Türkiye’nin siyasi yapılanmasında yeni bir döneme girildiğini görmekteyiz. Yaşanılan uzun bir lider hegemonyasının değişimine sessiz sedasız tanıklık ettik.

. Siyasi arenada önemli bir vazifeyi gerçekleştiren 6’lı masanın lokomotifi CHP de başlayan lider değişimi, masanın diğer dengesi iyi parti ile devam etti ve son olarak masadaki en ilginç figür olan saadet partisi genel başkanı da artık ayrılacağını açıklayarak yenilenmenin önünü açtı. Zira lider değişimi en zor olan siyasi partiler ideoloji partileridir.

Türkiye’de en zor olan değişimlerin,siyasi lider değişimi olduğunu düşünürsek, tamamlanmayan bir süreci yaşıyoruz diyebiliriz. Bu ne demek dediğinizi duyar gibiyim. Anlatayım sevgili dostlarım. Değişmeyen tek şey değişimdir eyvallah, ancak siyasetin değişeninin, partilerin liderleri değil, politikalarının olması büyük bir olaydır. Kendini sol tarafa yakın görenlerin, milliyetçi ve liberal olanlarla birlikte iş tuttuğu, yanına ise muhafazakarların ve din temelli ideolojik partilerinde bulunduğu bir ortaklığı yaşamaya çalıştırmasının etkilerini gördük. Hepsinin başındaki liderler sahneden alındılar. Hemde kendi partilerindeki kongreler ile delege iradesi ile. Ancak sözde değişimin,başarılı sonuçlarını 31 martta yaşayanlar, aslında kendi parti politikalarının da değiştirilmesi ile bu sonucu aldıklarını anlamaları zor olmadı.

Merkeze yaklaşan bir CHP’nin başarısı bir yana, merkezden uzaklaşan ak partinin seçmeni de sandıktan uzaklaştı. AK Parti kanadında tüm siyasi başarısızlıklara rağmen değişimin gerçekleşmesi umudunun kah arttığı,kah umutsuzluğa dönüştüğü açıktır. Ak partide beklenti hep “dağ fare doğurdu” seviyesinde kaldığı sürece tabandaki erimenin durması mümkün değildir. Bu süreç ak partide nasıl şekillenecek onu da izleyip göreceğiz. Herkes Recep Tayyip Erdoğan sonrası için çalışıyor bunu görüyoruz, bakalım kim önde tamamlayacak bu yarışı kısa zaman içerisinde göreceğiz hepimiz. AK Partide bir değişim olacaksa bu ileride ak partinin liderinin de kim olacağının işaretleri ile dolu olacak. Özgür özelin seçim sonrası iletişim kanallarını kapatmayan tavrına beklenmedik şekilde toplumun gerilmesi üzerinden siyaset yaparken, ılımlı bir politikaya dönen ak partinin,kendi tabanındaki kopmaları durduracak hamleden uzak tavrı boş işlerin başladığını gösteriyor. AK Partililer de şaşırdı aslında , sayın Cumhurbaşkanımızın hızına yetişemediklerinden hangi tavrı sergileyeceklerini bilemez durumdalar. Daha düne kadar seçimlerde, PKK  ile el ele olduğunu iddia ettikleri CHP’liler ile bugün yan yana durunca şaşırdılar tabi. Konumuz bu da değil aslında. Yeni sahnelenen bu oyunda kutuplaşmaya değil, yakınlaşmaya ve diyaloglara ihtiyaç var çünkü. İsrail ile ticaretin kesilmesi talepleri  kademeli gündem ile gerçekleşiyor olması muhalefetin bu söylemlere destek vermesi kamu vicdanında olumlu işler etkisi yarattı. İç siyaset dengelerinde bu tür hamleler eskiden beri uygulanan yöntemlerdir. Devletlerin arasında toplumun idare edilmesi gerekirken yapılanlardan dolayı kırgınlık olmaz. İleride kaldırırsın yasakları, ticaret başlar kırgınlıklar da ortadan kalkar, bu arada toplumu da buna medya ile hazırlarsın herkes memnun, herkes mutlu. Demek ki siyaset zemininde hep kavga değil milli değerler üzerinde beraber de hareket edilebiliyor muş dedirten görüntülerin sebebi varmış.

Yeni anayasa tartışmaları gölgesinde Türkiye kamuoyu ve seçmenine yeni tiyatronun tanıtım filmi izlettirildi. Fragman bu daha,Gündemin hayat pahalılığı, enflasyon ekonomik dengeler ve yeni dünya düzeninin oluşmasında ki  son 4 yılında Türkiye nin alacağı politika olmalı iken, bu dönemin gündemi anayasa olmamalı. 2021 yılında konuşulabilirdi yeni anayasa ,o zaman bile uzlaşılan maddeler geçirilemedi. Boşuna geçirilen zamana ayrıca dikkat çekmek istiyorum. Bu ülkeyi yönetenlerin millete sorumluluk noktasında samimi olmaları gerekmiyor mu? Sorumluluk sahibi olan her siyasetçi bunu dikkate almalı.

