Bahçeli'ye sesleniyor; Bahçeli üzerinden evladı olmayan toplum kesitleri de alıyor nasibini: "Kalkıp benim evladıma, ismiyle Bilal'i ver iktidarı al'; Bu ne biçim yaklaşımdır ya?.. Sen kimsin?.. Nasıl böyle bir hakareti yaparsın? Ama evladı olmayanların böyle bir saygısızlığı yapmasından daha doğal bir şey olmaz. Çünkü bunlar aile, evlat nedir bilmez..." diyor ve aynı mekânda dokuzuncu kez(!) topladığı söylenilen muhtarlar bu sözlere alkış tutuyorlar... Hepsi de evlat sahibi mi ki?!... Yok mudur içlerinde evladı olmayan?!... "Bunlar" çuvalına itilip, alkış tutmak... empati bile kuramamak... akılla açıklanabilir gibi değil!...
Toplumumuz şimdi de evladı olan ve olmayan olarak ayrıştırılmış oldu... Herkesin değil, sadece kendisinden yana taraf olanların temsilcisi; taraf(ında) olmayınca, bertaraf etmek istediklerine öfkeleniyor ve "Sen kimsin?" diye dışlayıveriyor...  Bahçeli'nin talebi hukuku çalıştırmakla ilgili... Hakaret etmiyor... Hepimiz hukuk karşısında eşit olmalıyız. Kimse kayırılmamalı, şaibeler hukukla ortadan kalkmalı mesajını veriyor. Bahçeli üzerinden "evladı olmayanlar(ın)" hakkında yargıya varılıyor.

Henüz aile kurmamış, evlat sahibi olmamış, yeterince tahsil görmemiş, okumak için hevesli, yoksul olmanın çaresizliği ile kızgın güneş altındaki yol kenarında yemiş satarak  iş tutan ve asker yaşına yaklaşan delikanlının söylediklerini duymasını isterdim...  Gözleri dolu dolu yitip giden canlara yanan yüreği ile, tüm ulusun sesiydi sanki. "Ben bu ülkeyi yöneten olsaydım, uyuyamazdım abla... Televizyon izlemiyorum, haber dinlemek istemiyorum... Geleceğimi düşünmek istemiyorum... Ablacım, sanki her bir ölenle ben ölüyorum....." Daha söylediklerini yazamam, hatta kendi yaşıtı köylü gençlerin düşüncelerini hiç öğrenmek istemezler bugün yönetici koltuğunda oturanlar...
Onca eğitim almışların tersine söylenenlerle hiç ilgili değil, inanmıyor...  Bir yüz tahlili var, bakışlarla ilgili tahlilleri... inanamazsınız... Hiç iyi temennileri yok, bu sürece bizi sürükleyenlere... Ama vicdanı var!... derin yara almış tüm vicdanların toplamı sanki küçücük yüreğinde hissedip, gözlerinden yansıttığı derin acı. Gözleri kocaman, temiz, içten bakışlı yüzü ile yitirdiğimiz canlara yanık delikanlının henüz kendi ailesi, evladı yok... Yürek ve vicdan için ille evlat, aile sahibi olmanın gerekmediği dersini veriyor adeta...

Hepsinin adını "Mehmet" koyduğumuz şehitlerimize yenileri eklendi yine. Yine yandı yürekler, evladı olan, olmayan tüm ulusun içi yanık.  Ama ateş düştüğü yeri yakıyor. Yine haince saldırıda yitirdiğimiz erlerimiz; Hakan Aktürk, Ferdi Gerekli, Mehmet Halil Barkın; Recep Beycur, Ömer Erüstün, Emre Kaan, Bahadır Aydın, Barış Akın... Sözde barış sürecinin aramızdan çekip aldığı evlatlarımız... canlarımız... Son olsun dileklerimizle başta acılı aileleri, tüm ulusumuza başsağlığı diliyorum. Mekanları cennet, ruhları şad olsun.

Adını Barış koydukları evlatlarımızı, adına "barış" denilen sürece kurban vermek de bu sürecin ironisi olsa gerek. "Barış", "süreç", "açılım" diyerek teröristi siyasallaştırarak, bizlerden fazla söz sahibi edenlerin vebali çok daha ağır. 
"Milletin iradesi" denileni sadece sandıktan çıkan sonuçla açıklayan anlayışla geldiğimiz yer bu. Buradan nasıl çıkabiliriz sorusunun yanıtı, sabah akşam, kendilerine verilen repliklerle beynimizi yıkamaya çalışanların bize gösterdiği istikamet değil. Milletin iradesi ne zaman serbest olur, ancak o zaman millet iradesinden söz edebiliriz.  İradelerin açıklanabileceği zeminler daraltıldıkça, milletin iradesi fısıltılarda toplaşmaya başladı. TV'lerde işi gücü iktidarı yerinde tutarak kendi yerini tutmak olan ve toplumun çeşitli isimler takarak takmadıkları bu kişilerin söylemlerine değil, sokaktaki yurttaşın sesine kulak veriniz. Kamu vicdanı yargısını çoktan vermiş... Eğitimsiz, yoksul, genç ve evlat sahibi olmayanlarla özellikle konuşun... Süreci bir de onlardan dinleyin derim... Kamunun vicdanını ölçerken, bu vicdanı yok sayan, görmezden gelenlerin vebali üzerinde düşünmüş olacaksınız... Süreçte kimlerin vebali olduğu tahlilini çok doğru yapan bir kamu vicdanı var ortada... Vebali olanların vicdanını sorgulayan açıklanmamış bir ortak akıldan söz ediyorum.

"Rejim artık değişti" denildiğinde de, küçük çocuğun, dünyanın düzeltilmesine ilişkin sözü aklıma geldi. Hani diyordu ya çocuk," insanı değiştirdim, dünya düzeldi" diye. Saray yerine, yeniden Çankaya'yı mesken tutacak birisini seçeriz, rejim düzelir... Bu kadar basit aslında... Sadece AKP üzerinden rejime konulan vesayetin kaldırılıp, Meclis'in yeniden çalıştırılabileceği hukuki düzleme geçmek gerekiyor. Rejimin fiilen değiştiğini söyleyenin hukuki yollardan geldiğini düşününce, kendi varlık sebebini tanımadığı, fiili yetki(si)nin "yetkisizlik" anlamına geldiği ve "hukuk dışına çıkıldığı" da itiraf edilmiş oluyor. Unutmadan: Saray toplantısına "muhtar" edilenler bu sözleri de alkışladılar!...