Değerli okurlarım, son yılların en büyük siyasal ve ekonomik krizlerini bir arada yaşıyoruz.
Bir taraftan FETÖ meselesi içinden çıkılmaz bir noktaya sürükleniyor. FETÖ'nün siyasal iktidarı oluşturan partideki uzantılarına yönelik ciddi bir operasyonun gerçekleştirilememesi, örgüte yönelik mücadeleyi zedeliyor. Diğer taraftan radikal dinci terör örgütleri ve PKK canımızı yakmaya devam ediyor. Terör örgütlerinin art arda gelen saldırılarıyla ne yazık ki en son İzmir'imizde karşılaştık.

Ekonomik kriz derinleşiyor. Döviz ve altın yeni rekorlara koşuyor. Türk lirasının alım gücünün her yeni gün ne kadar eridiğine hepimiz şahit oluyoruz. İşçi, memur ve emekli maaş artış oranları bu tabloda komik düzeylerde kalıyor. İflaslar ve karşılıksız çekler dönemine girdik. Bu süreçten ilk etkilenen sektörün inşaat olduğu söyleniyor.

Kriz dönemlerinde muhalefetin yapıcı bir tavır sergilemesi ve milli meselelerde bir mutabakat ortaya koyması elbette önemli ve gereklidir. Ancak MHP'nin bu ortamda bir muhalefet partisi olmaktan ziyade AKP'nin hükümet dışı koalisyon ortağı kimliğini benimsemiş olduğu görülüyor. MHP, olası bir erken seçimde baraj altında kalma ihtimalini ortadan kaldırmak için olsa gerek, başkanlık tartışmalarında neredeyse tamamen Erdoğan çizgisini benimsiyor. Bu çerçevede, Türkiye'nin Rusya'ya benzer bir otoriter başkanlık sistemine geçişinin en büyük destekçilerinden biri haline geliyor.

CHP, bezgin bir halde. Böylesi bir kriz ortamında uygun reçeteleri ortaya koymakta yetersiz kalıyor. Parti yönetiminin bugünkü haliyle toplumda bir sinerji oluşturması imkansız gözüküyor. Ancak, tam da bu noktada CHP değerlerinin önemi ortaya çıkıyor.
Yaşanılan gelişmeler, cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, laiklik, devletçilik ve devrimciliğin, Türkiye'nin bugünkü kriz ortamından çıkışı için ne denli büyük öneme sahip olduğunu ortaya koyuyor. Bu anlamda, CHP'den beklenen kurucu ilkelerine dayanan çözüm reçeteleri üretmesi.

Türkiye, emperyalizm ve terör örgütlerinin eşzamanlı hedefi haline gelmişken, Mustafa Kemal Atatürk'ün sömürgecilik karşıtı çağdaşlaşma mücadelesinin gerekliliği bir kez daha açığa çıkıyor. CHP'den beklenen, Mustafa Kemal Atatürk'ün emperyalizm karşıtı mücadelesinin mantığını bugün de sahiplenmek.

CHP, Türkiye'ye çok partili rejimi getiren parti. CHP'den beklenen bugün de otoriterizme karşı demokrasinin sözcülüğünü ve savunuculuğunu yapması.

CHP, bu üç şeyi eşzamanlı yapabilirse, bir iktidar alternatifi oluşturabilecek. Görünen o ki CHP'nin bu üç şeyi eşzamanlı yapabilmesi ancak parti içi bir yönetim değişikliğiyle mümkün.

Krizden çıkışın, bir diğer ifadeyle çözümün reçetesi aslında kendi ilkelerindeyken, kendi olmayana benzer görünmek için mutasyona uğrayan ve ancak bu şekilde iktidara geleceğini umanların başarısızlıkları ortada.
CHP'yi yeniden CHP'ye dönüştürmek, Türkiye'nin kriz ortamından çıkışı için de kritik önemde...