Katar ve Türkiye

Abone Ol


2010 yılında başlayan Arap Baharı sürecinde Katar, bu sürecin en aktif destekçilerinden biri oldu. Enerji gelirlerinin kayda değer bir kısmını bu süreci maddi olarak desteklemekte kullandı. Katar'ın uluslararası siyasetteki arabuluculuk konumu, 2010 yılından itibaren ideolojik bir dış politika uygulamasına doğru hızlı bir biçimde evrildi.
İşte tam da bu süreç, AKP yönetimindeki Türkiye'yi Katar'a yaklaştırdı. Arap Baharı'nın ilk yıllarında sürece gelen Batı desteği hem Türkiye'yi hem de Katar'ı Batı gözünde önemli müttefikler konumuna taşıdı. Türkiye'de seçim yoluyla iktidara gelen siyasal İslamcılığın Batı aleyhtarı bir dış siyaset izlememiş olması, Batı'nın Türkiye'yi Arap Baharı için bir model olarak sunma isteğini arttırırken, bu sürecin emrine verilecek milyon dolarlar Katar'ı ABD ve AB'nin çok takdir ettiği bir aktör konumuna taşıdı.
Ancak işler hiç de beklendiği gibi gelişmedi. Seçim yoluyla iktidara gelen siyasal İslamcıların büyük bir kısmı AKP örneğine aykırı bir biçimde Batı'ya karşı tavırlarında ılımlılaşmıyorlar, sistem için problem yaratmaya başlıyorlardı. Bu durumda, Batı Arap Baharı'ndan desteğini önemli ölçüde çekerek, kolay kontrol edilebilir otoriter liderlerle yola devam etti. Katar ise bu değişimi iyi okuyamadı. Arap Baharı devam ediyormuş; yahut Arap Baharı'na Batı desteği sürüyormuş gibi, 2010'daki desteklediği grupları desteklemeye devam etti. Oysa bu gruplar Batı tarafından olumsuz bir biçimde yeniden tanımlanmışlar ve düzene tehdit olarak değerlendirilmişlerdi.
Aynı durum Türkiye için de geçerli oldu. Türkiye, Katar'ın katarına takılarak, 2010 yılının kazananlarını 2017'de desteklemeyi sürdürdü. Oysa 2010'dan 2017'ye siyasette çok şey değişmişti...