“Esseyit Ali Efendi III.Selim tarafından ilk daimi Osmanlı Elçisi olarak Fransa’ya gönderilmişti. 24 Mart 1797 yılında İstanbul’dan yola çıkan elçi Fransa’ya hediye olarak ipekten yapılmış muhteşem bir otağ,10 safkan at ve değerli kumaşlar götürmekteydi. Fransa’nın İstanbul elçisi Aubert-Dubayet’in emir subayı ve İstanbul’daki Fransız elçiliğinin tercümanı Ali Efendi ile beraber gidiyorlardı .Beraberinde ayrıca 18 kişilik maiyeti ve Rum asıllı 2 tercümanı vardı. Fiore Del Levante gemisiyle yaklaşık 2 ay süren bir yolculuktan sonra Marsilya’ya vardı.Ama Marsilya’da veba nedeniyle 36 gün karantinada kaldıktan sonra ,adımını Paris’e adım  atar atmaz büyük bir ilgiyle karşılanmıştı.
Maurice Herbett adlı yazar  konuyla ilgili kitabında  bu gelişmeyi şu şekilde özetliyor:  “Bu Fransa için önemliydi, çünkü Fransa kamuoyunca, kendine düşman bütün Avrupa monarşilerine karşı Sultan'ın desteği gibi algılanıyordu. Osmanlı için önemliydi; çünkü  İlk kez mühim bir Avrupa merkezine, orada sürekli ikamet edecek bir elçi gönderilmesi düşünülüyordu. Avrupa ile ilişkileri sürekli bilgilenme ile yeni bir yörüngeye oturtmak planlanıyordu.”


Şimdi ise Güzin Özen Yılmaz’ın Elçiye zeval olmaz adlı kitabında bu öykünün devamı şu sözlerle anlatıyor:
“Cumhuriyet Fransa’sının hükümeti tarafından İstanbul’a atanan ilk elçi olan Jean-Baptiste-Annibal Aubert-Dubayet’ye verilen görev ise Fransa –Osmanlı İmparatorluğu ilişkilerini sağlamlaştırmanın yanısıra Paris’e elçi olarak gönderilen Osmanlı Elçisini Paris’e hazırlamaktı. O dönemin Paris’inde ihbar ve giyotin yüzünden sokağa çıkamayan asiller ile zenginler çoşku içinde bunun keyfine varıyorlardı ve yaşanılan acı olayları unutmaya ve kaybedilen zamanı acısını çıkarmaya çalışıyorlar ve bu neşeli gürültü patırtının ön saflarında kadınlar bulunuyordu. Kaymak tabakanın eşleri ile kibar fahişelerin dirsek dirseğe içinde birlikte yer aldıkları,hatta rekabet ettikleri, korkusuz ve engel tanımayan kadınlar grubu şamatanın başını çekmekteydi.”

“Farklı görünümü ve giysileriyle Osmanlı Elçisi Esseyit  Ali Efendi de ilgilerini çekebilir, onunla tanışmak için yanıp tutuşabilirlerdi. Bazıları iktidardaki siyasetçilerin ve yeni zengin önemli iş adamlarının eşleri olan bu hanımlar pervasızca bütün kapıları zorlayabilir, Ali Efendi’nin yanında boy göstermek için ellerinden gelen her şeyi yapabilirlerdi.”
“Böyle bir durumda Osmanlı Elçisinin tutumu nasıl olacaktı? Parisli hanımların sıcak ilgisini saygısızlık olarak mı addecekti? Fransız Elçi Aubert-Dubayet, Ali Efendi’yi her olasılığa  karşı bu konuda bilgilendirerek kibarca uyarma,hatta biraz ağız arayarak olabilecekleri önceden kestirme ihtiyacı duymuş olmalıydı ki, İstanbul’daki hazırlık çalışmalarında Parisli hanımlar da gündeme gelmişti.”


“Elçi Efendi söylenenleri dikkatle dinledikten sonra, kendinden emin bir şekilde,” Yaşlı olanlara annem gibi, yaşıtlarıma kız kardeşlerim gibi, genç olanlara da kızlarım gibi davranırım” diyerek konuyu kapatmıştı. Ancak daha sonra yazdığı anılarında kadınlarla erkeklerin saray prosedürü içinde katıldığı bir baloda  Ali Efendi bu davete katılan kadın ve erkelerin   özellikle devlet büyüklerinin  önünde dans etmelerini şaşkınlıkla izlemiş ve şöyle yazmış:
“Bunlardan raks marifetten olub ayıb ve ardan değildir.” Daha sonra adet gereği  “ her bir adamın bir kadının eline yapışıp” sofraya tevcih ettiklerini ve sofraya erkeklerin oturmayıp ayakta, kadınların verdikleri yiyecekleri yediler.”

“Bu arada İstanbul’daki Elçi Aubert-Dubayet eşi Armande ile 11 yaşındaki küçük kızı Constance’ı yanına getirmek için uğraşmaktaydı. Önemli görevleri nedeniyle sık sık onlardan ayrı kalıyordu. Fakat İstanbul’a gider gitmez orada hep bir arada olabilmeleri için hazırlıklara başlayacağına söz vermiş ve öyle de yapmıştı.Eşine büyük bir sevgi ile bağlıydı.Ona İstanbul’dan yazdığı mektuplarda onu rahatlatmaya, moralini yüksek tutmaya çalışan elçi,bir mektubunda “Şundan emin ol ki,ben sadece seninle ve senin için mutlu olabilirim” diyordu.Fransa elçilerinin görkemli davetleriyle ünlü olan Beyoğlu’ndaki Fransız Sarayı’ndan söz ederken, orada hiç davet vermediğini, verecek olsa  bile kadın konuk çağırmayacağını belirtiyordu.Sarayın gece dokuzdan sonra sessiz sedasız bir münzevi evine dönüştüğünü, insanlarla sadece iş görüşmesi yapmak için bir araya geldiğini anlatıyordu.Ve yine mektuplarından birinde “ Seni içinde görme umuduna sahip olduğum zaman bahçeye çiçekler ektireceğim ve en güzelleri sen olacaksın” diyordu.”

