Terör batağında arka plan

Abone Ol

          
Kitapta, eski ABD Başkanlarından Roosevelt'in Suudi Arabistan Kralı İbni Suud'a, "Filistin Arapların geniş toprakları üzerinde küçücük bir bölgedir. Orada bir İsrail yurdunun kurulmasının Arapların menfaatlerine zarar vereceğini düşünmüyorum" dediği aktarılmış; kralın yanıtı, ibretlik: "Yahudilere Avrupa'da yapılanların bedelini Araplar değil, Avrupalılar ödemelidir. Araplar Yahudilere toprak vermektense ölmeyi tercih ederler..."     
         
Sadece terörün sonunda kullananı da hedef alan korkunç bir araç olduğunun değil, siyaset tarzı ve söyleminin sonuç almada önemini örneklerle anlatan bu eser, içinden geçtiğimiz sürecin öne çıkan sorunlarının tarihsel arka planını merak edenlere kılavuz olacak nitelikte...
          
Onur Öymen, Can Ataklı'nın 8 Aralık tarihinde Halk TV'deki programında bugüne ilişkin sorulara, tarihe ilişkin derin bilgisinin süzgecinden geçirdiği yanıtları özetleyerek paylaşmış.
          
Gerek kitabı, gerekse özet röportajı okurken, parlamenter süreçte yetiştirdiğimiz beyinleri devre dışı bırakan, Davutoğlu gibi başkancı sistem kuşağı aktörlerinin "stratejik derinlik" adı altında trajik derinliklere itilişimizi hızlandıran ve bizleri Ortadoğu ülkelerinin kaderine ilikleyen yanlışları üzerine bir kez daha düşünme fırsatım oldu. Derin kaygılarla, Sayın Öymen'in özetini paylaşıyorum:
"Lozan'ı değiştirelim dersek, bugün sahip olduğumuz bazı hakları ve avantajları da kaybedebiliriz. Bugün uluslararası alandaki koşullar Lozan'ın ve Montrö'nün imzalandığı zamanki koşullardan çok farklı. Örneğin Ege meselelerinde bugün Yunanistan'ın değil Türkiye'nin yanında yer alacak Avrupa ülkelerinin sayısı yok denecek kadar az.
     
Bugün Lozan'ı eleştirenler o devirdeki büyük devletlerin liderlerinin Lozan hakkında söylediklerini hatırlamalıdırlar. Örneğin, İngiltere Başbakanı Lloyd George, "Lozan Antlaşması, İngiltere'nin bugüne kadar imzaladığı anlaşmaların en alçaltıcısıdır" demiştir. Yunan Dışişleri Bakanı Streit ise, "Lozan, bütün devletlerin Türkler karşısında boyun eğmelerini kanıtlayan bir belgedir" demektedir. Ünlü İngiliz tarihçi Toynbee Lozan konusunda diyor ki; "Türk delegasyonu Misak-ı Milli ile belirlenmiş¸ olan toprak konuları, kapitülasyonlar, borçlar ve Hemen her konudaki milliyetçi istekleri Lozan'da müttefikler tarafından kabul edilmiştir. Dünya tarihinde bir eşi olmayan bir olayla karşılaşılmış, yenilmiş, parçalanmış bir ulusun, bu harabe içinden ayağa kalkması ve dünyanın en iyi ulusları ile eşit koşullar içinde karşı karşıya gelmesi ve bu büyük savaşın galiplerini dize getirerek istediklerini kabul ettirmesi şaşılacak bir şeydir. Sonuçta Lozan'da Türkiye büyük bir zafer kazanmıştır, yeni bir devletin ötesinde bir millet oluşturmuştur."
     
Atatürk, "Lozan Antlaşması, Türk milleti aleyhine, asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşmasıyla tamamlandığı zannedilmiş, büyük bir suikastın yıkılışını ifade eden bir belgedir. Osmanlı devrine ait tarihe eşi geçmemiş bir siyasi zafer eseridir." diyordu.
     
Bu gerçekler ortadayken Lozan'ı yaşlanmış ve gözden geçirilmesi gereken bir antlaşma gibi değerlendirmek bence isabetli değildir.
    
Yunanistan 1948 ile 1963 yılları arasında Türkiye'ye defalarca yazılı ve sözlü başvuruda bulunarak deniz sınırlarının çizilmesi için müzakere önerdi. Yani onlar da, o bölgede deniz sınırının olmadığını kabul ediyor.  
       
