Atatürkçü olmak, onun kadın ve erkek eşitliğini öne alan toplumsal, ekonomik ve siyasal yaşamda ülkenin tüm aktif nüfusunu seferber edecek adımlarını daha ileri götürmektir.
           
Kadınla ilgili rakamlar hiç iç açıcı değil. Hep Meclis'teki kadın sayısının azlığından yakınırız ya; 31.000 belediye başkanı içinde, sadece 119'u kadın.
          
Kadın cinayetlerinde ve kadına şiddette rakamsal artış başlı başına bir yazı konusu...
           
Kadın hak ve özgürlüklerine sahip çıkıyor gibi yapanlara bakarken, haklarımıza sahip çıkamadığımızı anlatmak hiç kolay değil!..
           
Hani şu süreçte en çok adı geçen ve Türkiye'de adaletin yakasına yapışması ve mal varlığına el konması için ABD'de yargılanması gereken İranlı Reza var ya!... Bir zaman FETÖ'yü, sonra FETÖ'cüleri konuştuğumuz gibi cambaza baktı(rıldı)ğımız bu süreçte Meclis yasa faaliyetlerini durmaksızın sürdürmekte.
           
Hani kutluyoruz (!) ya haklarımızı?... Tam da şu süreçte, evlendirme yetkisi müftülükler üzerinden resmen imamlara verildi!... Hala yalanlanmayan bir habere göre; kurullar devreye girerek yeni süreç yapılandırılıyor... Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu'nun, "Telefon, mesaj ve internet yoluyla boşanma geçerli midir?" sorusuna verdiği yanıtta; "Bir kişi boşanmayı ifade eden sözleri, telefon, mektup, mesaj, faks ve internet yoluyla bildirerek de boşanabilir"... dediği ve buna ilişkin suskunluk, şimdilerde adı "şarlatan" konulan, bir zamanların bakanlarının gözdesi Reza'dan daha mı önemsiz bir konu?!..
          
Evlendirme yetkisinin müftülüklere verilmesine karşı çıkanların bu çıkışlarının sadece bir endişe olmadığı anlaşılmıştır sanırım. Pek çok konuda kısıt getirilirken, Reza üzerinden konuşmalara izin veriliyor olması kocaman bir soru işareti?!...Fetö ve Reza  ABD koruması altında paçayı kurtarıyorken; onlar üzerinden meşgul edilen zihinlerimizle hak ve özgürlüklerimiz elimizden bir bir üstelik yasa marifeti ile alınıyorken, kürsülerde insan haklarının bol sözlerle tüketim günü kutlanacak...
          
Kutlu olsun mu diyelim?!... Neyi kutluyorsak?!..

21. Yüzyılda, yüzyıllar içinde hak ve özgürlüğe ilişkin  bedellerle biriktirilenlerin hoyratça savrulup yok edilişini mi?!...
       
Savaşları, "barış" kelimesi ile yaygınlaştıran günümüz dünyasının çatışmacı siyasetçilerinin demokrasi adına biriktirilenleri boşaltışlarına bakarak diyebiliriz ki; özgür olmayan bir dünyada barış olmaz!...
        
Kadınları özgür olmayan bir ülke de güçlü olamaz. Dünya giderek daha savaşkan ve Müslüman Hristiyan ayrışması giderek daha derinleşirken, yaşadığımız coğrafyaya ağır bedelin sebepleri ve yapılan yanlışların irdelenmesinde daha fazla gecikmemeliyiz.
        
Geçtiğimiz 5 Aralık vesilesiyle bir kez daha yinelemeliyim. Atatürk'e saygı yanında sevgi ve minnetimiz sonsuz. Sadece Cumhuriyetle biz kadınları var ettiği için değil, bugün dünyanın içine yuvarlandığı girdaba bakarak, "Yurtta Sulh, Dünyada Sulh" deyişi ile barışı gerçek anlamda savunan ve var etmek için çaba gösteren büyük bir lider olması nedeniyle...
         
Yüz yıl öncesinde bugün için de geçerli olanı veciz sözle dile getiren bir dünya lideri... Kaç ulusa nasip olur?!.. 
         
Kadınlar, tanıştığımız özgürlükleri Atatürk'e borçluyuz. Bırakın kullanmayı ve daha ileri hakları elde etmeyi özgürlükleri soluyamaz hale ge(tiri)lişimiz, elde ettiğimizin içini doldurmak yerine, boşaltılışına seyircilik etmemiz nedeniyledir. Giderek azaltılan özgürlüklerde, yasa yapma tekeli ile doğrudan hedef alan iktidar kadar, getirin biz çözeriz diyerek ön alacağı sanısıyla süreci hızlandıran muhalefetin ve itiraz etmek yerine sürecin seyirciliğini yapanların da vebali var!...
       
Evet!...Başlık kadının özgürlük sorunu ama aslında ÖZGÜR DEĞİLİZ HİÇ BİRİMİZ!...