Cumhuriyeti koruma ve demokratikleştirme görevi

Abone Ol


Cumhuriyeti kuranlar tek adam yönetimine dayanan saltanatı yıktılar. Eksikleriyle, hatalarıyla onlar görevlerini yaptılar. Sonraki kuşak cumhuriyeti demokratikleştiremedi, darbeler tarihi ile geldiğimiz nokta yeniden tek adam yönetimi. 12 Eylül Darbe Anayasasının darbe lideri için biçtiği Cumhurbaşkanlığı gömleği dahi küçük geliyor, başkanlık rejimi kılıfı altında 'tek adam'lık geri getirilmek isteniyor. Yüksek yargı üyelerinin tamamını atayacak, görevden alacak, yürütme ve idarenin doğrudan bağlı olduğu, meclisi feshetme yetkisi olan, denetlenemeyen ve sorumluluğu olmayacak tek adam yönetimi, "başkanlık rejimi" diye yutturulmaya çalışılıyor. Şeriat özlemli, yayılmacı dış politika çizgisiyle yeni Osmanlıcılık tehlikesi ile karşı karşıyayız.
Cumhuriyeti kuranlar kurdu ama arkadan gelenler onu bir türlü demokratikleştiremediler. Şu hale bakın; Diyarbakır halkının yarısından fazlasının oyu ile seçilmiş belediye eş başkanları avukatlarına dahi erişim hakları olmadan gözaltındalar. Tek başına bu olay bile 'egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' şeklinde tanımlanan Cumhuriyet'in neresine sığar? Halka seçtikleri başkanlarını kodese atarak, Cumhuriyetin erdem olduğunu nasıl anlatacaksınız? Bu tür siyasi kıyımlarla Kürt meselesinin silahsız çözümü umudunu nasıl yaşatacaksınız?
Geçen yıl 30 Aralık'ta Barış İsteyenler grubu olarak Diyarbakır'daydık.(1) Şu anda gözaltında olan eş başkanlarıyla da görüşmüştük. Gültan Kışanak'ın "darbe dönemlerinde dahi kendimi bu kadar kötü hissetmemiştim" şeklindeki sözleri ile "o kadar çok olacağız ki; barışın sesini büyüteceğiz, savaşı durduracağız" dileğini unutamıyorum. Fırat Anlı'nın "evlat acısı İstanbul'daki kadar yaralıyor" sözleri (2) ise halen içimi acıtır. Savaşın içinde demokratik siyasette ısrar edenlerin, ille de barış diyenlerin hapse atılması, barış içinde birlikte yaşama çabasına vurulmuş ağır bir darbedir.

Bayramı zehirlemek

Yazıyı tamamladıktan sonra, iki Kanun Hükmünde Kararname (KHK)nin daha yayımlandığı bilgisi düştü önüme. Oysa OHAL döneminde her sabah ilk işim Resmi Gazeteye bakmaktı. 'Umarım yeni KHK ve yeni acele kamulaştırma kararları yayınlanmamıştır' dileği ile yaptığım mutad işimi 29 Ekim sabahı ihmal ettim. Cumhuriyet Bayramı'nda bari o acımasız kararlar yayınlanmaz diye düşündüm.
Yanılmışım,  29 Ekim'de 675 ve 676 sayılı iki yeni KHK daha yürürlüğe girdi ve on binlerce insana bayramı zehir etti. Ben tek tek saymadım, çıkan haberlere göre 1.267 akademisyenin de aralarında bulunduğu 10 bin kamu görevlisi ihraç edilmiş. Rektörlük seçimleri kaldırılmış, kamu görevlilerinin azami 3 aylık açıkta kalma süresi OHAL süresi sonuna kadar uzatılmış. Muhalif basın kuruluşları kapatılmaya devam edilmiş. Sadece FETÖ/PDY suçlaması ile tutuklulara uygulanan avukatı ile görüşmenin kayda alınması, savcının 'terör suçu şüphelisi' dediği tüm tutuklular için genişletilmiş. Ne yapmaya çalışılıyor? Aileleri ile birlikte yüz binlerce kişiyi işinden ederek, açlığa mahkum ederek, henüz haklarına dava açılmamış tutukluların avukatları ile görüşmeleri dahi engellenerek ne yapılmak isteniyor? Bu despotik uygulamaların darbeyi önlemek için yapıldığına hiç kimseyi inandıramazsınız. Bu baskı rejiminin adı da Cumhuriyet olamaz.
Yaşadıklarımızdan öğrendiğimiz bir şey var; eşitlikçi, özgürlükçü demokratik cumhuriyeti kurmadan, toplumsal barış sağlanamıyor, askeri darbe ve despotik tek adam yönetimi tehlikesi bitmiyor. Cumhuriyeti korumak yetmez, onu demokratikleştirmek gerek. Bu yolda mücadele ve direniş gücü diliyorum, Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun


1 http://www.haberekspres.com.tr/barisi-dilemek-yetmez-makale,4262.html
2