Bir arkadaşım aradı;

Ev sahibi ile anlaşmış;

Balkonu camla kapatacaklarmış. Böylece evin hacmini büyütüp, kızı için çalışma odası olacakmış!

Tabii ki önlerini ısıta ve soğutma sistemleri çıkıyor?

Sorusu şu:

‘Hangi marka klima alayım?’

Önce şöyle demiş?

‘En iyi marka hangisi?

Hem sessiz olmalı, hem havayı temizlesin, hem de az elektrik harcayan?’

Birkaç marka adı da yazmış, sorusunda;

‘ECA. Daikin, Toshiba!’

Ben de sözde yerli ve milli;

‘Vestel ya da Arçelik olabilir!’ dedikten sonra, ‘Az elektrik sarfiyatı yapanı tercih edin’ dedim...

‘Sessiz’ denilerek satılanların hepsinin belli bir gürültü yaptığını ama insanın buna alıştığını, en doğru yanıtın Makine Mühendisleri Odası’ndan alınabileceğini ama onların da kesinlikle marka ve şirket ismi vermediklerini söyledim...

Bir önerim de şöyle oldu:

Tüketici köşelerini okuyun, oradaki yorumlara, yani methiye ve şikâyetlere bakın!

Bu arada önemli olan, belediyeden mutlaka tadilat izni alınması...

Ama şimdi teknoloji öyle ilerledi ki, firmalar balkonları oturma odası haline getirirken yasal zemini de hazırlıyorlar.

Aksi halde;

Karşıyaka’da iki üç yıl önceki olay başınıza gelir...

Mavişehir’de tüm apartman dairelerine yüklü para cezaları geldi, balkanlarını kapattıkları için...

Bunun dışında yıkım kararları da...

Şikayet olduğu zaman, ki taş uzaktan gelmez, yani hiç beklemediğiniz ve ummadığınız kişi sizi belediyeye ya da bir resmi yere şikayet etti mi, sonuç yandı keten helva!

Ters orantılı gibi

Bazılarımızın, büyüklerimizin,  ‘enformasyon’ dedikleri bir çağda yaşıyoruz...

Daha geniş anlamda buna ‘iletişim’  de diyorlar.

Tabii araya sıkışan da ‘algı’ ya da ‘sezgi’ de birbirlerine tamamen ters olsalar da giriyor...

Geçenlerde sezgilerin gücünden söz etmiştim...

İnsanlarda, bir tutam; dürüstlük ya da şeffaflık olsa iş bitecek!

Ama nerde?

Şu pandemi, daha doğrusu korona virüs belası başımıza neler getirdi neler?

Ne kadar sahtekâr, namussuz, fırsatçı, üçkâğıtçı varsa tepemizdeler...

Bunlardan nasıl kurtulacağız?

Dürüstlük ve şeffaflığın günümüzün en önemli değerleri arasında olması gerekmiyor mu?

Beynimize işliyorlar!

Reklamların ilanların bombardımanından kurtulanımız yok gibidir...

Bir zamanlar ‘byology’ isimli bir kitap okumuştum:

Kitapta;

İnsanların bilmem ne marka motosikletten, bilmem ne marka biraya ya da gazlı içeceğe kadar her şeyi almaya zorlayan beyinlerdeki o sıcak olarak nitelendirilen noktaları değerlendiriliyordu.

Yani şirketlerin insanları nasıl kandırdıkları ve beyinlerine girdiklerini...

Üç beş kuruş menfaat için buna basamak olanları...

Bir zamandır; Tüketiciyi koruma kanunu var...

Tüketici dernekleri de...

Bu işin görevlileri de....

Yani para kazananları da...

Acaba bizlere, sizlere bunların hiç yararı oldu mu?

Kısa süre önce ‘tağşiş!’ yapan bazı şirketler bakanlık tarafından ilan edildiler...

Güzel ama yeterli mi?

Bunların ürettikleri hileli gıdaların bir yıl daha raflarda kalması izni verildi.

Bizim gibiler ‘Neden toplanmıyor?’ diye tepki gösterdik...

Meclis kapanmadan önce de, ‘İnfaz yasası’  yani ‘af yasası’ görüşülürken, ‘İlan yetmez, bunların mallarına el konulmalı ve en ağır şekilde cezalandırılarak hapse konulmalı’ dedik, ama sesimizi Ankara’ya kadar duyuramadık...

Sonuç mu?

Söyleyeyim:

Güven sıfır noktasında

 Ya Kütahya’da ya da Afyon’da bir milletvekili telefonun başına geçmiş, sıradan numara çevirmeye başlamış, ‘çağrı merkezleri’ gibi...

‘Ben milletvekiliyim, adım şu, benden bir şey istiyor musunuz?’ gibi sorular sormaya başlamış:

Çoğu ‘Dalga geçecek başka birini bulamadın mı?’ benzeri yanıtlar vermiş..

‘Yemin billah’ etmesi bile işe yaramamış...

Bu bir gerçek...

Kimse kimseye inanmıyor ve güvenmiyor...

Ne hallere düştük, ne günlere geldik?

Korku metodu!

Okuduğum o kitapta şöyle deniliyordu:

‘Gazeteler ve şirketlerin, İPAD’ın en son modelini, yeni çıkan filanca deodorantı veya fiyatı orta halli 1+1 dairenizin aylık kirasına yakın olan o yeni bebek arabasını almadığınız takdirde kendimizi nasıl;

Sefil, aptal ve toplum dışına itilmiş hissetmemizi sağladıklarını ifşa ediyor.