Türkiye’de her şey yapılandırıldı son 5 senededir. Muhalefet, ana muhalefet ve iktidar partilerinin iç yapıları ve politikalarının tamamı bir sisteme adapte edilmek üzere inşa edildi. Tabi ki bu liderler üzerinden gerçekleştirildi. Senaryo iyi, oyuncular ise mükemmeldi. İktidarın ve muhalefetin politikaları kendini var eden çizgilerinden uzak, inandırıcılığı olmayan söylemlerle, toplumu germeye veya şok etkisi ile bir anda can ciğer kuzu sarması moduna dönüşmesi tamamen bir kurgunun eseri. 6’lı masanın tiyatral rolünü bu dönem yeni anayasa masalı ile izleyeceğimiz bir süreçle uyutulan bir milletin varlığından endişe ediyorum. Zira geçmişte büyük değişimlerin hatırlanması gerekirse 1789 Fransız ihtilalinin tek sebebi halkın aç kalmasıdır unutmayalım. Çünkü açlık psikolojisi eğer Sünni oluşturulmadı ise bütün siyasi politikaları değiştirir ve açlık dürtüsü en güçlü psikolojik silah olabilir toplum için. Tarih tekerrürden ibarettir, yeni oluşan ekonomik birliktelikler kimi devletleri güçlü,kimi devletleri ise basamak ve fakir olması üzerinden rollendirmiş durumda. Tarih bilgimizi biraz güncellesek,İhtilalin öncesinde de, Fransa’nın fakir ve güçsüz olması, Avusturya ve alman devletlerinden oluşan din birlikteliğinin yanında,getirdiği ekonomik ve siyasi ortamın Avrupa da oluşturulması gibi. Siyasi istikrarsızlık ise monarşinin sonlanması,soyluların kaçması ve kralın etrafı ile birlikte öldürülüp bağımsızlık meşalesinin dikilmesi ile tamamlanmıştı. Ancak açlık bu süreçte sonlanmadı. Bu dönem halk için (1789-1794)yaşadıkları kaos ve savaşların etkisi ile çok uzun süre devam etmiştir. Dikkat edilmesi gereken ise hikayenin mutlu sonlanması değildir. Devrimlerin hepsinin özelliği değişimin normal olmadığı gerçeğidir.

Acı,ölümler,kaos ve yıkımlar. Bu hareketin başlaması ise daha enterasan dır, ihtilali tetikleyen ise açlık ve sefalet içindeki halka,filozofların “ belki de krala ve soylulara ihtiyacınız yoktur” fikrini söylemeleridir. Düşünmeyen halkın bir an da düşünmeye başlamasının sonucudur bu ihtilal. Amerikan devrimini destekleyen Fransız monarşisi kendi devrimini durduramamıştır. Devrim öncesi toplumda,ruhbanlar(%0,5)-soylular(%1,5)-halk(%98) denklemi statü olarak oluşmuştur. Dedim ya tarih tekerrür eder diye, günümüze ne kadar benziyor değil mi? Düşünmek her zaman tehlikeli olmuştur toplumu yönetenler için. Toplum düşünmemeli, çalışmalı, üretmeli, vergi vermeli ve verilen ile yetinmeli. Bu arada toplum asına düşündüğü iddia edilen kesim ise;ortaçağ soyluları ve ruhban sınıfı gibi

Yaşamına dair çağın lüksünün devamlılığını da halk denilen çoğunluğun sırtından sağlamalı, düzenin devamı için ruhban sınıfı ile düzenin ihtiyacı olan yönetimsel araçları kullanmalı. Din,bir toplumun yönetilmesinde, olmazsa olmaz ana unsur olmuştur her zaman. Devletin karar vericileri ise, nasıl yöneteceklerine dair kararları anayasal zeminde,kendi hayatlarının devamlılığını sağlayacak şekilde,dizayn etmek ve halkın zaman,zaman isteklerini karşılıyor-muş gibi yaparak,sosyal statülerinin korunmasını garanti ederek, gerginliği azaltır veya çoğaltırlar. Örneğin; yakın zaman önce,siyasetçilerin faiz haram derken, ekonomik sisteme gereken desteğin sağlanması adına,dini otoriteler faizi “izinsiz”helal yaparak toplumun beklentileri yönünde söylemlerde bulunabilirler. Cennete gidecek yolu tıkamadan, açmak gerek bazen.

“ DİN TOPLUM İÇİN GEREKLİDİR”

Ben şahsen düşünmek istemiyorum, sahnelenen tiyatro da kendime ayrılan koltuktan izlemeyi seviyorum oyunu. Okuduğum tarih kitaplarından aslında sonunu bilsemde hayat devam ediyor. Yine biliyorum ki bu tiyatro bitince başka bir oyun sahnelenecek ve toplum bu oyunların gölgesinde kafadan kafaya istenilen yerde konumlandırılacak. Gladyatör dövüşleri ile eğlenen romalılar gibi, futbol ile eğlenen 21. YY insanının farkını düşünerek vakit geçirmeyi de seviyorum aslında. Şimdi her şeye yeniden başlayacak olsanız nerede olursunuz sorusunu da düşünelim isterseniz. Aman boşverin düşünüp de o güzel hayatınızı zehir etmeyin, yaşayın gitsin. Kalın sağlıcakla.