CHP'nin adaleti (adaletsizliği) gündemde tutan yürüyüşü sırasında herkes kendi durduğu yerden bakınca; yürüyüşün özü yerine, etrafı, kuşatanları konuşulur oldu. Bu gecikmiş yürüyüşü başlatanın CHP'den bir milletvekilinin tutuklanması idi. CHP'de tabanın CHP'li kabul etmediği bir isim üzerinden başlatılan süreç, partinin tasfiyesinde yeni bir sayfa açılması anlamına geliyordu ve parti kurmayları geç de olsa bunu gördü.

Süreç durdurulabilir mi? Önce eski alışkanlıkların durdurulması gerekiyor. Ne yaptığınızdan çok nasıl yaptığınız, nereye yürüdüğünüzden çok, kimlerle yürüdüğünüz konuşuluyorsa, asıl amaç (adaletin yeniden tesisi) önüne yeni engeller yığılıyor demektir. Görüntüde yığıntı olarak gübre var. Onu temizlemek, düşüncelere serpiştirilenleri temizlemekten kolay.

Güçlüyü yaratan, karşısındakinin zayıflamasıdır. CHP'nin zayıflatılması çabaları, sadece parti içinden tasfiyeler ve partiye sızan doku uyuşmazlığı olan isimlerle değil; partinin dayandığı felsefe doğrudan hedef alınarak, başta Atatürk, kurucularına yönelik zaman zaman çok çirkinleşen ve alenileşen saldırılarla yürütüldüğü gibi, ülkenin temel sorunlarını bırakıp, sabah akşam CHP'yi hedef alan konuşmalarla yıpratılmaya çalışılarak sürdürülüyor.
"CHP değişmeli" kodlu bu konuşmalar partinin sürüklendiği yere sıkışmasının kolaylaştırılması için... İçine sızanlar, partinin adındaki Cumhuriyet'in niteliklerini bir yana bırakıp, halklar kavramından tutturup sosyal demokrasiye uzanan eksende, ülkeyi kuşatan din (İslam'ın siyasallaştırılması) ve etnik kimlik ayrışması temelli açılımları solculukla pazarlayarak, parti içindeki birliktelik zeminini aşındıran adımları atabildiler. CHP'nin koruma duvarı işlevini görebilmesi, iç ve dış kuşatmaya direnmesi ile mümkündü(r).

Bulundukları yer ile dünya görüşleri arasında derin mesafe olan kişilere nokta atışı yapılarak da yönetilen bir süreç bu.  İktidara yakın kanallardan birinde, ismini bilmediğim birisinin bir tespitine tanık oldum. Birilerinin kendilerine biçilen rolü oynadıklarını ve bir gizli elin bu kişileri akredite edebilmek için onlara rol biçtiğini söylüyordu. Bizim "başkalaştırma" dediğimizin açıkça ifadesi bu. Süreç, açılım, barış, demokrasi gibi kavramlarla öne çıkarılanlardan bazılarının aktörleştirilerek öne çıkarılıp, sonra geriye çekilmeleri ve kullanılma süresini tamamlamış olanların yeniden sürümlenmek için mağdur edildikleri, mağduriyetleri ile yeniden pazarlandıkları...... ne çok fotoğraf var!.  
Tanık olduğum konuşmacılardan birisi de, CHP'nin eski halini aradığından söz ediyordu. Şaka gibi ama gerçek!... CHP'nin eski halini aramak kimlere kaldı?!...
CHP'nin "yeni" başlığı ile itildiği yerde tutulması çabaları sürecektir. Parti, Cumhuriyet'in temel niteliklerini savunamaz hale gelinceye kadar. Bugün adalet yürüyüşüne çıkılmasına vesile olan en önemli hatalardan biri; bizzat Kemal bey tarafından, ülkede laiklik sorununun olmadığının ifade edilmiş olmasıdır. Cumhuriyetin dayandığı temel felsefedir laiklik. Partinin ekseninin zaman içinde kaymasının yolunu açan ve yalpalıyor görüntüsü veren bu tür söylemler olmuştur.

CHP'nin yürüyüş ile adalet sorununa dikkat çekmesi doğru ama gecikmiş bir harekettir. 6.9. 2010 tarihinde yayımlanan "Çan dörtten fazla çalınırsa kim ölmüştür?" başlıklı yazımda, ölenin adalet olduğu yazılıydı. "Hukuk gidiyorken, demokrasi gelemez" (7.1.2011), "Adaletin terazisi şaşıp da, hukuk rayından çıkınca" (4.3.2011), "Hukuk üstün değilse, adalet yok hükmündedir" (7.1.2012).... uyarı yazılarımızın başlıklarından bazıları. Sıra CHP'deki bir vekile gelinceye kadar gecikilmiş bir süreçten söz ediyoruz. Arayışta gecikmişsek, adalette de geç kalmış oluyoruz. Geciken adalet, onun açtığı gediklerde biriken acıların telafisi olamaz.
Yürüyüşte geç kalındı ama başladı. Şimdi "zararın neresinden dönülse" noktasındayız. Belli roller oynayan kişilere takılarak "adalet" arayışının önüne engeller yığmamaktan söz ediyorum.

