Geçen hafta ülkemizde hem değişik ve heyecanlı hem de gerçekten ilginç gelişmeleri art arda yaşadık. Ben öyle düşündüm, sizi bilmem; benim değerlendirmelerimde sonuçlar böyle. Durun bakalım yazdıklarımı okuyunca bana hak verecek misiniz?

Hafta; Sn. Cumhurbaşkanımızın yaptığı tarihi ABD gezisi ile başlamış sayılır. Başkan Trump ile yapılan görüşmeler istenilen sonucu vermemiş olsa da oldukça heyecan yarattı. Bu gezinin sonuçları elbette önümüzdeki günlerde kendini belli edecektir. Unutmadan yazayım; bu gezinin benim açımdan en önemli yeri neresidir bilir misiniz? Böylesi bir resmi ülke gezisinde bir Genel Kurmay Başkanı Cumhurbaşkanı'nın yanında ve sivil giysileriyle yer alabilir mi? Ya da sorumun kapsamını biraz daha büyüteyim. Ülkemizin geçmişinde resmi bir toplantıda sivil giysili genel kurmay başkanı gördüğünüzü hatırlıyor musunuz?  En uzun süreli genel kurmay başkanlığı yapan Mareşal Fevzi Çakmak'ın görev süresi içinde asker giysileri dışında resmi var mıdır? Bir araştırın bakalım.

Evet; geçen haftanın en mutlu sayılabilecek 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlamaları ne kadar üzüntü vericidir ki devletimizi yönetenler tarafından türlü ve çeşitli bahaneler üretilerek yasaklanıverdi. Türlü ve çeşitli tanımını bilerek kullandım, eskiler belki hatırlarlar rahmetli Süleyman Demirel'in Türkçemize kattığı deyimlerden biridir. Tıpkı "Kırk günde kabak yetişmez", "Bize plan değil pilav lazım" ve "Dün dündür, bugün bu gündür" benzeri konuşmaları gibi.
Bu 19 Mayıs'ı kutlama yasaklarının nedenlerini saymak noktasına gelirsek bana kalırsa en garip olanı kentimizin valiliğince Marmaris'te yaşanan ve 24 vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan kaza bahane gösterilerek yapılanıdır. Marmaris'teki kaza elbette sonuçları itibarıyla hafife alınacak bir kaza değildir. Ama, düşünmek gerekir ki keşke her olayda bu kadar duygusal olabilsek. O kazanın bir hafta sonrasındaki AKP kongresinde Muğla delegelerinin sonsuz heyecanı görülmeye değerdi.
19 Mayıs Bayramı yalnızca yasaklamalarıyla anılacak değildir. İşte o kutlu günde bir de "Sözcü" gazetesinin başına gelenlere ne demeli? Gazetenin sahibi ve üç çalışanı FETÖ'cülük suçlamasıyla karşılaştılar. Gazete sahibi Burak Akbay yurt dışında olduğu için gözaltına alınamadı ama diğer üç çalışan gözaltında. Dış ve iç kamuoyuna ülkemizde basına baskı yok denilerek hava atılırken yaşanan bu son olaya ne diyebiliriz? Bakalım; daha doğrusu bekleyelim şapkaların içinden daha ne tavşanlar çıkarılacak?

Heyecanlar hiç biter mi? Pazar günü de AKP kongresi yapıldı. Aman aman unutmuş olmalıyım; ayın 18'inde TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısında Sn. Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın kapsamlı konuşması vardı. Bu konuşma; üç gün sonraki AKP kongresinde de gündemdeydi. Sanırım bu nedenle ben TÜSİAD konuşmasını atlamış gibi oldum.

Gelelim; AKP kongresine. Kongrenin gündemi ve yaşanabilecekler az ya da çok biliniyordu. Bunlar biliniyordu ama gene de sürprizler olmadı değil. AKP'lilerin bu Osmanlı merakı ve hayranlığı kongrede bir kez daha görülür oldu. II. Abdülhamid sevgisinin paşalara yönelik gösterisi unutulacak gibi değildi. Nasıl unuturuz? Süslü paşa giysileri ve etrafındaki fesli gösteri ekibinin gazetelere yansıyan resimleri gözümün önünden çıkmıyor.
Evet; ne demiştik? Sn. Cumhurbaşkanımız TÜSİAD toplantısında yaptığı konuşmayı bir ölçüde Akp kongresinde de yineledi. Bakınız; alt bölümdeki sözler o kongrede söylenmiştir. Değerleme siz sayın okurlarımızındır.

"Neyiniz eksik? Fabrikalarınız mı çalışmıyor? Okullar mı kapalı? Neden OHAL kalksın? " Bu soruları Sn. Cumhurbaşkanımızın hem TÜSİAD ve hem de AKP kongresindeki nutkunda söylediğini yineleyerek kendi düşüncelerimi aktarmaya çalışayım.
 Aslına bakarsanız toplum olarak OHAL ortamına bir ölçüde alıştık. Kendi payıma yazayım, öylesine alıştım ki NORMALHAL nasıl oluyor inanın unuttum galiba. Evet; giyimimiz kuşamımız, ayakkabılarımız belki eksik değil. Allah eksikliğini göstermesin karnımız da doyuyor sayılır. Neylersiniz, istatistiklere bakarsanız fabrikalar ve işletmeler akıl almaz ölçüde kapanıyor. Gazetelerde  tam sayfa  icradan satılık işletme ilanlarına hemen her gün rastlayabiliyoruz. Mahkemelerin icra dairesi sayıları ve icra dairelerindeki dosya sayıları hızla artıyor. Ya işsizliğe ve işsiz sayılarına ne demeli? Neyimiz eksik?
Doğrusu bu ya OHAL neden kalksın ki? O zaman hapishaneleri nasıl dolduracağız? Neredeyse bir yıla yaklaşıyor, tutuklanarak henüz savcılık belgeleri tamamlanamayıp  tutukevlerinde çile dolduran ve sayıları akıl almaz ölçülere ulaşan vatandaşımızın ve yakınlarının durumları ne olacaktır? Dünyanın uygar ülkelerinde buna benzer uygulamalara rastlanabilir mi? Neylersiniz, görünen o ki rastlanmazsa rastlanmasın OHAL kalkmayacak, işte o kadar.
Esenlikle kalınız...

TÜRKÇE İÇİN NOT
Spangle değil SUPANGLE