12 Eylül askeri darbesinin üzerinden tam otuz beş yıl geçti.
Unutmamak, unutturmamak gerek; 12 Eylül 1980 sabahı Türkiye askeri darbeyle uyandı, darbeci beş general kendi kendilerine Milli Güvenlik Konseyi'ni oluşturdular ve tek karar verici oldular. Neler mi yaşandı? Hatırlatalım; TBMM kapatılıp anayasa ortadan kaldırıldı, siyasi partilerin kapısına kilit vurulup mallarına el konuldu. 650 bin kişi gözaltına alındı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi için idam cezası istendi, bunun 517'si için idam cezası verildi, haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı, idamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi. 71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı, 98 bin 404 kişi "örgüt üyesi olmak" suçundan yargılandı, 388 bin kişiye pasaport verilmedi. 30 bin kişi "sakıncalı" olduğu için işten atıldı, 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi "siyasi mülteci" olarak yurt dışına kaçmak zorunda kaldı. 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü, 171 kişinin "işkenceden öldüğü" belgelendi. 937 film "sakıncalı" bulunduğu için yasaklandı, 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu, 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hakimin işine son verildi. 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi, gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi, 31 gazeteci cezaevine girdi, 300 gazeteci saldırıya uğradı, 3 gazeteci silahla öldürüldü. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı, 13 büyük gazete için 303 dava açıldı, 39 ton gazete ve dergi imha edildi. Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi, 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü, 14 kişi açlık grevinde öldü, 16 kişi "kaçarken" vuruldu, 95 kişi "çatışmada" öldü, 73 kişiye "doğal ölüm raporu" verildi, 43 kişinin "intihar ettiği" bildirildi.
12 Eylül darbesinden bu yana  otuz beş yıl geçti ve halen darbenin ürünü olan anayasa, yasalar, kurallar ile ülke yönetiliyor, 12 Eylül rejimi halen devam ediyor, aradan geçen yarım ömürlük zamana rağmen Türkiye '12 Eylül'ün giydirdiği deli gömleğini bir türlü çıkartamadı, 12 Eylül ile hesaplaşamadı, rejimini aşamadı, demokratikleşemedi. 
12 Eylül'ü nasıl aşacağız sorusu ciddiye almamız gereken bir soru olarak karşımızda duruyor, buna 12 Eylül'ü mahkum ettirmekle başlayabiliriz. 

12 Eylül'ün mahkumiyeti

12 Eylül darbesi Türkiye insanına yönelik insanlık dışı uygulamalarıyla ağır suçlar işledi, bunun mutlaka hesabı sorulmalı, toplumsal adalet duygusunun tatmin olması ve umudun beslenmesi için bu zorunlu. Bu anlamda karar kesinleşmeden ölmüş olsalar da darbeci generaller Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya hakkında darbe yapmaktan verilen ömür boyu hapis ve rütbelerinin geri alınması cezası son derece önemsenmelidir. 2010 Referandumu sırasında AKP odaklı yapılan tartışma nedeniyle ne yazık ki bu davaya hak ettiği değer gösterilmedi. Oysa en yalın haliyle, Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi 12 Eylül darbesini ağır bir suç olarak kabul etti ve davanın sanıklarını en ağır biçimde cezalandırdı ve toplumun vicdanında zaten mahkum olan 12 Eylül  mahkeme kararıyla da mahkum oldu. Ancak temyiz incelemesi henüz sonuçlanmadan sanıklar Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın doğal ölümleri gerçekleştiğinden 12 Eylül darbe davası düştü, aynı zamanda 12 Eylül darbesini mahkum eden mahkeme kararı da hukuken ortadan kalktı. 
Dava düştü, bizim mahkumiyetimiz devam ediyor, 12 Eylül mahkum edilmediği sürece hepimizin mahkumiyeti devam edecektir. Buna bir an önce son vermek gerekiyor, Ankara Cumhuriyet Savcılığı tarafından yürütülen ikinci kademe darbeciler hakkındaki soruşturma artık tamamlanmalı ve davaya dönüştürülmelidir. 
Türkiye'nin mutlaka 12 darbesi suçunun tüm faillerini yargılaması gerekiyor. Darbe suçunun yargılanmasının yanı sıra darbe sonucunda insanlığa karşı işlenen tüm suçlar da yargılanmalıdır. Bu yargılamalar geçmişle yüzleşme ve hesaplaşmayı sağlayacağı gibi, anayasal yetkilerini aşan, despotluk özlemi içindeki güncel yöneticiler için de ders olacaktır.
Bunlar da yetmez, siyaset 12 Eylül'ü aşma görevini daha fazla ihmal etmemelidir. Başta anayasa olmak üzere 12 Eylül hukukundan ve kurumlarından bir an önce kurtulmalıyız. Bu gerçekleşmeden Türkiye'de barış, özgürlük ve demokrasi hayaldir. Bugün yaşananların 12 Eylül'ün mirası olduğunu unutmamak gerek.

Bu İzmir'e yapılmış en büyük kötülük!

Mahkeme kararı yok sayılarak Efemçukuru Altın Madeni'nde yeniden kapasite artırımına gidiliyor! Mahkemenin iptal ettiği kapasite artırımı ÇED olumlu belgesi, yeniden yangından mal kaçırırcasına verilmeye çalışılıyor. Halkın katılımı toplantısı dahi yapılmadan bir kez İDK toplantısı yapılarak yeni ÇED Raporu nihai kabul edilmiş. 9 Eylül'de İzmir İl Çevre Müdürlüğü'nde askıya çıkartılıp 10 günlük halkın görüşüne sunulmuş. 
Bunun anlamı şudur; şayet İzmirliler engel olmazlarsa İzmir'in su havzasını kirlettiği mahkeme kararı ile kanıtlanan Efemçukuru Altın Madeni'ne yaklaşık 25 gün sonra yeniden kapasite artırımı ÇED izni verilecek. 
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı, İzmir milletvekilleri, İzmirliler susmaya devam edecek misiniz? Susarak İzmir'e en büyük kötülüğü yapıyoruz. Bu hafta sonuna kadar İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'ne itiraz dilekçeleri verin, suyunuza ve geleceğinize sahip çıkın.