Sur içi Grup tarafından düzenlenen İstanbul Toplantıları'na, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, çok sayıda iş adamı ve eğitimci katıldı. Türkiye'de eğitimi üzerinde yapılan değişikleri değerlendiren Bakan Dinçer, " Bu ülkede 40- 50 yıldır eğitim stratejisi hiç değişmemiştir. Sınav zamanları, sayıları gibi programlar ve uygulamaları değişmiştir. Biz eğitim stratejisi değişiyormuş gibi tartıştık durduk. Aslında şimdi stratejilerimizi tartışıyoruz. Çünkü eğitim felsefemizi değiştiriyoruz" ifadelerini kullandı. 
Üniversite mezunlarının istihdamı üzerine konuşan Dinçer, bütün mezunların devlet tarafından istihdam edilme fikrinin yanlış olduğunu belirtti. Dinçer konuşmasına şu şekilde devam etti: "Bu günlerde yapılan tartışmalarda 'Üniversitelerden mezun olanları istihdam edemeyecekseniz niye okutuyorsunuz' şeklinde. Bu çok spekülatif bir tartışmadır. Bu tartışmaların zaman kaybından başka bir şey olmadığını düşünüyorum. Biz kamu nüfusundaki bütün çocuklarımızı mezun etmeliyiz. Aynı zamanda İstihdam ve eğitim arasındaki ilişki giderek güçleniyor. Ama mutlak anlamda devletin istihdam edeceği gibi bir yaklaşım 'istihdam edemiyorsanız niye okutuyorsunuz' fikri ile pekişir. Türkiye'de eğitim ile istihdam zihniyetinin değişmesine ihtiyacımız var. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir yaklaşım yoktur." 

Norm fazlası öğretmenler

Dinçer, bakanlık olarak öğretmenler ve okullarla ilgili aldıkları tedbirlerin çocuklar için olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti: "Dolayısıyla yaptığımız herhangi bir adım sebebiyle çocuklarımızın eğitiminin niteliği bozulacaksa biz o değişikliği yapmayız. Öyleyse çocuklarımızın başarısını artıracak tedbirler alındığında da bundan kamuoyundan destek bekliyoruz. Biz eğitimde niteliğin en kritik ögesinin, en çekirdek alanın öğretmenlik olduğunu düşünüyoruz. O yüzden de öğretmenlerimizin sınıfta ilk gün ilk dersten son gün son derse kadar eğitim yapacağı bir zemini, bir fırsatı hazırlamaya çalışıyoruz. Tabi bütün bunları yaparken vaktiyle karşı karşıya kaldığımız bir takım sorunları çözmek için de farklı politikalar uygulamak zorunda kalıyoruz."
Yaptıkları uygulamayı anlatan Dinçer, "Vaktiyle il emrinde bulunan ama il merkezlerinde yoğunlaştığı halde yeteri kadar kendilerinden yararlanamadığımız öğretmenlerimizi köylerimizde ve öğretmene ihtiyaç duyulan okullarda değerlendirmek istiyoruz. Bu çok tabii olarak aslında eğitimde niteliğimizi artıracak. Çünkü kadrolu öğretmenlerimiz bizim tecrübeli ve nitelikli öğretmenlerimiz. Onlar bir tarafta yeteri kadar ders sahibi olamaz, atıl beklerken öbür tarafta çocuklarımızın öğretmen bekliyor olmaları sizce de çok makul olmaması gerekir" dedi.

Anlayış bekliyoruz

Daha önce bu politika yerine daha çok ücretli öğretmenlerle eksikliklerin telafi edilmeye çalışıldığını dile getiren Dinçer, "Ama şimdi mevcut öğretmenlerimizi okullarımızda değerlendireceğiz. Bundan kaynaklanan ufak tefek problemler çıkabilir. Onları da gördükçe çözmeye çalışacağız. Bu değişikliğin olduğu süre içerisinde biz daha çok anlayış bekliyoruz. Bilsinler ki genel anlamda çocuklarımızın başarısı bizim için ilk hedeftir. Bu açıdan varsa şayet öyle bir durum biz yeniden kararımızı gözden geçiririz ama temel politikalarımızı sonra devam ettiririz" diye konuştu.


Ortaöğretimde din dersleri

"Orta öğretimin yeniden yapılandırılması sürecinde din derslerinin devam edip etmeyeceği" yönündeki sorusunu yanıtlayan Dinçer, şöyle konuştu: "Zorunlu din dersleri anayasal bir gerektir. Türkiye'de mevcut zorunlu din dersi özellikle son dönemlerde temel dini bilgiler dersini de seçimlik olarak koyduktan sonra din kültürü ahlak bilgisi, toplumsal değerlerin öğretildiği ders olarak yeniden içeriklendirilecek. Bu anayasal olarak zorunluluktur ve Türkiye'deki azınlık okulları hariç bütün okullarda bütün çocuklarımız almak zorundadırlar. Vaktiyle bu dersi almak istemeyen birçok öğrencimiz ve velisi dava konusu etmişlerdir bu meseleyi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götürmüşlerdir. Hem Türkiye'deki dava neticeleri hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin verdiği kararlar bu dersin objektif ve eşit bir şekilde verilmesi şartıyla gerekli olduğu üzerinedir. Dolayısıyla tekrar tekrar bu meseleleri tartışmaya gerek yok. Niçin bu tip tartışmaları sürekli yaparak zaman kaybediyoruz? Öyleyse bu konuyla ilgili Milli Eğitim Bakanlığı'nın politikası da çok açık ve çok şeffaf bir şekilde paylaşılıyor. Öyleyse buna dair durumu kabullenmekte bence yarar var."