Lütfü Dağtaş-İlkin Gönül Yazar'ın, Gazeteci Yener Süsoy'a anlatımında yer alan Necdet Yazar  ile ilgili bölümle başlayalım:
"Henüz 13 yaşındayken Ege Ses Kraliçesi seçildim. (Yazar, Güzelyalı'da o tarihlerde bulunan Vapur Koltuk Gazinosu'ndaki yarışmada birinci seçilmiştir. Yaşı o denli küçüktür ki, yarışmaya annesinin elinden tutarak gitmiş, sıra kendisine gelinceye değin de oturduğu yerde bir güzel uyumuştur. Bunları bana kim mi anlattı? Sinemamızın kötü adamı ama ondan öncesi İzmirli foto muhabiri ağabeyimiz Hüseyin Baradan anlattı.) Gazeteler beni yazıyor, herkes merak içinde kim bu kız diye. İzmir Radyosu Sanatçısı Necdet Yazar'la turneye çıktık. Çocuğum ama Necdet'i beğeniyorum. Bekârdı. Humphrey Bogart'a benzerdi, davudi bir sesi vardı. Belki de baba arayışı içinde olduğum için, babam yaşında iki adamla evlendim. (Sanatçının; babam yaşında dediklerinin ilki Necdet Yazar, ikincisi 20 yaşındayken evlendiği, 47 yaşındaki Bedii Çapa'dır, yıl 1960'tır.)

Sahneye ilk kez Manisa'da çıktım. Sonra Muğla, Milas, Denizli derken üç ay dönmedik eve. Bir gün annem polislerle beni Ankara Ulus'taki Lozan Oteli'nde enseledi. Hemen yıldırım nikâh, alelacele evlendik.

Cebeci Aile Çay Bahçesi'nde söylüyoruz, karı-koca 15'erden 30 lira alıyoruz. O sırada hamile kaldım; dedim ki, Necdet'in alacağı 15 lirayla biz geçiniriz. Patron, 'kocanı tek başına çalıştırmam' demesin mi... Çocuğu aldırmaktan başka çare yok. Ankara'nın en iyi kadın doktoruna gittim, 'Üç aylık çocuk alınmaz' dedi. Otele döndüm, biraz sonra kapı çalındı, doktorun asistanı gençti gelen. 'Ben size kürtaj yaparım ama narkoz verecek kimsem yok,' dedi. Cihan Palas'ın yanında, daracık sokakta bir eve geldik, tahta merdivenle yukarı çıktık. Adamın evinde muayene odası bozuntusu köhne bir yer. Narkozcu yok, ben bağırdıkça Necdet elleriyle ağzıma bastırıyor. Böyle böyle üç aylık çocuğu çatır çatır aldırdım. Necdet, o akşam beni Mualla Mukadder Abla'nın evine bıraktı. Eşi Burhan Atakanı babam kadar severdim. Gece bir kanama başladı mı, haydi gece yarısı o doktoru ara bul. Meğer içerde parça kalmış, onu da canlı canlı aldı benden.'
    
Evet, sonraları güzelliğiyle Taş Bebek olarak ünlenecek, güzel sesi ve yorum gücüyle bu ünü hak edecek olan Gönül Yazar, 1954 yılında, 14 yaşındayken, yaşını mahkeme kararıyla 18'e yükselterek, 32 yaşındaki Necdet Yazar ile evlenir. Ancak Necdet Yazar ile evliliği topu topu bir buçuk yıl sürer ve "Humphrey Bogart gibi yakışıklı adamdı, o yüzden ona vurgundum" dediği kocasından 1.5 yılın sonunda boşanır.
    
Fahri Kopuz, Suphi Ziya Özbekkan gibi değerli üstâdlardan müzik eğitimi alan, Ankara Radyosu'nda çalışan, ardından başta İstanbul olmak üzere pek çok yerde sahneye çıkan, sinema filmlerinde de roller üstlenen Gönül Yazar'ın ardından şimdi de Necdet Yazar.