Bir belgeselde de, o sektörün, ya da girişimci kılığındaki bazı kişilerin, şirketlerin, derneklerin, gizli dünyasında olup bitenler gözler önüne serilmişti.

Ama kısa zamanda birçok kişinin işine gelmediği için bu belgesel ortadan kaldırıldı.

Çünkü bizi paramızdan ayırmak, yani cebimizdekileri almak için yapılan gizli toplantılar, sinsi taktik ve hileler gerçek kareler halinde önümüze seriliyordu.

Bir örnekte bizi yani halkı korkutuyor, güzel, huzurlu günlerin geride kaldığını, nefis yollarla hatırlatıyorlar.

Mahalle baskısını kullanıyor ve dünyanın geri kalanının yaptığını yapmaz veya aldığını almazsak kendimizi ‘dışlanmış’ hissedeceğimiz düşündürtüyorlar.

Bu sistemin her zaman geçerli olduğunu, hatta zamanımızda bile bazı politikacılar tarafından kullanıldığını da biliyoruz...

Buna örnek olarak, ‘Bu kış komünizm gelecek?’ diyen politikacılardan tutun da, Amerikalıları, ya da bizi her zaman arkamızdan bıçaklayan, vuran Arap hayranlarında da gördük, göreceğiz de...

Yediğimize, içtiğimize durmadan yeni bir hayat iksiri enjekte ediyor, bizi Cennet’e ve sonsuz hayata götürecek gidiş bileti vaat edenler bile var.

Duyacaklarımız , öğreneceklerimizin arasında içinde bunların bir hiç olduğunu da söyleyebilirim.

‘YETER!’ hareketi...

İngiltere’de bir ara anti – tüketimciliği savunan bir hareket vardı!

Adı; ‘Yeter!’ (Enough) idi..

Umarım yanlış anlatmıyor ve yazıyorumdur.

Çünkü adım gibi biliyorum, büyüğümüz Aydın Bilgin arayacak ve ‘Yanılıyorsun, doğrusu bu’ diyerek yanlışımı anımsatacaktır.

Bu ‘Yeter!’ hareketinin öncüleri; toplum olarak aşırı miktarda mal tükettiğimize ve bu aşırı tüketim odaklı kültürün, gezegenimizin başına musallat olan, yoksulluk, çevre kirliliği ve bireyin yalnızlaşması gibi sosyal belaların kısmen sorumlusu olduğuna inanıyor.

‘Yeter’ grubu,  insanların kendilerine şunları sormasını istiyor:

‘Ne kadar yeter?’

‘Daha az şeyle ve daha hafif bir hayat nasıl yaşanır?’

Ve, ‘Kendimizi iyi hissetmek için alışverişe nasıl daha az bağımlı olabiliriz?’

Acaba kaçımız bu ‘Yeter’ ile aynı fikirde...

Belki de bu ‘Yeter’ den yararlanan ‘Demokrat Parti’ 1950 yılında seçimlere ‘Yeter!’ diyerek girmişti...

Sloganı ve görüntüleri yani posterleri internette google amcaya sorarak bulabilirsiniz.

Ama ‘Yeter’ ile aynı fikirde olmayan yüzlerce, binlerce insanımız var...

Hafta başında gördük, yaşadık;

AVM’ler açıldı....

Sanki hiç görmemiş gibi, yaşamlarını tehlikeye atan ‘alışveriş çılgınlarına’ tanık olduk...

Bir gün de belki ‘merka detoksunu’ anlatırım...

Sonucunu da, ne kadar dayanabileceğinizi de?

Şimdi güncel haberlere geleyim:

Aslında yazdıklarımın hepsi güncele uygun, tabii ki şu atasözünü de belirtmeden geçmeyeceğim,

‘Anlayana saz, anlamayana davul zurna az!’

DİP EKSPRES

Çiftçilere daha iyi hizmet için

Çiftçilere daha iyi hizmet vermek için sürekli hizmet içi eğitim prensibiyle hareket eden AGCO ve dünyaca ünlü markası Massey Ferguson, servis teknisyenlerine ve bayilerine yönelik online eğitimlere ağırlık verdi. AGCO Türkiye Genel Müdürü Mete Has, “Yaşadığımız olağanüstü dönemde de çalışmaya devam eden çiftçimizi desteklemek için biz de gereken her türlü planlamayı yapıyoruz. Bu zorlu dönemde gerek geniş bayi ağımız, gerek olası her aksaklığa anında müdahale eden donanımlı teknik servis ekibimizle onların yanındayız” dedi.

Evde vakit geçirmenin en renkli yolu

Zorunlu olmadıkça dışarı çıkmamanın, evde kalmanın öneminin büyük olduğu ve gönüllü karantina sürecinin devam ettiği bu dönemde DYO, yeni bir projeye imza attı.

Sosyal hayatın kısıtlı olduğu, evlerde olduğumuz bu günlerde DYO, “Kendin Yap” ile yaratıcılığımızı arttırırken aynı zamanda keyifli zaman geçirebileceğimiz bir video serisi sunuyor.

DYO, sosyal medya hesaplarından başlattığı proje ile yaşam alanlarına yeni bir dinamizm katıyor. Bu yeni video serisi ile, ev dekorasyonunda fark yaratacak ipuçlarından; yeni tekniklerle duvarlarda farklı desenler oluşturmaya kadar pek çok keyifli ev aktivitesi paylaşılıyor. “DYO ile Kendin Yap” video serisinde Ressam Yağmur Yörük yaşanan mekanları renklendirecek tavsiyeleri veriyor.