10-12 Mayıs tarihleri arasında Türkiye’den Altay, Karşıyaka; komşu ülke Yunanistan’dan Kombochara ve Kardamylia takımlarının katılımıyla iki ülke arasındaki dostluğu pekiştirmek, İzmir ve Sakız adası arasında ticari ve sosyal ilişkileri geliştirmek amaçlı kadın voleybol turnuvası düzenlenecek. Turnuvaya ilk andan itibaren destekleri için İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Cemil Tugay ve Sakız adası Valiliğine teşekkürü borç biliyoruz.

            Turnuvayla ilgili gelişmeleri Haber Ekspres Gazetesinin değerli muhabir ve gazetecileri aracılığıyla gazetemizden takip edebilirsiniz. Ben bugün Haber Ekspres’teki kendime biçtiğim misyon doğrultusunda, belki de bu yazıda Sakız adasıyla ilgili daha önce duymadığınız yeni bir bilgiyi sizlere aktarmaya çalışacağım. Bunu başarabilirsem haftaya amacına ulaşmış olarak başlayacağım.

            Yunanistan’ın en büyük beşinci adası olan Sakız adası orta çağ köylerini (Mesta, Pirgi, Olimpi, Armolia) barındırmasıyla ayrıcalıktır. 1346-1566 yılları arasında Cenevizlilerin elinde bulunan ada (Kombos bölgesinde bugün hala çok sayıda Cenevizlilerden kalma konağı ziyaret edebilirsiniz) 1566 yılından 1913 yılında Yunanistan’a devredilene kadar 347 yıl boyunca Osmanlı Devleti egemenliğinde kalmıştır.

Sakızlı tüccarlar, 2.000 yıldan fazla süre boyunca ticaret ve diplomaside önemli bir konumdaydı. Osmanlı, Sakızlıların yaptığı ticaretin ve yalnızca adada yetişen damla sakızının öneminden dolayı ada halkını kendi işlerinde neredeyse tamamen serbest bırakmıştı. Adanın yönetici sınıfı, güvenliğini ve zenginliğini kaybetmekten korktuğu Yunan isyanına katılma konusunda isteksizdi. Ayrıca adanın Anadolu’ya çok yakın olduğunun ve bunun güvenlik riski taşıdığının farkındaydı.  Yani ada halkı kendi halinden memnundu.

1822 tarihi adanın tarihinde çok acıklı bir tarihtir. Yunan İsyanına katılımına gönülsüz Sakızlılara rağmen komşu ada Sisam’dan gelen Yunan İsyancılar Osmanlı devletine ve halkına saldırmışlardır. Everest dağına ilk defa tırmanan ve AKUT (arama kurtarma ekibi) kurucusu dağcı, yazar, fotoğrafçı Ali Nasuh Mahruki’nin büyük dedesi Ali Nasuhi Paşa isyan sırasında Osmanlı donanmasının komutanıdır. İsyan sırasında yanan gemiyle suya düşen ve yanarak vefat eden Nasuhi Paşanın ailesi yanarak yok olan anlamına gelen Mahruki lakabıyla anılmaya başlanmış ve soyadı kanunu çıktığında bu soyadını almışlardır. Adaya gelen binlerce Türk’ün sıklıkla tercih Canaris Tur’un isminin Sisamlı isyancıların başındaki ve Nasuhi Paşa’yı şehit eden Canaris’ten gelmesi ise ayrı bir tezattır.

İsyan sonrası Sakız halkının korktuğu başına gelmiştir. Osmanlı bu başkaldırıya çok ağır karşılık vermiştir. Bugün Louvre müzesinde dahi Osmanlının yaptığı katliama dair bir tablo bulunmaktadır. Katliam öyle boyuttadır ki o dönemde 100bin olan ada nüfusu 2bine düşmüştür. 50 bin kişi idam edilmiş, onbinlerce kişi köle olarak farklı ülkelere gönderilmiştir. Katliam Avrupa’da büyük tepki toplamış ve Yunan sempatisi oluşmasında bu katliamın payı büyük olmuştur.

Adaya gittiğinizde 1822 yılından beridir hayalet köy olan Anavatos’u mutlaka ziyaret etmelisiniz. Dünya kültür mirası olan köyde o tarihten beridir tek kişi bile yaşamamaktadır. Evler sanki zaman yolculuğuna çıkmışçasına bomboş, köyde adeta hala acı haykırışlar rüzgarın sesiyle karışmaktadır. Bir dağ yamacına kurulu köyde insanlar rivayete göre, dağın karşı tarafındaki yoldan gelen Osmanlı ordusunu görünce hep birlikte dağın yamacından kendilerini boşluğa bırakmışlardır.

Sakıza deniz yoluyla gelen her Türk’ün ilk dikkat ettiği ve şaşırdığı limana girerken feribottan net şekilde görülen Mecidiye Camiidir. Katliam sonrası, Avrupa’nın da tepkisiyle Sultan Abdülmecid misillemeyi abarttıklarını kabul etmiştir. Ada halkından bir nevi özür dilemek için Mecidiye Camii’ni inşa ettirmiştir. Hristiyan topluluktan özür için camii dikilmesi de ayrı bir tezat elbette.

Tarihinde acı tatlı yüzyıllar barındıran Sakız Adasında bu sefer çok sevdiğimiz kulüplerimiz aracılığıyla dostluk için buluşuyoruz. Umarım bu dostluk tarih boyunca devam eder.