Lütfü Dağtaş- O zaman, bölgenin deri işleme yıllarına uzanıp yeni bir öyküye başlamanın zamanıdır. Önce Basmane'de, ardından Yeşildere'de, son olarak da Torbalı Çaybaşı'nda deri işleme (sepileme, debagat, tabaklık) konusunda çalışma yapmış, deri sektörünün adını saygı ve sevgiyle andığı Talat Beyin (Sepici) öykülerinden ikisini satırlarıma taşımak istiyorum.
     *
    
Talat Beyi çok yakından tanıma olanağım oldu; çünkü patronumdu. İzmir'de, Mehmet Bey ile İklame Hanımın ilk oğulları olarak 1925 yılında dünyaya gözlerini açmış. Kendisini 2007'de yitirdik. Ülke içinde, dışında seyahat etmeyi pek severdi. Bu seyahatlerinden birinde, Kuveyt'e iş için gittiğinde kaldığı otelde yaşamını yitirdiği haberi geldi. Çisil çisil yağmurun yağdığı bir İzmir gününde, Torbalı'daki aile gömütlüğünde; annesinin, babasının, genç yaşında iş kazası sonucu yitirdiği erkek kardeşi Tahsin ile yine 18 yaşında trafik kazası sonucu toprağa verdiği küçük oğlu Kaya'nın yanında kendisini sonsuz uykusuna uğurladık.
     
Deri işleme konusunda çalışan, ülkenin ileri gelen bir şirketler topluluğunun (*) en tepesindeki yönetim kurulu başkanımızdı. Sektörün duayeni olarak anılır; ayakkabı, saraciye, ham deri ticareti üzerine çalışanlardan büyük saygı görürdü. Halk adamıydı. Türlü sıkıntılar çekmiş; ilkin Basmane'de, ardından Yeşildere'de, baba Mehmet Beyin yanında kardeşleri Talip, Tarık ve Tahsin ile geceli gündüzlü çalışarak şirketler kurmuş, böylelikle dış pazarlara değin açılmışlardı. Çekirdekten yetişmiş olması, onu sektöründe bilgelik düzeyine yükseltmişti.
    
Yanlarında 13 yıl boyunca çalıştım. Sepicihaber adıyla, bir tabakhanede çıkma özelliğine sahip ilk ve halen de tek gazeteyi yayımladım. İyi dinlediğime kanaat getirdiğinden, konuşulanları not aldığımı bildiğinden iş arası çay içimlerimizde, birlikte çıktığımız seyahatlerde, bu seyahatlerin olmazsa olmazı rakılı akşam yemeklerinde iş yaşamının geçmiş yıllarına dalar, anlatır anlatır anlatırdı.
    
Karaman'dan ham deri alışının öyküsü

    
Ne denli çalışkan, özverili, kararlı olduğuna örnek bir olay, daha 13, 14 yaşındayken o yıllar Konya'ya bağlı Karaman'a ham deri alımına gidişine ilişkin öyküsüdür. Gerçekten ders çıkarılası bir öyküdür.
    
Tabakhanenin ham deri gereksinimi vardır. Mehmet Bey, oğlu Talat'a, yanına para alarak Anadolu'ya gidip deri satın alması gerektiğini söyler. Konya'ya gitmesini kararlaştırırlar. O yıllar yani 940'ların başları, ulaşımın şimdiki gibi kolay olmadığı yıllardır. Gazete dağıtım kamyonlarının sürücüleriyle dostluk peydahlayan Talat Bey, bunlardan birine atlar Konya'ya gider. Böyle geceleri yol giderek gündüzlerini mesaiye ayıran bir yöntem bulmuştur. Konya'daki ham dericilerde istediği nitelikte ham deri göremez. (Henüz çocuk yaşında olduğunu unutmayalım lütfen). Sora ede o yıllar Konya'ya bağlı Karaman ilçesinde deri bulabileceğinin bilgisini edinir. Oradan Karaman'a yollanır. Bir ham deri toplayıcısında gerçekten aradığı nitelikte oğlak ve keçi derisi bulur. Her tabakhane kendi kalite anlayışına uygun ham deriyi işleme geleneğindedir. Talat Bey, bulduğu derilerin tam kendilerinin işleyeceği nitelikte olduğuna bir kere inanmıştır. Dericiyle pazarlığa oturur, fiyatta anlaşır. Ancak bir sorun vardır; beline sarılı kuşağındaki parası alım için yetmemektedir. Satıcıya, İzmir'e gider gitmez havale çıkartırız, diye yalvardıysa da bu para etmez. Hırsından ağlaya ağlaya Konya'ya geri döner. İzmir'e doğru yola çıkacaktır. Morali son derece bozuktur. Derken garajda İzmir arabasının kalkma saatini beklediği sırada, az ileride iki adamın hareketleri ilgisini çeker. Sanki bir alışverişin içerisindedirler ama ortada para filan yoktur. Talat Beyin bir özelliği, insan davranışlarını son derece hızlı çözümlemesi, gözlerinden karşısındakinin ne diyeceğini anlamasıydı. Evet evet, bu bir alışveriştir; yanlarına gider, ne yaptıklarını sorar. Alışveriş, yanıtını alınca da, para yok ortada, der. Para yoktur ama senet vardır. Adamlar alışverişlerine ara verip delikanlıya senedin ne olduğunu, ne işe yaradığını anlatırlar. Peki, nereden bulacaktır senedi? Bulacağı kırtasiyecinin yerini öğrenir, İzmir otobüsünü boşlar, aldığı boş senetlerle Karaman'a geri döner; yeniden ham deri satıcısının karşısındadır. Bu kez satıcı ikna olur, el sıkışılır, senet imzalanır. O pek beğendiği keçi derileri yüklenecek, İzmir'e, Sepici şirketine şapkalık olarak işlenmek üzere yola çıkacaktır.  

