"Bu resim okunması gereken bir resim. Filistin'i vermediği bahanesiyle yıkılan Osmanlı İmparatorluğu ve Filistin Devlet Başkanı'yla Cumhurbaşkanı'mızın arka plan görüntüsü. Muhteşem bir zeka. Tabii ki Sn. Cumhurbaşkanı'mızın zekası. 600 yıllık İmparatorluğun 90 yıllık reklam arası sona erdi". Bu görüşü aktaran okur, sözlerin sahibinin adaşım olduğunun altını çizerek, kadınlar için eşitlik ve siyasette kadının  hak ettiği yerle ilgili sözlerimden de alıntı yapmış ve sözün sahibi yerine, eşitlik mücadelesi verişimi sorgulamış.

Bu sözleri etmesi sayesinde ismimi taşıyan bir vekil olduğunu öğrenmiş oldum. Malum seçimler yaklaşıyor, vekil "muhteşem" (!) bir çıkış yaparak ismini duyururken, eşitlik mücadelemizde ne kadar haklı olduğumuzu da kanıtlamış. Kadınların hak ettikleri yere, hak edişle gelmelerinin önü kesilip, tek seçici ile gelmek zorunda kalınca, yerlerini korumak isteyenler tek seçici gördüklerine kendilerini anımsatmak zorunda kalıyorlar. Bu söylemde bazı sözcükler iktidarda olan ideolojinin durduğu yeri dolandırmadan işaretlemesi açısından da önemli. Hepimiz artık biliyoruz ki; Türkiye'de rejimle hesaplaşan ve Cumhuriyet'i derece derece terk ederek yol ayrımına getiren bir anlayış iktidarda. Bundan böyle daha fütursuz ilerleyeceklerinin mesajı verilmiş oluyor.

Osmanlı'nın yeniden canlandırılamayacağını bu manevraları yapanlar da biliyor, ne ki laik Cumhuriyet'e mesafe koymakta Osmanlılık da görsel bir araç... Kadın hareketinin niçin gerilediğinin de yanıtı var bu sözlerde. AKP iktidarı öncesinde rejim tartışması yoktu, demokrasinin ve özgürlüklerin alanının genişletilmesi tartışmaları vardı. Kadın hareketinden gelen talepler de doğrudan kadının özgürlüğüne ve eşitliğe yönelikti.

AKP saflarında siyaset yapan kadınlar, iktidarın din eğitiminden dolanarak kadının statüsünü dönüştüren atılımlarına karşı değiller, hatta destek çıkmaktalar. Özgürlük kavramının iktidar ve muhalefet saflarında aldığı farklı biçimi en görünür şekilde bu kırılma anlatıyor. Diğer kırılmalar da eklenince, kadın hareketi ivmesini kaybedip, iktidara hizmet sınırlarına çekilmiş oluyor. Sayın okura teşekkür etmeliyim, adını ilk kez duyduğum ve  adaşım olan vekilin söylemini okuyup geçebilirdim. Kendisini şu anda bu sözleri söyleyebildiği yere taşıyan Cumhuriyet'e karşı duyduğu öfkeyi anlamam elbette mümkün değil, ancak bulunduğu yeri hangi sürece değil de, kime borçlu olduğu ile ölçmesi ve Cumhuriyet aydınlanmasını inkarı hepimizin sorunu.  Siyasetin yurttaşların sorunlarına çözüm üretmek yerine, bugün var edilmek istenen ideolojiye hizmet yeri olması kaygı verici.

Millete hizmet anlayışı yerini bir kişiye övgüye bırakmış durumda. Altını çizmeliyim ki; bunun cinsiyeti yok.  Burada dikkat çekici olan, böylesi bir çıkışı bir kadının yapması ve zamanlaması... Eşitlik bir sorun olarak kaldıkça, hak ettiği yerde olamayan kadın, toplumun zayıf halkası ve sorunları yüklenen, bedelleri ödeyen olarak güçsüz bırakılacaktır. Toplumun güçsüzleri, güçlenmek isteyenlerin beslenme alanıdır. Nitekim; içinden geçtiğimiz sürecin güçlüleri olarak öne çıkanların ortak noktası güçsüzün gücü ile beslenmeleridir. Türkiye'de yoksul ve işsiz sayısının katlanarak artması, muhafazakârlığın ve dolayısı ile kadının güçsüzleştirilmesi, aktif olmayan (bağımlı) genç nüfus politikaları toplumu zayıflatırken, bu politikaları uygulayanların yerini sağlamlaştırmakta. Bu kısır sarmalın yarattığı konjonktürel gücün duvarlarını toplumun zayıf bırakılmış kesitleri oluşturuyor. Kolonları oluşturanlar ise çeşitli baskı teknikleri ile kontrol altında tutulmakta. Bu kısır döngüyü gören ve gösterenler olarak bizler, eşitlik ve hak taleplerimizde geri çekilmek yerine, tam da bu nedenlerle eşitlik için mücadeleye devam etmeliyiz. Eşitlik olmadan özgür olunamaz... İradeler özgür bırakılmadıkça; başka iradeleri parlatarak yer bulup, yerlerini koruyanlar örnek oluşturarak sarmalın alanını genişleteceklerdir.
         