“Nihayet kavuşma zamanı yaklaşmış Armand’ı getirecek olan Desire (Arzulanan) aldı gemi yola çıkmıştı. Elçi eşi ile o kadar ilgiliydi ki, yolculuk sırasında ne giymesi gerektiğini bile düşünüyordu. Gemide,merdiven inip çıkarken rahat etmesi açısından,eteğinin altına geçirebileceği bilekten lastikli iç pantalonları diktirmesini,bunlardan küçük kızları Constance ve beraberinde getireceği hizmetkarları için de yaptırmasını önermişti.Bir mektubunda “Hiç unutma ki ben sadece seni ve vatanı seviyorum” diyordu.”

Burada sözü edilen İki kent Paris ve İstanbul’da benzer görevi üstlenen iki insandan biri; Paris’te Osmanlı’ya layık olmaya çalışan ve çevresindeki güzel kadınlara rağmen ilkelerinden ödün vermeyen bir elçi olan Esseyit Ali Efendi’yi, diğer yanda aile değerlerine sıkı sıkı bağlı olan ama aynı zamanda eşine  övgü dolu sözler söyleyen sadık bir Fransız elçisi Aubert-Dubayet ‘i görüyoruz.

Ancak ne yazık ki, Osmanlı Devleti’nin ilk Paris elçisi, iyi niyet sahibi olmakla beraber, kendisinde bir diplomatta aranılan özelliklerden yoksun olunca özellikle Fransa’nın Mısır’a yönelik niyetini iyi okuyamamış ve Fransız Diplomat Taleyrand’la yaptığı görüşmelerde başarılı öngörülerde bulunanamıştı.Çünkü Napolyon ve Taleyrand’ın birlikte tasarladıkları Mısır Seferi’ne yönelik gelişmeleri değerlendirememiş ve Talleyrand’ın bu konudaki sözlerine inanmış ve yeterli bulmuştu.Bunun üzerine Osmanlı Devleri 1798 de Fransa’ya savaş ilan etti. Napolyon’un Malta’yı alıp Mısır’ı ele geçirme planı Osmanlı Devleti’ni Rusya ve İngiltere ile ittifak yapmasına neden olmuştu.Yapılan savaşlar sonunda Fransa başarısızlığa uğradı ama iş bunla bitmedi. Osmanlı Devleti’nin iki müttefiki olan Rusya ve İngiltere ile barış görüşmelerinin başladığı bir sırada, Talleyrand Osmanlı Devleti’yle de bir barış yapmak istiyordu ve  3 yıl önce sefer hazırlandığı esnada Ali Efendi’yi nasıl kandırdıysa, 1801’de avantajlı barış şartları elde etmek için yine aynı başvuran Talleyrand bu defa da başarılı olmuştu. Ali Efendi, kötü bir anlaşmaya imza attığından Osmanlı hükümetine küçük düştüğü gibi, Fransa hükümeti nezrinde de itibarını kaybetmişti. Aynı zamanda barış antlaşması esaslarının müzakeresinde faal rol oynayan baş tercümanının Fransa adına casusluk yaptığı da Bab-ı Ali tarafından öğrenilmişti. Esseyyit Ali Efendi ise, baş tercümanının ihanetini sezememiş, aksine onun ödüllendirilmesini  Bab-ı Ali’ye teklif etmişti. Bu hususları göz önünde bulunduran Padişah III. Selim, Fransa ile barış görüşmeleri için, başka birini görevlendirmeyi  uygun gördü ve Amedi Mehmed Said Galib Efendi Paris’e gönderildi. Artık Ali Efendi’nin diplomatik görevi sona ermişti ve geri çağırılmıştı.

Fransa’nın Türkiye’de  2015 yılına kadar atanan 86 büyükelçisinden biri olan 33.büyükelçi Aubert-Dubayet 1757’ de ABD’nin Louisiana eyaletinde doğmuş ve 1797’de istanbul’da ölmüştü.


Mora’da doğan Esseyit Ali Efendi ise İstanbul’da yetişti. 1796’da Fransa’ya elçi olarak gönderildi. Üç yıl süren bu elçilik hizmetinden sonra İstanbul’a dönerek bazı resmi görevlerde bulundu daha sonra ise Donanma Bakanı(Bahriye Nazırı) oldu. Yazdığı “Sefaretname” adlı eserinde o devrin siyasi olaylarını anlatmıştır. III.Selim‘in tahtından indirilmesinde ve IV. Mustafa zamanında  Alemdar Mustafa Paşayı tutmuş olan Moralı Ali Efendi Alemdar Vakasından sonra bir süre saklanmak zorunda kaldıysa  kendisine destek veren bazı yeniçerilere güvenerek tekrar ortaya çıkar ama  padişah önceden Nizam-ı Cedit tarafını tuttuğu halde sonradan onun yeniçerilere dayanmasına kızarak  İstanbul’dan uzaklaştırdı ve  öldürttü.Yıl 1809 du.Öyle ise biz de yazımızı Fransız diplomat Taleyrand’ın sözü ile bitirelim.” "Sözcükler bize,düşüncelerimizi gizlemek için verilmiştir.”