İZBAN GREVİ

Abone Ol

Şimdi bizler burada grev eyleminin geçmişini anlatmaya kalkışsak sanırım ki; sosyal siyaset alanında yeni bir kitap yazmaya başlamış oluruz. Ne diyeyim? Böyle bir girişim ya bizi aşar ya da buna zamanımız yetmez olacaktır.

O halde ne yapmalı? Grev kelimesinin kökeninden söz ettik ya; grevin geçmişteki gelişmelerinden de ufak ufak konuşmanın ne zararı olur ki? Üstelik geçmişteki yaşananları araştırırsak ismi grev olmasa da toplu iş bırakımlarına ta eski Mısır'da oradan Roma'da yakın zamanlarda özellikle kapitalist sistemin gelişmesine bağlı olarak tüm batı ülkelerinde görüldüğünü belirtmeliyiz. 
Grev nedenleri çoğunlukla çalışanlara ödenen ücretin azlığına bağlı olmakla birlikte, çalışma koşullarının düzeltilmesi amacıyla ya da benzeri nedenlere bağlı olan grevler de görülebilmektedir. Elbette; politik amaçlı grevler de vardır, tıpkı sempati amaçlı grevler olduğu gibi.
Ne yazarsak yazalım belirli zaman öncesine kadar tüm dünyada yasak kapsamında olan grev uygulaması günümüzde artık anayasal bir hak olarak görülmektedir. Söz arasında yazmış olalım; grev hakkının ülkemizdeki gelişimi batı ülkelerindekine paralel; ancak, gecikmeli olmuştur.
***
Grev hakkında böylesine kısa bilgi aktarımını şimdilik burada bitirmek doğru olacak galiba. Zira; asıl yazmak istediğim şu an tüm İzmirli hemşerilerimi yakından ilgilendiren İZBAN'daki grev olmalı. Özellikle ve öncelikle belirteyim ki grev hakkının kullanılmasına kesinlikle karşı değilim. Dolayısıyla yazacaklarımın bu çerçeve içinde değerlendirilmesi kişisel dileğimdir. 
Benim sorunum; şu anda ülkemizde OHAL uygulaması varken ve ilginçtir ülke genelinde ciddi bir grev ortamı yaşanmıyorken-Belki de yaşatılmıyorken- İzmir halkına reva görülen eziyet ortamıdır.
Şimdi; sormak gerekir aynı grev ANKARAY'da (Değerli ve kıymetli Melih Gökçek'in Ankara raylı sistemi) yaşanacak olsaydı Hükümetimiz bu girişime izin verir miydi? Onu da eklemeliyim, şu anda ülkemiz genelinde ciddi bir grev yaşanmıyor olmaktan  öte bu yönde bir girişim de bulunmamaktadır.
Oysa biz geçmişte 1980 öncesinde sebepli ya da sebepsiz grevleri yaşamış bir toplumuz. O zamanlarda Sıkıyönetim Komutanlıkları yeri gelince bazı grevleri yasaklayabiliyorlardı. O Sıkıyönetim Komutanlıklarının yerini şimdilerde Valilerin aldığını hatırlatarak dönelim bizim İZBAN grevine.

İZBAN; İzmir Büyükşehir Belediyesi ile TCDD arasında yapılmış olan anlaşma çerçevesinde ortaklaşa yürütülen bir ulaşım projesidir. Bence anlaşmazlığın temelinde TCDD kökenli çalışanların etkisi çoktur. Gönül; tüm çalışanların şimdi aldıkları ücretlerin çok çok üstünde maaş almalarını istiyor. Ama neylersiniz ki meşhur tekerlemedir: "İstekler, olanaklarla sınırlıdır". Ve anlaşıldığı kadarıyla İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin tezi de budur. Büyükşehir Belediyesi; sahibi olduğu diğer ulaşım sistemleri çalışanlarıyla uygun ortamda çalışmakta iken TCDD ile ortak çalışılan İZBAN'daki grev girişimi sizlere ilginç gelmiyor mu? 

Bakınız daha neler oluyor? AKP İzmir İl Başkanı Sn. Bülent Delican'ın İZBAN grevi hakkında verdiği masumane (!) beyanına ne dersiniz? Nasıl olsa hedefte İzmir Büyükşehir Belediyesi var, dolayısıyla atış serbest. Buyurun birlikte okuyalım: "Kayıtsız kalıp vebale ortak olamazdım".Breh, breh, breh hazret; çözüme yardımcı olacağına hazır elime fırsat geçti ne yapayım "Elime körüğü alıp yangına gideyim" demeyi şecaat sayıyor galiba. Şecaat deyince aklıma Koca Ragıp Paşa'nın anlamlı özdeyişi geliyor, meraklısı arayıp bulur.
Bu İZBAN grevi için daha çok şeyler yazılabilir elbette. İzin verirseniz onları sonraya bırakalım.
***
Şimdi bu konu dışında yaşadığım bir ortamdan aklımda kalan özel bir notum olacak. 10 Kasım günü yüce Atamızı anmak üzere Cumhuriyet Meydanı'ndaydık. Anma programı başladı çelenkler konuldu, saygı duruşunda bulunuldu, bayraklar yarıya indi. Sunucu konuşmasını sürdürdü, aklımda kaldığı kadarıyla aktaracağım: "Sayın Valim, 10 Kasım Atatürk'ü anma töreni sona ermiştir. 9 Eylül Üniversitesi tarafından düzenlenen anma etkinlikleri  Saat 10.00'da Sabancı Kültür Merkezi'nde yapılacaktır. Arz ederim".
Ne dedim içimden bilir misiniz? Sen, Valine arz et, arz etmeyi sürdür. Bizler orada bulunanlar yani halk anladığım kadarıyla her zaman zurnanın son deliği olduk. Ve galiba bu gidişle hep öyle kalacağız. Dolayısıyla bizlere arz etmesen de olur.
Esenlikle kalınız...

TÜRKÇE İÇİN NOT

Bunda hiç bir mahsur olmadığına inanıyorum. 
Cümleyi, Vatan Gazetesi'nin 10.11.2016 tarihli kitap ekinin 20. sayfasından aldım. 
Mahsur değil MAHZUR (Cümlede kullanılan Mahsur; kuşatılmış, sarılmış anlamına gelir, amaçlanan MAHZUR ise sakınca anlamındadır)