Sinema filmine kıyamayışının öyküsü
    
İkinci öyküsü ise deri işledikleri Yeşildere yıllarına ilişkin olanıdır. Hani acele acele giden adama 'Tabakhaneye bok mu yetiştiriyorsun?' yollu, azıcık suçlama kokan bir deyişimiz vardır ya, işte Yeşildere'deki tabakhanelerin deri pişirmede köpek dışkısı kullandıkları yıllardır. Dahası sınırlı buhar gücüne dayalı makine kullanıldığı yıllardır. Deri işlemek için kimya sanayinin sunduğu seçenekler pek öyle çeşitli ve varsıl değildir. Kullandıkları bir kimyasal malzeme, bildiğimiz sinema filminin eritilmesi yoluyla elde edilendir.
    
Birlikte çalıştığımız süre içersinde hiçbir sanat etkinliğine gittiğini duymadığım, izleyici dinleyici olarak görmediğim, hep çalıştığına tanık olduğum Talat Beyin, 'Yılanlı Kadın filmine kıyamadım, ondan onu eritemedim!' biçiminde böylesine duygusal yaklaşımı karşısında epey şaşırdığımı belirtmeden geçemeyeceğim. Talat Beyin, deri sektöründe duayen nitelemesiyle iz bırakarak geçerken, ömrünün sonlarına doğru bana 'Yılanlı Kadın' filmini eritmeyerek karelerine dalıp gittiğini anlatması, yıllar sonra da herkesten sakladığı bu yaşanmışlığı aktarması tatlı tatlı anımsadığım bir renktir benim açımdan...
    
Yeşildere'de, imalatta motor gücünün beş beygiri geçmesinin yasak olduğu yıllardır. Ama mal yetiştirmeleri gerekmektedir. O nedenle on, on beş beygirlik motorların etiketini değiştirerek beş beygir etiketi koyup kaçak çalışmak zorunda kalmaktadırlar.
    
Yine elektriğin olmadığı yıllardır. Debagat dolabı adı verilen, derilerin işlem gördüğü ahşap büyük dolaplardan birinin yanında tahta bir ranza vardır. Oraya çıkarak dolabı ayakla döndürmektedirler. Sıkıntı öylesine büyüktür ki, analarından emdikleri süt burunlarından gelmektedir.
    
Sivrisinek öldürmek için kullanılan filit pompasıyla derilerin boyanması da anılarında yeri olan o sıkıntılı günlerin işleri arasındadır. Avrupa'dan boya, cila ya az gelmektedir yahut alacak para yoktur. Patronu ve aynı zamanda ustası Muammer Beyden (Eğribozlu) Allah razı olsun, selülozik boya ve cila yapmasını öğrenmiştir Talat Bey. Sinema filmlerinden glanz yapmaktadırlar. Ondan sonrasını Talat Beyden dinleyelim:
   
'Hiç unutmam, bir gün gelen filmleri dikiz ederken Yılanlı Mabude filmi elime geçmişti. Bakmaya doyamadım, glanz yapmaya kıyamadım. Derileri muamele ederken 8 kg. titan, 10 kg. hint yağı, 6 kg. film ve 10 kg. tinerden oluşan reçete ile beyaz selülozik finisaj boyası yapar ve beyaz astarlık derileri boyardım...'
    
Talat Beyin, 'Kıyamadım!' diyerek eritip deri işlemede kullanamadığı, o yıllar babasından, kardeşlerinden sakladığı, karelerine tekrar tekrar baktığı film, adı Türkçeye Yılanlı Mabude olarak çevrilmiş olan Cobra Woman adlı ABD'li Universal Pictures yapımı bir filmdir, 1944 yılında 35 mm. negatife çekilmiş olup renklidir. Yönetmeni Robert Siodmak'tır. Başrollerinde ise Maria Montez, Jonathan Hall, Sabu rol almışlardır.
     
O gün bugündür bu filmi yaman merak etmekteyim.