Kıbrıs'ın AB'ye üye kabul edilmesi uluslararası anlaşmaların açık bir ihlalidir. Zira, Londra ve Zürih Antlaşmalarına göre, Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan'ın aynı zamanda üye olmadıkları hiçbir uluslararası kuruluşa katılamaz.
      
Kudüs'te bugünkü sorunları anlayabilmek için geçmişe bakmak gerekir. 1917'de Lord Balfour'un hazırladığı rapor Filistin topraklarından bir Yahudi yurdunun kurulmasını öngörüyordu. Bu amacı gerçekleştirmek için İrgun, Hagenah ve Stern isimli üç Yahudi terör örgütü yaptıkları eylemler ve saldırılarla Filistinlileri topraklarını terk etmeye zorladırlar ve bunların yerine yurt dışından gelen Yahudiler yerleştirildi. İsrail Devletinin kuruluşunun geçmişinde bunlar var. (Bu konuların ayrıntıları Arka Plan başlıklı kitapta yer alıyor.)
      
Amerika'da en güçlü lobilerden birisi Yahudi lobisidir. Trump'ın Kudüs ile ilgili çıkışını arkasındaki sebeplerden biri, bence, Yahudi lobisinin desteğine duyduğu ihtiyaçtır. Bir de dikkatleri Kuzey Kore gibi kendisini sıkıntıya sokan konulardan başka tarafa çekmek istemektedir.
           
Ortadoğu'da yaşanan çatışmalar İsrail, İran, Suudi Arabistan ve onların arkasındaki Amerika ve Rusya gibi devletlerin menfaatlerinin  rol oynadığı sorunlardan kaynaklanmaktadır. Amerika'nın Kudüs konusundaki çıkışı ile İsrail'e verdiği destek bu dengeleri de etkileyecektir......"
       
Bir diğer değerli emekli elçimiz; Sayın Şükrü Elekdağ'ın sözleri de yukarıdaki görüşü doğrular nitelikte; "Ben Amerika'da 10 sene görev yaptım. Amerika'da Kongre'de İsrail teröründen bahsederler. Amerikan Kongresi'nde İsrail aleyhine konuşamazsınız. Konuşan bir senatör seçilmez bir daha. İsrail lobisi hemen harekete geçer. İsrail aleyhinde olan kişinin karşısına birini çıkarır. Mali yardımda bulunur. Onu seçtirir. Ben bunu gördüm. Yani Amerika ile dostane işler yürütmek için İsrail ile güzel ilişkiler yürütmek zorundasınız. Bu bir gerçektir."
       
Sayın Osman Korutürk'ün de bir söyleşisinde; "Tehdit dili kullandığınızda bu kötü bir şey olsa dahi bir noktada yerine getirebilmeniz lazım. Yapamadığınız zaman inandırıcılığınızı, caydırıcılığınızı kaybediyorsunuz. Kendinizin ve karşı tarafın gücünü, uygulanabilirliğini iyi hesap etmeniz gerekir. Diplomaside tehditten mümkün olduğunca uzak durmalı. Diplomasi, çok fazla ortalıkta dolaşmamak, bu yolla meseleleri halletmek için var." uyarısı sürecin hassasiyeti dikkate alındığında diplomasi diline her zamankinden daha fazla gereksinim duyduğumuza işaret.
        
Her üç değerli diplomatın ortak yönü, Parlamenter sistemin yetiştirdiği ciddi, diplomasinin inceliklerini bilen, mantık ve bilgi süzgecinden geçen akılcı görüşlerle itidal telkin ederek, demokraside ısrar ediyor olmalarıdır. Hepsi de şimdi "eski" denilen CHP'de vekillik yapmışlar ve köşelerine çekilmek yerine, hala okuyup, yazmaya ve ülkenin gidişatı hakkında görüşlerini açıklamaya devam etmekteler...
        
Bilgi paylaşıldıkça çoğalır.
        
Görünen üzerinden sevk ve idare edilen topluma, her durum ve koşulda arka planı göstermek, bilgi donanımı olan herkesin ülkesine borcudur. Tüm engellere karşın, kısıtlı ortamlarda bilgi ve aklın yolunu göstermekten yılmayanlara şükran ve saygı ile herkesi madalyonun gösterilmeye çalışılan yüzünden çok arkasına bakmaya davet ediyorum!...
        
Akıl, bilgi ve itidal ile çıkacağız bu süreçten!..
(*) Onur ÖYMEN;  Arka Plan -Teröre Yön Verenler-, Remzi Kitabevi, Üçüncü Basım; Haziran 2016, İstanbul.