Bu köşede en çok çevre ve doğa koruma yazıları ile buluştunuz, bunların içinde en çok da "su"yu, İzmir'in suyunun korunmasını, su havzasını kirleten Efemçukuru Altın Madeni'ni okudunuz. Bir kez daha Efemçukuru'nu yazacağım.

Efemçukuru Altın Madeni'ne verilen son izni iki gün önce gazetenizde  okudunuz; http://www.haberekspres.com.tr/izmir/baskan-suyun-elden-gidiyor-h83329.html
Kısaca özetleyelim; 1 Haziran 2011 tarihinden bu yana çalışan Efemçukuru Altın Madeni'nin ağır metal kirliliğine yol açtığı mahkeme kararıyla kanıtlandı. Bunun anlamı nedir; su havzası kirlenmeye başlamış, engel olunmazsa, İZSU'nun projelendirdiği Çamlı Barajı kesinlikle yapılamayacak, arsenik gibi ağır metaller madenin içinden geçen Kokarpınar deresiyle Ege Denizi'ne kadar taşınacak, derenin geçtiği topraklar, suyundan yararlanan canlılar zehirlenecek. Yeraltı sularına karışan kirliliğin nereye kadar yayılacağını kestirmek çok zor, İzmir'in suyunun %40'ını sağlayan Tahtalı Barajı da tehlikede. Hatta maden işletmesinin bölgede asit yağmurlarına yol açması tehlikesi de var.

Yani tehlike çok büyük, kendisinin ve çocuklarının sağlığını, İzmir'in geleceğini düşünen herkesin bu tehlikeye karşı çıkması gerekir. Bu kentin yöneticilerinin sorumluluğu bizimkinden daha büyük. Efemçukuru Altın Madeni'nin kirliliğe yol açtığı mahkeme kararı ile tespit edildikten sonra, yurttaşlar olarak bizim sorumluluğumuz kirletici işletmenin kapatılmasını ısrarla istemektir, bunun gereğini yerine getirme sorumluluğu ise İzmir Valisi Sayın Mustafa Toprak, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Aziz Kocaoğlu, Çevre İl Müdürü ('Şehircilik'in bu konuyla ilgisi yok) Selahattin Varan ile İZSU Genel Müdürü Fügen Selvitopu'nundur.

Su havzasını kirlettiği kanıtlanan madenin kapatılması gerekirken, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Yönetmeliği dahi uygulanmadan, Çevre Bakanının yayınladığı bir genelgeye (2009/7 sayılı) dayanılarak, seçimin geçmiş olmasının rahatlığı ile 17 Kasım'da yeniden ÇED izni verildi.

Çevre Bakanlığı (Hükümet) Efemçukuru'nda mahkeme kararını yok saydı, Anayasadaki 'Hukuk Devleti' ilkesi bir kez daha anlamsız bir söz olarak kaldı, İzmirlilerin sağlığı, İzmir'in geleceği umursanmadı. İzin için seçimin geçmesi beklendi, ama başka seçimler de olacak, İzmirliler sularının kirletilmesini unutmaz, bedelini mutlaka ödetecektir.

Ankara'daki yöneticiler bunları yaparken İzmir'deki  yöneticiler ne yaptı? Onlar da görev ve yetkilerini altın madeni şirketi lehine kullandılar. Şimdi İzmir Valisi ve Çevre İl Müdürü'ne yapalım biz emir kuluyuz' deyip topu Çevre Bakanlığı'na atacaklar, İzsu Genel Müdürü de "Bu konu beni aşar" diyecektir. Geriye İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu kalıyor, o da şimdiye kadar olduğu gibi "Maden Kanunu değişiklikleri ile ruhsat verme yetkilerimi elimden aldılar, ben ne yapayım, belediye başkanı aktivist değildir" mi diyecek?

Efemçukuru'nda kirlilik mahkeme kararı ile tespit edilmiş olmasına rağmen yeniden ÇED süreci işletilirken Büyükşehir Belediye Başkanı sessiz kalmayı tercih etti. Neden? Sayın Kocaoğlu bu kentin yerel yönetiminin başkanıdır, Büyükşehir Belediyesi Yasası gereğince su havzalarını korumakla yükümlüdür, su havzası kirlenirken sessiz duramaz, gerekçesi ne olursa olsun etkisiz kalamaz. 'Aktivist' alerjisini bir kenara bırakıp ortaya çıkmalı. İnceleme Değerlendirme Komisyonu (İDK)na İZSU'nun çağrılıp çağrılmadığını açıklamak, çağrılmadıysa Çevre Bakanlığı'ndan, çağrıldığı halde katılım olmadıysa İZSU'dan bunun hesabını sormak zorundadır.

İzmir'in 'damı' Efemçukuru kirlenirken Büyükşehir Belediye Başkanı'nın susmaya hakkı yok. 
Efemçukuru ile birlikte İzmir'in suyu kirleniyor.
Sayın Kocaoğlu şimdi değilse ne zaman?
Sessiz kalmak suça ortak olmaktır.