Yürüyüş sonrasında CHP konuşulmaya devam edilecek. Birliktelik zeminlerini dinamitlemek için belli rollerle sürümlenen eski/yeni isimler yerine; Cumhuriyet'in niteliğinin dönüştürülmesinde CHP'nin baş rolü oynayacağı bir sürece itilmemek adına yapılması gerekenler konuşulmalı. CHP, insan haklarının en fazla ihlal edildiği bir süreçte sosyal demokrasi üzerinden türetilen açılımcı başlıklarda tartışmalara girme hatasına düşmemeli.
Barış, bizim önceden bildiğimiz anlamının dışına çoktan çıkarıldı. Birlikteliği değil, ayrışmayı anlatıyor. Halklar ve kardeşlik denilerek, Türk kimliği baskılanıp, Kürt kimliğine ön aldırılmak hedefleniyor.  

Yüzleri eskidiği için yeniden sürümlemek üzere mağdur rollerle bir süre uzakta tutulanlar ile, üretilen yeni mağdurlar arasından çıkarılacak "kahramanlar"ın (!) gelecekteki rollerinin de önceden hazır olduğunu düşündürecek ne çok örnek var. Süreç dedikleri kesilmedi devam ediyor, mağdur adı altında gelecekte rol üstleneceklerin pazarlandığı bir geri çekilme ve milliyetçi kabarmayı teskin etme, bu kabarmadan yararlanma  hali de diyebiliriz. Yanılmış olmayı tüm kalbimizle dileyerek!...
"İnsan hakkı" denilerek kimlik ayrışmasına taşlar döşeniyor. Kavramlardan çok kimlerin nasıl, hangi amaçla kullandıkları ve içeriği önemli. Ulus devleti aşındırmak için "halklar" ifadesi öne çıkarılıyor. CHP bunlara göz yuman ve aracılık edenleri içinde tutan olamaz.  

CHP kimlik ayrışmasına karşı duran ve "halklar" yerine, "halk" diyen, hak diyen, tüm unsurları eşit gören, bütünleştirici bir partidir.
Arasında derin mesafeler olan ve halklar diyen parti ile tutkallamak için sosyal demokrasi kartını ileri sürenlere, hukuk ve demokrasinin en önemli koşulunun Cumhuriyet'in temel niteliklerine geri dönmek olduğunu anımsatmalıyız. Atatürk Cumhuriyeti sayesinde demokrasinin kapısı aralandı. Bu kapıdan sızanların Atatürk ve onun var ettiği kurumları tasfiye ederek demokrasiyi de (çoğulculuğu) tasfiye ettikleri bir süreçte öncelenmesi gereken, başına "sosyal" konularak süslenen "sözde demokrasi" anlayışı değil, demokrasiyi var eden Cumhuriyet prensipleridir.

Kurumlar başkalaşmadan sistem dönüşemez. Y-CHP bu amaçla türetildi.    
Yürüyüş sonrasında Y-CHP'yi bir yol ayrımı bekliyor. İçine sızan/ sızdırılan, yukarıdaki ifade ile belli roller oynamak üzere programlanmış olanlarla yol ayrımı diyebiliriz. Bu dönüşümün öncüsünün Kemal bey olamayacağı açık. Adalet için başlattığı yürüyüşü, Cumhuriyet için, partinin kimliğine dönüş için başlatılacak yeni seferberlik halinin yolunu açarak, meşaleyi teslim ederek tamamlamalıdır.

Demem o ki; Kemal bey, yürüyüşe tutunarak partinin kayan eksenini pekiştirmeye çalışanların oyununu bozmalı. Kendisini orada tutarak, yerlerini garantilediklerini düşünenlerin beklentilerini değil, tabanın beklentilerini karşılamalı ve bir gün  terk edilmiş, eleştirilen, partini tasfiyesinden sorumlu tutulan birisi olarak anılmak yerine, partinin yolunu açmakla anılmalı.
Başarı, bulunulan yeri korumak değil. Hele eriyişinizle, karşınızda sizi yok etmeye çalışan bir gücü büyütüyorsanız.