Kadın vekile  çıkış yaptıran saray görüntülerinin, sarayın ev sahipliğinde toplanacak bakanlar kurulu arifesine denk gelmesi tesadüf olmasa gerek. Osmanlı figürlerinin çoğaltılışı da bu arifeye denk düşmekte. İki gazetenin büyük puntolarla birinci sayfadan gördüğü bir haber de dikkat çekici. Bir danışmanlık şirketi kamuoyu yoklaması yapmış, gazeteler sonucu içerikte, "vatandaşların yüzde 70.5'i Cumhurbaşkanı'nın Bakanlar Kurulu'na başkanlık yapmasını olumlu buluyor" diye vermiş ancak, gazete kapağında "Millet başkanlık istiyor" diye büyük punto ile algı yönetimi yapmış... Milletin başkanlık sistemini istemesi için sistemin ne olduğunu bilmesi gerekmez mi? Sordukları kişilere Bakanlar Kurulu toplantısına Başbakan'ın dışında yürütmenin sembolik kanadının başında bulunanın başkanlık etmesinin parlamenter sistemde yetki aşımı anlamına geldiğini, kuvvetler ayrılığı prensibinin parlamenter ve başkanlık sistemlerinde farklı işlediğini anlatsak ne düşünürler? Derslerimizde üniversite öğrencimize hangi sistemle yönetildiğimizi sorup bir iki kişiden yanıt aldığımızı, başkanlık ile parlamenter sistem arasındaki farkı üniversiteye gelmiş olanların dahi bilmiyor olduğu gerçeğini görmezden mi geleceğiz?
             
Cumhuriyet'le kavga, "millet istiyor" denilerek sürüyor... Kavramlar farklılaştırılarak boşaltılıyor, hukuksal ve kurumsal boşluklar yaratılıyor. Milletin gerçekte ne istediği soruları ve milletin sorunları atlanarak, algı yönetimi ile  Osmanlı ile de bir ilgisi olmayan bir zihniyet, Osmanlı'ya tutunularak, tüm yerleşik değerler alaşağı edilerek, kadınla/ kadından dolanılarak, "millet iradesi" kullanılarak,.... de facto olarak yerleştirilmeye çalışılıyor. Demokrasi, "popülizm" demek ve sadece bir araç, ötesi yok. Çünkü kurumsallaşma, yani kurallar yok ediliyor ve yerleşik kural ve kurumlara meydan okuma giderek yaygınlaşıyor. Eleştirinin sınırları belli ve yaptırımları giderek ağırlaşıyor, övgüde sınır yok... Kurallar istisna (ve iktidarın koruma kalkanı işlevi gördükleri kadar varlar) kuralsızlık asıl... Ya da en kestirme ifade ile, "k(u)ral benim" anlayışı geçerli.
             
Bu tabloda milletin başkanlık istediğini savunmak aklımızla dalga geçmekten öteye anlam taşımıyor. Ayrıştırıcı siyasetin hemcinsim ile beni getirdiği yerde adımızdan başka ortak bir yönümüz yok. Asıl bu resmin iyi okuması gerekiyor.
90 Yıllık "reklam arası" denilen Cumhuriyet sahipsiz sanılıyorsa, bu büyük bir yanılgı. Doğru tanımlama; Türkiye'de son on yılımıza damga vuran bir ara rejim yaşandığıdır. Dayatılan anayasa dışı uygulamaların kalıcı olması gayretlerinin Osmanlı'nın küllerine dayanarak yürütülüyor olması bu konjonktürel ara rejimin temelsizliğinin bir göstergesi değil mi?
Osmanlı İmparatorluğu'nun neden yıkıldığı gerçeğinin çarpıtılmasına ise hiç girmeyeceğim...