Başkancı sistemin virajında

Abone Ol


Dikkatli okurlarımız anımsayacaktır; “Din ölçekli siyasetin tünelinde” başlıklı yazımda üç yıl önce başkancı sisteme doğru atılan adımlardan söz etmiştim. Tünelin içine kıstırılan ülkemiz, şimdi “Başkanlık” adı altında, Başbakancı sistemden, Başkancı sisteme geçiş için düğmeye basarken, o yazıdaki bazı anımsatmalar yapmak kaçınılmaz oldu:
“Din”i, “Küresel güçlerin günümüzdeki en etkin silahı” olarak tanımladığım yazımda aşağıdaki görüşlere yer vermiştim:
“Gelin biz “yeni” dedikleri Türkiye ile neyin amaçlandığına bir bakalım. Ya da “Neden din ölçekli tünelde hepimiz toplaşıyoruz?” “Neden direnecek güçler de bu fotoğrafta yer almaya başladı?” gibi sorulara yanıtlar arayalım. Siyaset; iktidarın medyası (medya iktidarı) ile kitlelerin güdülenmesi üzerinden yürütülmektedir. İktidarın söylemlerinin muhalefete giydirilmesi işlevi, yazılı medyaya serpiştirilmiş kalemşörler ve görsel medyada “tartışma” başlıklı programlarla yürütülmektedir. Partilerdeki kadrolara bu programlarda topluma tanıtılan kişiler servis edilerek, karar süreçlerinde etkin noktalara yerleşmeleri sağlanmaktadır. Kurumların kimlikleri kişilerle dönüştürülmektedir. Çok partili siyaset, partileri tabelaya indirgeyerek görünürde sürdürülürken, birbirine benzer ideolojilerle yakınlaştırılan partilerle; din devlet uzlaşmasının kurumsallaştırıldığı, laiklikle ilgisi olmayan bir laiklik tanımına doğru yol alıyoruz. Çok partili, başka deyişle çoğulcu siyaset tasfiye edilmeye başlandı. Sürekli demokrasiden söz eden tekelci medya ülkenin demokrasiden uzaklaştırılmasında en önemli rolü üstleniyor.

Yeni Türkiye; “Başkanlık Sistemi” adı altında “Başkancı Sistem”e doğru giden tünelin içine doğru hepimizin bir şekilde çekildiği keskin virajı simgeliyor. Demokrasi, çoğulculuk, katılımcılık, hukuk, adalet, özgürlük... hepsini eski diye buruşturup attığımız Türkiye’de bıraktık. Şimdi bu değerleri savunanların tasfiye edildiği süreçteyiz.”

Yazının tamamına yer verecek değilim, ancak bugün geldiğimiz süreç, yazılanları haklı çıkarmış oldu. Siyaset “din” eksenine oturtulunca, bizi “dindar” kodlu Cumhurbaşkanı tanımına çekerek belli isimler etrafında tartışmayı yürütmek kolaylaştırıldı. “Başkanlık sistemi” adı altında, ABD’nin öteden beri istediği kırmızı telefon hattının kurulması için düğmeye basıldı. Böylece, Türkiye’de Meclis yerine, bir kişi üzerinden politikaların yürütülmesi, ABD ve müttefiklerini rahatlatacak, bir daha 1 Mart tezkeresi gibi kazaların(!) yaşanmasının önüne geçilmiş olacaktır.

Keskin U dönüşünün arifesinde; Cumhurbaşkanının halka seçtiriliyor gibi yapılarak belirleneceği çok açık ortada iken; “Türkiye’nin böylesi bir maceradan yara almadan çıkması mümkün değildir.
Rejimin genleri ile daha fazla oynanmasına izin vermeyiz” diyebilecek güçte muhalefeti hala var mı?

Kurgu üzerinden yürüyen siyasetin kolaylaştırıcısının “seçimler” olduğunu birilerinin hem siyaset yapıyor olup, hem de hala göremiyor olmaları mümkün mü?
Seçme şansımızı giderek yitirirken seçimlerle yönlendirildiğimizi ve seçimle yerleştiklerini neden hala göremiyoruz? Her bir seçimle daha fazla yerleşiyor din ölçekli ve etnik ayrımcı siyaset. Laik sistemi kovma işini, laik sistem sayesinde var olmuş kişi ve kurumlara yaptırıyorlar üstelik. Bu kurguyu tersine çevirecek bir güç ortaya konulamaz, yaygınlaştırılan yanlışın içinde kaybettiğimiz doğru ortaya çıkarılamazsa, “Başkancı Sistem” şimdiden kuruldu farz ediniz. Geriye sadece anayasası kalacak. Onu da gelecek genel seçimler aracılığı ile listelere yerleştirilecek isimlerle yapabilecekleri kurgu hazırdır nasılsa...

Dedim ya... Seçimler... Gözden kaçan en önemli ayrıntı. Kurtulmak için sarıldığımız kendi yalanımız. Ülkenin iyi yönetilmediğinin farkındayız; ancak, ülkeyi yönetemeyenlerin seçimleri yöneterek yerleştiklerinin çoğumuz farkında değiliz. Cumhurbaşkanı seçimi sonrasında bu yazıyı anımsatmayı gerçekten istemiyorum. Başında türbanı olmayan eşle artık bu koltuğa kimse oturamayacak hale getirilmişse rejim, herkese geçmiş olsun.

Birilerinin bana bu yazıyı ileterek; “Yanıldınız, Türkiye kurgunun olguya dönüşmesine izin vermedi” demesi dileğiyle.