Akşam oldu, hava gündüz ne denli sıcaksa gece de öyle. Isıölçer 42'yi, 43'ü geçiyor. İnsanların tarlada, sokakta, ev içlerinde kolu kanadı kırık, kıpırdamıyor. Dükkanının önünü sulayan bakkal amca, ıslaklığın bir anda buharlaşıp yittiğini şaşkınlıkla görüyor. Bir yandan da, "Çok sıcak gördüm ama böylesini hiç görmedim" diye söyleniyor.
            
Sabahın erkeninde, altısında tarlaya girdiydik, ona değin ancak çalışabildik. Ondan sonra ulu cevizle dutun sarmaş dolaş olduğu gölgelerine sığındık, kana kana soğuk su içip soluklandık.Yetmedi doğallıkla! Sinema perdesinde, tiyatro, müzik sahnelerinde, resim, vitray, fotoğraf, heykel, edebiyat sanatlarında kahraman olur da tarlalarda olmaz mı? İşte birkaç günlüğüne tarlalarda alın teri döken inanmış, heyecan duyan bir avuç kahramanla birlikteyim. "Abartma ağabey!" dediklerini duyar gibiyim. Anlatacaklarımın neresi abartma, bal gibi de kahramanlık! Kime karşı kahramanlardan mı söz ediyorum; çokuluslu, bulundukları ülkelerin iktidarlarıyla senli benli olmuş tohum şirketlerine karşı "atalık" adı verilen "yerel tohum"un yeşermesi için uğraş içerisinde olan, hibrit tohumların yol açtığı sağlık sorunlarına hançerelerini yırtarcasına bağırarak dikkat çekmeye çalışan kahramanlardan. Onlar benim, sizlerin, gelecek kuşaklarımızın kahramanları... Üstelik 2006'da çıkan bir yasayla yerel tohumun alım satımı yasaklanmış. Üstelik iktidarın yüce makamları, hibrit tohum kullanmayan çiftçiye 2018 yılından itibaren desteğin kesileceğini "Milli Tarım Projesi" adını taşıyan aldatmacayla açıklamış. Yani ulusal olan, yurtseverlik özellik taşıyan her şeyin beline vurulduğu dönemde kahramanlık yapanlardan söz ediyorum.
              
Bulunduğum yer Aydın'ın, Menderes Nehri'nin getirdiği bereketle yemyeşil kıldığı Yenipazar ilçesi. Menderes Nehri'nin adı Meandros'tan geliyor. Meandros, Antik Dönem'de "suların dirsek yaptığı yer" yani Menderes'in yılan gibi kıvrımlanması demek. Nehir, çıktığı yerden denize döküldüğü yere değin yılan gibi kıvrımlanarak akıyor, adını bundan esinle almış.
              
Kahramanlarımız Yenipazar'da bir tarla kiralamışlar, bir de sera. Tam 10 yılı aşkın köy köy dolaşıp köylülerle kadın erkek tanışıp, karşılıklı çay içip, dertlerini anlatıp derman yerine geçmesi amacıyla sakladıkları yerel tohumlardan almışlar. Bodrum'un köyüne varıp Ayşe Teyzeden yöreye özgü ince uzun salatalığın tohumunu almışlar. Oradan bir başka köye uzanıp Salih Amcayla konuşmuşlar, o da elindeki patlıcan tohumlarından vermiş. Ölümünden bir yıl önce aktör Tuncel Kurtiz'in kapısını çalmışlar, onun verdiği acı biber tohumunu toprakla buluşturup adına Tuncel Kurtiz biberi demişler. Bunları yıllar içerisinde dikip yeşertip, ürünlerini elde etmişler. Sonra özenle tohumlarını almışlar yani çoğaltmışlar. Şimdi ellerinde pek çok tohum çeşidi var. Sebze ve meyve tohumu. Çünkü bu hibrit denen çokuluslu şirket icadı başa bela tohumlar bize sebze ve meyvelerin mevsimlerini unutturdu. Mevsimlerini unuttuğumuz gibi şekillerini unutturdu. Şekillerini unuttuğumuz gibi kokularını, tatlarını, lezzetlerini unutturdu. Bugünün gencine hadi anlatın bakalım salatalık şöyle mis kokar, biber böyle kütür kütür olur, Nazilli'nin kesteli patlıcanının kurusunun kokusu şöyle güzeldir, diye. Size inanırlar mı, inanmazlar! Anlatıcı olarak siz bile inanmazsınız çünkü o tatları, lezzetleri, kokuları, sizler de unuttunuz! Hangi sebze hangi mevsim çıkar, hangi meyve hangi ay pazarda boy gösterir; siz bile unuttunuz.
               
Öykünün bundan sonrası güzel, akıcı. Şöyle özetleyeyim:
               
Sonracığıma bu kahramanlar ürünleri topladıklarında özenle ambalajlamaya geçiyorlar. Kraft kağıtları dikiş makinasında teğelleyip kese kağıdı yapıyor (tutkal kimyasal olduğu için yasak), ürünleri bu kesekağıtlarına koyuyor, alıcılarına karton koliler halinde gönderiyorlar. Tarlada sıcakta ve soğukta ve dahi yağmur altında nasıl dirilerse paketleme, kolilemede de öyle diriler, kahramanlıklarını içselleştirmişler, inanıyorlar çünkü.
                
Birlikten kuvvet doğar söyleminden hareketle yerel üreticilerle güçlerini birleştirmenin, dayanışmanın doğru olduğundan hareketle 2006 yılında, İzmir Torbalı'nın Karaot Köyü'nde, Karaot Tohum Derneği adıyla bir dernek kurmuşlar. Derneğin ana amacı; kaybolmakta olan yerel sebze ve meyve çeşitlerinin korunması, tohumlarının çoğaltılması, ekolojik yöntemlerle üretim yapan köylülerin desteklenmesi ve yerel çeşitlerden üretilen sağlıklı gıdaların insanlara aracısız ulaştırılması. Buradan hareketle yerel tohumlarla mevsiminde sebze, meyve üretimi konusunda yoğun çalışıyorlar. Üretimde kesinlikle endüstriyel hiçbir işlem söz konusu değil. Bundan sonraki hedefleri kooperatifleşme.
                    
Dedim ki kendilerine yine tarladan yorgun çıkmış çay içip söyleştiğimiz o akşam saatinde, "Ürününüzün tadına bakanların ellerinden memnuniyet yazıları alın da tarihe not olarak kalsın yaptığınız iş". Pek hoşlarına gitti.
O memnuniyet yazıları derlenip bana ulaştığında; söz, yerel tohumun tadını, lezzetini, kokusunu sizinle paylaşacağım.
Yerel tohum yurtseverliktir, sağlıktır. Gelecek kuşaklara karşı sorumluluğumuzdur.
www.mevsimkutusu.com adresini ziyaret ettiğinizde bu kahramanlarla tanışmış olacaksınız.