlardan beni en çok etkileyen, hiç unutamadığım 'Güzel kokan bir İzmir istiyorum' yanıtıydı. Öyle ya bir kentin yaşanacak şehir olması için havasının temiz ve güzel kokması gerekirdi.

Akşamları Çiğli-Menemen, Bornova-Turgutlu arası yollardan geçerken hissedilen kötü koku, kimi havalarda özellikle Mavişehir bölgesinde, bazen Konak'tan bile hissedilen İzmir'e yakışmayan rahatsız edici koku sorun edilmesi gereken konular. Bornova'da, Kemalpaşa'da, Çiğli'deki denetimsiz endüstri tesisleri, atıksu arıtma, çamur çürütme ve kurutma tesisi, Harmandalı çöp deponi alanı vs. her biri ayrı ayrı ele alınması gereken İzmir'in havasını bozan sorunlar. Bu yazıda Aliağa'nın İzmir'e hediyesi hava kirliliğini, özel olarak termik santralleri ele alacağım.

Aliağa'nın termik santral macerası

Termik santral ve Aliağa deyince yıllar önce yaşanan çevre hareketi akla gelir. Aliağa'da termik santral macerası 27-28 yıl önce de yaşandı, İzmirliler Konak'tan Aliağa'ya kadar el ele oluşturdukları insan zinciriyle bu belayı defetmişlerdi. Bu hareket yargı kararları ile tamamlanan süreç sonunda, bir yandan termik santrali önlemiş diğer yandan Türkiye çevre hareketi için güzel bir miras bırakmıştı. Yıllar sonra Aliağa'da yeniden termik santral yapımı gündeme geldi. O aşamadan sonra yaşananlar da son derece önemli, daha önce belediye başkanı, siyasetçisi, kadını, erkeği, çocuğu, genci, yaşlısı 'termiğe hayır' derken, şimdi artık başta belediye başkanları ve siyasetçiler olmak üzere utangaç 'evet' diyorlar. Ama ne olursa olsun, Aliağa'nın, Foça'nın, Menemen'in, Bergama'nın, İzmir'in, Ege Bölgesi'nin, Türkiye'nin, dünyanın sağlıklı yaşamını kömürün karasına feda etmemek için halen direnenler var. EGEÇEP, FOÇEP, ALÇEP, Akademik Meslek Odaları, Baro, Ziraat Odaları, Zeytin ve Su Birlikleri, kimi belediyeler ve İzmirliler var. Yaşam için direnenler geçtiğimiz günlerde önemli bir kazanım elde ettiler.

1989-1990 yıllarında İzmir'in o şanlı termik karşıtı mücadelesinden yıllar sonra Enka firması, 6 Mart 2008'de ithal kömürle çalışacak termik santral için üretim lisansı aldı. Bunun iptali için açılan davada Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'nun yürütmeyi durdurma kararı vermesi üzerine yönetmelikte değişiklik yapılarak 'önce ÇED sonra lisans' kuralı getirildi, daha önce lisans alanlar için geçiş hükümleri kondu. Geçiş hükümlerine dayanarak Enka Termik Santralı için 5 Mayıs 2010 tarihli ÇED olumlu kararı verildi. Bunun iptali için açılan dava yıllar sürdü ve sonunda ÇED izni iptal edildi. Mahkeme; yaratacağı hava kirliliği, denizden su çekilmesi ve denize geri verilmesinin deniz yaşamına vereceği zarar, kentsel, arkeolojik, tarımsal, doğal alanlarda ve turizmde yaratacağı tahribat, deprem riski ile bölgede var olan endüstri tesisleri ile birlikte yaratacağı kümülatif çevresel etki gibi etkenleri göz önüne alarak bu termik santrale geçit vermedi. Henüz karar kesinleşmemiş olsa da sonucun değişmeyeceğinin düşünüyorum.

Hemen sevinmeyin, Aliağa henüz termik santrallerden bir tanesinden kurtuldu, davası sürer iken iki yıldır çalışan ve ikinci üniteyi devreye sokmak için çabalayan İzdemir Termik Santralı ile petrokokla çalışacak olan SOCAR Termik Santralı var. Bunların dışında sırada yeni termik santral projeleri de olabilir, zira bu işte ciddi kar elde ediliyor, 'ülkenin enerji ihtiyacı' yalanına kulak asmayın. Kaldı ki yaratacağı yaşamsal riskler karşısından termik santrallere mahkum muyuz? Enerjinin etkin kullanımı ile gereksiz kirli teknolojilerden vazgeçilerek, zorunlu olan enerji de yenilenebilir kaynaklardan elde edilemez mi?

Neyse ne, şu bilimsel gerçeğin üzerini hiç kimse örtemez; dünyadaki yaşam için en büyük tehdit olan küresel iklim değişikliğinin en önemli sebebi kömür, petrol gibi fosil yakıta dayalı çılgın endüstrileşmedir, iklimi değiştiren suçluların en başında da termik santraller geliyor. Diğer yandan pek çok ulusal ve uluslararası bilimsel çalışmalarla İzmir'in hava kirliliğinin başsorumlusunun Aliağa'daki kirleticiler olduğu tespit edilmiştir. Demir çelik fabrikaları, haddehaneleri, petro-kimya ve gemi söküm gibi tesisleriyle Aliağa ve yöresi kapasitesinin çok üzerinde kirlenmişken, var olanları düzeltmek, düzelmeyenleri kapatmak yerine yeni yeni kirletici tesislere izin vermek, İzmir'i ve bölgeyi hastalığa, yavaş yavaş ölüme mahkum etmek anlamına geliyor.

Aliağa'nın kirli endüstrisinin kirliliği altında sağlıksız bir havası olan İzmir için 'yaşayan şehir, yaşanacak şehir' sözü boş slogandan ibarettir, bu sözüm İzmir Büyükşehir Belediyesi yönetimine.