Son araştırmalar İngiltere'de demansın (yani bunamanın) kadınları daha çok vurduğunu ve kadın ölümlerinde önde gelen nedenlerden biri olmaya başladığını ortaya koyuyor.
Diğer bir yandan demanslı hastalara en çok bakanların da yine kadınlar olduğu ve demanslı hastaların bakımını üstlenmenin duygusal açıdan çok stresli olduğunun altı çiziliyor.

Tüm bu realiteler ışığında, geçtiğimiz hafta vizyona giren "Unutma Beni" filminin bize anlatacağı ve öğreteceği çok şey var! Normal rutininizden bir süreliğine çıkıp,  demans adıyla bilinen hastalık ailesinin en sık rastlanılan şekli olan  "Alzheimer" gibi zor bir hastalığı yaşayan bir insanın "ne hissettiğini", "neyin içinden geçtiğini" deneyimleyeceğimiz bu filmi izlemelisiniz!
Belki filmi izledikten sonra yine, kendi rutininize döneceksiniz, ama, artık, eski "Siz" olarak değil!
"Alzeimer" gibi bir hastalığı yaşayan milyonlarca insanın ne hissedebileceğini bilerek!
Milyonlarca Alzeimer hastasına ve özellikle de hayatınızda biriktirmekte olduğunuz anlarınızın değeri ve anlamına karşı çok daha duyarlı ve ilgili olarak!



Unutma Beni ( İngilizce -Still Alice (Hala Alice)) "Vizyonda!

Orta yaşlarda çok başarılı bir dil bilimi profesörü olan Alice'in, eşi ve üç çocuğu ile çok güzel bir ailesi ve hayatı vardır.
Ne var ki, kelimeleri unutup, koşarken kaybolmaya başlayan Alice, bir doktora gidince, yapılan tetiklerin sonunda Alzheimer hastalığının ilk aşamalarında olduğunu öğrenir. Bu dramatik olay ile Alice ve ailesinin hayatı çok radikal bir şekilde değişime uğrar.

Film, Alzeimer olması ile Alice'in yaşadıkları ve hissettiklerini çok etkili bir şekilde yansıtmasının yanı sıra eşi ve çocuklarının bu duruma karşı nasıl bir tutum sergilediklerini de çok iyi işlemiş.
Alice'in Alzeimer olmasına karşı aile fertlerinin tutumu, