15 Temmuz darbe girişiminden üç gün sonra yazdığım yazıma "Darbe demokrasiye, hukuka, hak ve özgürlüklere karşı, insanlığa karşı işlenen ağır bir suçtur, darbeden yana olmak bu suça ortak olmaktır, aynı zamanda intihardır" diye başlamış, "Darbeye karşı durduğunu iddia edenlerin darbeciler gibi davranmaya hakkı yoktur. Darbelerden korunmanın tek yolu hukuk güvenliği ve demokrasidir" sözüyle bitirmişim.[1]

Darbe girişiminden sonra ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) ve Kanun Hükmünde Kararname (KHK)'ler hakkında birden çok yazı yazdım, her seferinde, darbeleri önlemenin tek yolunun demokrasi ve hukuk güvenliği olduğunu, darbe bahanesiyle demokratik hakların ve hukuk güvenliğinin askıya alınmaması gerektiğini, böylesi uygulamaların ciddi toplumsal mağduriyetler yaratacağını ve darbecilerin ekmeğine yağ süreceğini anlatmaya çalışmıştım.

Ama ne yazık ki gelişmeler demokrasi ve hukukun lehine olmadı, KHK'lerle yönetilen bir ülke haline geldik, anayasa değişikliği için bir ay sonra referandum yapılacak, OHAL rejimi uygulanmaya devam ediliyor, demokratik tartışma ortamı yok, gazeteciler, yazarlar, meclisin üçüncü partisinin eş genel başkanları dahil olmak üzere siyasetçiler hapse atılmış durumda. Kimin tarafından hazırlandığı belli olmayan listelerle, KHK'lerle şimdiye kadar 100 binin üzerinde kamu çalışanı ihraç edildi. Bunların pek çoğu hakkında açılmış bir soruşturma dahi yok, pek çoğunun darbe ile alakası da yok.

Daha da vahimi KHK ile yapılan ihraçların yargısal denetiminin yapılamıyor olması. İdare Mahkemeleri ihraç işlemine yoğunlaşmak yerine 'KHK'yi ben denetleyemem" deyip esasa girmeden davaları reddediyor, Anayasa Mahkemesi başvuruların alındığına dair belge dahi göndermiyor, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Türkiye'nin iç hukukundaki gelişmeleri bir süre daha izlemeyi tercih etti, "iç hukuk yolu tüketilmediği" gerekçesiyle başvuruları reddediyor, son olarak Çatal/Türkiye başvurusunda da 685 Sayılı KHK ile kurulmasına karar verilen komisyonu gerekçe göstererek başvuruyu kabul edilemez buldu.[2]

AİHM'in kararı üzerine 685 sayılı KHK ile kurulması öngörülen Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu'nu yazmak şart oldu. Sözü edilen 685 Sayılı KHK ile "...doğrudan kanun hükmünde kararname hükümleri ile tesis edilen işlemlere ilişkin başvuruları değerlendirmek ve karara bağlamak üzere Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kurulduğu, Komisyonun 7 üyeden oluşacağı, bunların üçünün kamu görevlileri arasından Başbakan tarafından, birinin Adalet Bakanlığı'nın merkez teşkilatı ile bağlı ve ilgili kuruluşlarında çalışan hâkim ve savcılar arasından Adalet Bakanınca, bir üyenin mülki idare amirleri sınıfına mensup personel arasından İçişleri Bakanınca, birer üyenin Yargıtay'da ve Danıştay'da görev yapan tetkik hâkimleri arasından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından belirleneceği..." düzenlendi.[3]

KHK'nin Geçici 1. Maddesi'ne göre; "Komisyonun ilk üyelerinin, maddenin yayımından itibaren bir ay içinde seçilmesi gerekiyor, başvuruların alınmaya başlanacağı tarihi de altı ayı geçmemek üzere Başbakanlık duyuracak". KHK 23 Ocak 2017 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi, yani 23 Şubat'a kadar Komisyonun üyeleri seçilmiş olmalı.
Komisyonun işlevinin ne olacağı, haksızlıkları giderip gidermeyeceği vb. tartışmaları bir kenara bırakıp, sormak istiyorum. Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu üyeleri seçildi mi? Seçildiyse Komisyon neden halen başvuru almaya başlamadı, Başbakanlık duyuru için neyi bekliyor? Yüzbinlerce kişiyi ilgilendiren, KHK'lerle yaratılan haksızlıkların hukuki denetim yolunu tıkayan şu Komisyon, AİHM kararı ile son derece önemli hale geldi de ondan soruyorum, bilmem anlatabildim mi?

[1] http://www.haberekspres.com.tr/15-16-temmuz-gecesi-darbe-girisimi-makale,4776.html
[2] http://www.toplumsalhukuk.net/wp-content/uploads/2017/03/A%C4%B0HM-%C3%87atal-T%C3%BCrkiye-karar%C4%B1.pdf
[3] http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/10/20161029-4.htm