Geçen hafta bu köşede, Nobel ödüllü bilim insanımız Prof. Dr. Aziz Sancar'ın bilim ve Türk eğitim sistemi ile ilgili görüşlerine yer vermiştim. Bu hafta da Aziz Sancar tarafından 'Türkiye'nin Nobeli' olarak gösterilen KOÇ Bilim Ödülü Sahibi Prof. Dr. Turgay Dalkara'nın sözlerini aktarmak istiyorum. Prof. Dr. Turgay Dalkara, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Atatürk Kongre Merkezi'nde düzenlenen '1. UluBAT Bilim Zirvesi'nde yaptığı konuşmada, her şeye inandığımızı, sorgulama yeteneğimizin olmadığını söyledi.

'İnsan beyninin bir sürü özelliği var. Bunlardan bir tanesi de biz pozitif düşünebiliyoruz. Negatif düşünmek çok zor geliyor' diyen Prof. Dr. Dalkara; 'Mesela dünyanın yuvarlak olduğu neredeyse yazılı tarih kadar eski. Bazı insanlar bunu anlamışlar. Onun için modern zamanlara gelene kadar bu küçük azınlık çok sıkıntılar çekmiştir. Negatifi hayal etmek çok zor, mesele bunu medyada çok iyi görürüz. Bütün haberler pozitiftir. Yani hiç şöyle bir haber çıkmaz, 'Bugün de kansere çare bulunamadı'. Aslında doğru haber odur. Ama her gün kansere çare bulunur ya da o haber olur. Sorgulama yeteneğimiz yok. Her şeye inanıyoruz. Sorgulamayı okulda öğretmeye çalışıyoruz ve onu mükemmelleştirebilmek yıllar sürüyor. İyi bir bilim insanı olabilmek için sorgulama yeteneğinin çok gelişmiş ve objektif hale gelmiş olması lazım' dedi.

Peki, ülkemizde her şeye inanmayan, olayları objektif olarak yorumlayan, soru soran, sorgulayan kısaca düşünen bireyler yetiştirmek için ne gibi çalışmalar yapılıyor dersiniz? Cevap, kocaman bir hiç... Daha çok, biat eden, soru sormayan tek tip bireyler yetiştirme çabası var.

Düşünün, sadece mevcut iktidar döneminde bile Milli Eğitim Bakanı 6 kez değişti. Hepsi de gelir gelmez, bir önceki bakanın yaptıklarını çöpe atıp, her şeye sil baştan başladı. Çiçeği burnunda Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz da bu geleneği bozmadı. Bakan Yılmaz göreve başlar başlamaz, tek sorunumuz buymuş gibi, bakanlığın adının Maarif Bakanlığı olarak değiştirilmesi için teklif gelmesi halinde destekleyeceğini söyledi.

Bu değişikliğin eğitim sistemimizle ilgili hangi sorunu çözeceğini merak etmekle birlikte, benim dikkatimi çeken bakanın bu açıklamayı yaptığı komisyonda ele alınan tasarı oldu. Bakan Yılmaz'ın söz konusu açıklamayı yaptığı TBMM Milli Eğitim Komisyonu'nda 'Milli Eğitim Vakfı'na paralel 'Maarif Vakfı' kurulmasını öngören tasarı görüşüldü.
Bizler Milli Eğitim Bakanlığı'nın adının ne olacağını tartışırken, asıl konudan da uzaklaşıyoruz. Burada önemli olan tek konu sadece bakanlığın isim değişikliği konusu değil. Konu, milli eğitimin nereye gittiği, hangi amaçlara hizmet etmek için araç haline getirildiği. Öyle ki, Milli Eğitim Vakıfı'na paralel olarak kurulması planlanan 'Maarif Vakfı'; okul, kurs, yurt açabilecek ve bağış toplayabilecek. Vakfın 12 kişilik mütevelli heyetinin dördünü Cumhurbaşkanı, üçünü ise Bakanlar Kurulu atayacak.

Ensar, TÜRGEV gibi vakıf örnekleri ve icraatları ortada iken insan 'neden' diye sormadan edemiyor. Destek olunabilecek halihazırda birçok vakıf varken, neden yeni bir vakfa ihtiyaç duyuluyor? Vakfın başına kim atanacak, hangi amaçlara hizmet edecek? Denetimi kim tarafından yapılacak? Ve daha bir sürü soru.
KOÇ Bilim Ödülü Sahibi Prof. Dr. Turgay Dalkara, 'Sorgulama yeteneğimiz yok. Her şeye inanıyoruz' diyor ya, arada bir negatif açıdan da bakmak gerek olaylara. Kim bilir belkide bütün çabaları, sizin hiçbir şeyi sorgulamayan, her şeye inanan bireyler alarak kalmanız içindir... Ne dersiniz?