İçten içe hâlâ yanıyor Aladağ!

Abone Ol


Geçtiğimiz yıl yangından sonra, benim de doğup büyüdüğüm Aladağ'da çocukların ne şartlar altında okuduklarını anlatmaya çalışmıştım. Tam bir yıl olmuş; bir baba, 'Benim kızım kayıp' diyor, çaresizce alevlerin sardığı yurt binasına bakıyordu. Başka bir baba, 'Bizim çocuklarımız yurtsuzluktan yandı. Yurdumuz olsaydı yanmazdı çocuklarımız' diyor, sesi bir yaprak gibi titriyordu.

O günkü yazımda da belirtmiştim.* Yeni olmasına rağmen ilçedeki tek devlet yurdu 'depreme dayanıksız' olduğu gerekçesi ile yıkılmıştı. Çocuklarını okula göndermek isteyen yoksul köylüler için bu yurttan başka seçenek kalmamıştı. 'Burası tek yurttu. Eleştirme şansımız da, başka seçeneğimiz de yoktu...' diyordu ya evladını kaybeden başka bir baba. Gerçekten de öyle idi. O çocuklar ya okumaktan vazgeçip evlerine dönecekler ya da istemeseler de bu yurtlarda kalacaklardı. Kaldılar. Geceleri birbirlerine sarılarak uyudukları, içi ahşap (lambiri), zemini ise halı döşeli o yurtta, daha ne olduğunu bile anlayamadan alevler içinde kalıp yandılar. O gün de söylemiştim; 'Şimdi belki birkaç gün belki bir ay daha hatırlarlar, sonra nasıl unuttularsa Soma'yı, Konya Taşkent'i... Aladağ'ı da unuturlar, unuttururlar' demiştim, öyle de oldu.
Acının yıl dönümüne bir gün kala, 'Aladağ' türküsünde 'Bu devran böyle gitmez/Bir gün hesap sorulur' diyen Ruhi Su'nun inancına, öfkesine sarılıyorum. Ateş düştüğü yeri yakmaya devam ediyor. Dağ başı yalnızlığıyla baş başa, içten içe yanıyor hâlâ Aladağ...
 
*http://www.haberekspres.com.tr/aladag-makale,5138.html