Necdet Yazar

İzmir, 1922 doğumlu sanatçı Necdet Yazar ile bir araya geldiğimizde anıları birbirini kovaladı. Döneminde ünlü bir ses sanatçısıyken, yine aynı dönemde diğer ünlü erkek sanatçı Ahmet Üstün ile aralarındaki acımasız rekabet karşısında şarkı söylemeyi bırakıp gazino patronluğuna geçişinin hikâyesini anlattı. Doğal olarak özetle Gönül Hanımdan da sözettik. Ama söyleşi döndü dolaştı, Varyant'taki Şato'nun Şato olduğu yıllarda yaşanmış bir olaya geldi dayandı. Onu arşivden çıkartalım ki, Şato'nun, zamanında ne denli önemli bir yer olduğu anlaşılsın:
    
Varyant'ta bulunan, uzaktan da hemen fark edilen Şato, 'ulusal mimari' söyleminden hareketle 17. yy.'da yapılan Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı gibi, genelde İstanbul yalılarından esinlenilerek yapılmıştır. Uzun yıllar gazino olarak hizmet veren Şato'da ağırlananların listesine baktığımızda; Celâl Bayar, Adnan Menderes, Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu gibi döneminin ünlü siyasileri ile Devrik İran Şahı Rıza Pehlevi, eşi Süreyya adları hemen karşımıza çıkar. Evet, Şah Rıza ve mahzun bakışlı eşi Süreyya.
    
Bedri Bingöl adlı işletmecinin yönetimindeki Şato'dan, bir de Teofil adlı bir usta aşçının da geçtiğini buraya ekleyelim.
İran Şahı Rıza Pehlevi ve eşi Süreyya, uzun zamandır yaşadıkları bir sorunun çözümü için İzmir'e gelmişlerdir. Çok istemelerine karşın Süreyya bir türlü dünyaya bir velihat getirememektedir. Aklıevvellerden biri akıl verir: "İzmir'e gidin, orada Meryemana Suyu var, Prenses ondan içsin, yararı olur!" (Bilindiği gibi aslında kısır olan Süreyya, çocuk doğuramaz ve gün gelir boşanırlar. Süreyya, ayrılık sonrası bu yüzden hep, 'mahzun bakışlı prenses' olarak adlandırılacaktır.)
    
Bu nedenle İzmir'de bulunan bu önemli konuklar öğle yemeklerini Şato'da yiyeceklerdir. Aşçı Teofil, konuklara ikrâmında ustalığını göstermekte gecikmez. Masaya son olarak gelen meyveye ilk çatalın Kraliçe tarafından vurulması protokol kuralıdır. Teofil Usta bu konuda önceden bilgi sahibi olduğu için o denli gözalıcı bir meyve sepeti hazırlar ki, anlatmak olası değildir. Ve mahzun bakışlı Kraliçe Süreyya, ilk çatalı vurur vurmaz en üstteki üzüm salkımına bağlı kapak aniden açılır, açılır açılmaz da içinden bir sürü kuş uçmaya başlar.
    
Bu kadar hünerli Teofil Usta sonra ne mi olmuştur? Onu dipnota bırakıp, o gün Şah ile eşi Süreyya karşısında şarkı söyleyen Necdet Yazar'a dönelim: Şato'da öğle yemeklerini baş başa yiyen Şah ile Süreyya için özel bir proğram hazırlanmıştır. Necdet Yazar da, bu özel proğram çerçevesinde şarkı söyler.
     -Ne kadar kaldınız karşılarında şarkı söylerken?
     -Yarım saat kadar.
     -Hangi şarkıları söylediğinizi anımsıyor musunuz?
     -O gün konuklarımıza hangi şarkıları söylediğim net olarak belleğimde. İzmirli besteci Râkım Elkutlu'nun, 'Demedim Hiç Ona Kimsin ve Nesin Sen, Ne Adın', Selahattin Pınar'ın, 'Nereden Sevdim O Zalim Kadını', bir de hareketli bir parça olan, 'Sırma Saçlı Yârimin Can Bahşederken İşvesi'ni okumuştum önlerinde.
     -O günün anısına size anı niyetine bir hediye vermişlerdir elbet!
     -Evet, evet. Dana gözü büyüklüğünde ince bir altın vermişlerdi ama daha sonra nereye koyduğumu bir türlü bulamadım!
     Necdet Yazar'ı, 2008 ekiminde sonsuzluğa uğurladık.
    
*

Fena mı oldu değerli okur, yakın tarihten bir anımsama sıkıntımızı bir süreliğine azaltmadı mı?

* Teofil Usta: değerini bilemediğimiz nice insan gibi maharetli Aşçı Teofil Usta'nın da değerini bilmemişizdir. Niye mi? Çünkü Teofil Usta Rum yurttaşıdır. Sınırdışı edilmesi kararı alınır. Gider Teofil Usta. Pire'ye yerleşir. Türkiye ve İstanbul sevdası içini kavurmaktadır. Bu sevdadan hareketle Pire'de açtığı restorana, 'Tarabya' adını koyar. Sonrası bilinmiyor.
Editör: Haber Merkezi