Kendimi bildim bileli koşmayı hep çok severdim.
Sonra, bir gün, koşudan döndüğümde, acayip bir öksürük tuttu. Daha önce hiç olmadığı bir şekilde.
Hemen göğüs hastalıkları doktoruna gittim ve teşhis  "alerjik astım".
Bizim evdeki büyük değişim de böyle oldu.
Halı, biblo, incik, boncuk, toz yapabilecek her türlü eşyayı kaldırdık.
O zaman çok yakın Japon Arkadaşım Tesi'den çok çarpıcı bir yorum geldi: "Meğer yaşamak için ne kadar az eşyaya ihtiyaç varmış değil mi?..."
Annemin hastalığının ağırlaştığı son günlerinde de aynı duyguyu başka bir açıdan yaşamıştım. Annemin eşyalarına bakarken, hayattaki en değerli varlıklarımdan birinin, elbise, yüzük, kolye, ne varsa, tüm o eşyaları geride bırakıp gitmekte olduğunu görmek çok garip bir duyguydu... Çok tuhaf ve aynı zamanda çok öğretici bir duygu! Nasıl geldiysek aynı şekilde gidiyorduk bu dünyadan. Yaşamın özünde tüm bu maddi sahipliklerin çok ötesinde bir anlam ve değer vardı.
O yüzden bugün sizi Afrodit, Mustafa Ali ve bir de çok özel bir market ile tanıştırmak istiyorum!
Evet, Mustafa Ali, Afrodit ve de çok özel bir "market!"  Bu sizin bildiğiniz marketlerden değil ama; bu markette ne para geçiyor, ne de kredi kartı! Bu market bedava...
Cavit, çok başarılı ve zengin bir iş adamı. Öyle böyle değil, bayağı bir varlıklı. Uçak, tekne, şirketler...
Cavit'in en güçlü yanı ise "ikna kabiliyeti."
O zor toplantıların, görüşmelerin adamı... İkna edemeyeceği kimse yok!
Cavit tam kendisi için bir rutin olan yoğun bir iş temposu içindeyken, eşinden bir telefon geliyor.
Satın alıp lüks otel yapmayı planladıkları arazide problem var. Arsa sahiplerinden biri arsayı satmaya isteksiz.
"Tamam" diyor Cavit. "Merak etme Hayatım, ben bizzat hallederim bunu..."  Sorun değil ki bu Cavit için; en fazla 10 dakikalık bir iş...
Telefonu kapatıyor. Uçağını hemen hazırlatıyor. Teknelerine, eşinin yanına, bu işi hemencecik halletmek üzere gidiyor.
Halletmek üzere gidiyor, gidiyor da, öyle de olmuyor ama...
Neden mi?
Eee, Cavit'in de, Mustafa Ali ve Afrodit ile iyicene bir tanışıp, kredi kartsız, parasız işleyen markette şöyle bir keyifli alış veriş yapma zamanı gelmiş de geçmek üzere...
Cavit, olay yerine vardığında, hemen, ayağının tozu ile, lüks yatından karaya çıkıp, almak istediği arazinin hisse sahiplerinden Mustafa Ali'yi iknaya gidiyor.

İlk tur!

Daha ilk turdan Cavit'in kafası karışıyor.
"Ya İstanbul'dan geldim, yorgunluk filan, yarına bu iş tamam ama hayatım" diyor eşine. İkinci turda kesin bitirecek bu satışı.
O kesin sonuç alınacak ikinci turu, üçüncüsü, dördüncü derken, turlar bir birini izlemeye başlıyor... Cavit'in kafası da her defasında daha çok karışıyor...
Ya, ne biçim bir adam bu Mustafa Ali! Çatma bir kulübede, doğanın tam ortasında, tüm konfordan uzakta böyle garip bir hayatın içinde... Para umrunda değil... Araziyi satıp yapabilecekleri umrunda değil...  Üstelik ne dese bu Mustafa Ali'ye ikna etmek için, "pat" öyle bir cevap geliyor ki, kalıveriyor müzakerelerin usta adamı Cavit!
Sonunda, Cavit, Mustafa Ali'yi ikna edeyim derken, kendisini, kendini ve kendi hayatını sorgular buluyor... Meğer, yaşamak için insanın ne kadar az şeye ihtiyacı varmış... Meğer, mutlu olmak için insanın ne kadar az şeye ihtiyacı varmış... Meğer, doğa, tabiat ana, ne kadar cömert ve şefkatliymiş insana karşı... Biz içinde bol bol para harcadığımız lüks lüks alış veriş merkezleri yaratırken, elimizin altında, kredi kartsız, parasız elinde ne varsa bize sunan çok bereketli bir doğal "market" varmış... Meğer, insanın kendi eli ile koparıp yediği domatesin tadı, en meşhur, en lüks lokantalarda yokmuş... Meğer tüm o olanaklar, zenginlikler içinde ne kadar yoksul ve yoksun bir hayat sürüyormuş Cavit!
Filimde Cavit ile Mustafa Ali arasındaki dialoglar çok güzel kurgulanmış. Hepsi ayrı bir yaşam dersi niteliğinde...

Ya Afrodit?

Afrodit bana göre filmin en renkli karakteri!
Afrodit ile tanışmadan önce bir ineğin bu kadar yararı olacağını bilmezdim. Babam hep söylerdi, bizim en iyisi bir inek almamız lazım diye, çok da haklıymış! Bu filim çok güzel gösterdi bunu bana.
"Mandıra Filozofu"nun fragmanını gördüğümde, gidip gitmemekte tam emin olamamıştım.
Sonra gitmeye karar verdim. Çok yerinde bir karar olmuş!
Filimde iki ekstrem uç var.
Bunu insanı düşündürmek açısından çok güzel buldum.
Sizi hayatınızın farklı alanlarında sorgulamaya davet ediyor. Hayatı, yaşadığımız ekonomik sistemi sorgulatıyor.  Böyle bir sorgulamanın bir Türk filminde yapılmasına da ayrıca mutlu oldum.
Üstelik bizim ülkemiz de böyle bir sorgulamanın yapılması açısından çok isabetli bir yer. Kendi hırsları ile doğayı gittikçe yok eden insanın sahip olduğu en güzel tabii alanlar bu ülkede.
Hırslarımız ile tahrip ettiğimiz sadece yasadığımız doğa, çevre değil, o doğanın, yaşam zincirinin bir parçası olarak, kendi doğamız, sağlığımız ve mutluluğumuz da. Doğanın kendi içinde barındırdığı o muhteşem ahenk ve dengeyi göz ardı ettikçe, kendimizi de biraz daha çıkmaza sürüklüyoruz, çoğunlukla bunun farkına bile varmadan...
O yüzden, "Mandıra Filozofun"a gidin. Mustafa Ali ile, Afrodit ile tanışın...
Cavit olun biraz. Siz de kendinizi, hayatınızı bir sorgulayın. Marketi ziyaret edin. Film boyunca ülkemizin içinde yaşayıp da çoğunlukla hasret kaldığımız o muhteşem doğa ile yeniden bir buluşun.
Sonra evinize döndüğünüzde arkanıza yaslanıp, filmde Cavit'in olduğu yerle Mustafa Ali'nin olduğu yer arasında kendinizin nerede, hangi noktada olduğunuzu düşünün. Bulunduğunuz o noktada mutlu musunuz, yoksa sizin bu hayatta asıl olmayı istediğiniz başka bir yer mi var?
Haftaya buluşmak dileğiyle!