Son yayınlanan kanun hükmünde kararname ile üniversitelerde rektörlük seçimleri kaldırıldı. Artık YÖK, devlet üniversiteleri rektörlüğü için profesör olarak en az üç yıl görev yapmış üç adayı Cumhurbaşkanına önerecek. Cumhurbaşkanı eğer adaylardan birini beğenirse rektör olarak atayacak. Bir ay içinde 3 adaydan birisini atamaz ise YÖK devam eden iki hafta içinde yeni adaylar önerebilecek. Eğer yeni aday önerilmez ise Cumhurbaşkanı herhangi birini doğrudan rektör atayabilecek.

Kararnamede dikkat çeken nokta ise YÖK tarafından önerilecek 3 adayın rektör atanacak üniversitede görevli olması gerektiği ile ilgili bir ibarenin yer almaması. Bu durum üniversiteye, o üniversitede görevli olsun ya da olmasın her hangi bir profesörün rektör olarak atanabileceği anlamına geliyor. Üstelik YÖK'ün aday önermesi de formaliteden ibaret. Çünkü seçim tamamen cumhurbaşkanına bırakılmış durumda.

4 yıllığına atanan rektörler aynı yöntemle tekrar atanabilecek. Ancak aynı devlet üniversitesinde iki dönemden fazla rektörlük yapılamayacak. Vakıf üniversitelerinde ise rektör, mütevelli heyetin teklifi ve YÖK'ün olumlu görüşü üzerine yine cumhurbaşkanı tarafından atanacak...

Haberi görünce gözümün önüne Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan'ın karşısında esas duruşta bekleyen Sinop Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nihat Dalgın'ın gazetelerde yer alan fotoğrafı geldi. Geçtiğimiz günlerde Sinop Üniversitesini ziyaret eden Bakan Elvan, Rektör Prof. Dr Nihat Dalgın'ın makam koltuğuna oturmuş, diğer koltuklara da Sinop Valisi Hasan İpek, Sinop AKP Milletvekili Nazım Maviş ve bakanla birlikte gelen diğer konuklar oturunca bizim rektör ayakta kalmıştı.  

Bakan karşısında adeta esas duruşta bekleyen rektör Dalgın, 7 Temmuz 2015 tarihinde yapılan ve 167 oy kullanılan rektörlük seçimlerinde 27 oyla üçüncü olmasına rağmen rektör olarak atanmıştı. Aslında ayakta beklemesi hiç de şaşılacak bir durum değildi çünkü o makama hakkıyla gelmemiş, getirilmişti.
O fotoğraf üniversitelerin kısaca bu ülkenin içinde bulunduğu durumun da fotoğrafıydı aslında. İşte dün sabah Cumhuriyet gazetesine operasyon haberi ile uyandık güne. Gazeteler, gazeteciler, yazarlar, birer birer susturuluyor. Sıra kime gelecek peki? Nereye gidiyoruz? Rektörleri, gazetecileri, akademisyenleri, avukatları, öğretmenleri, kısaca halkı haksızlığa susan, yaşananları esas duruşta izleyen bir ülke nereye gidiyorsa oraya gidiyoruz.

Askerde komutan uzun bir konuşma yapacağı zaman kendisini esas duruşta dinleyen bizlere 'beni rahatta dinleyin' derdi. Esas duruşta beklemenin ne kadar rahatsız edici olduğunu o an daha iyi anlamıştım. Demem o ki, esas duruşta beklemeden rahatın kıymetini anlayamıyor insan. Umarım bu esas duruş çok uzun sürmez.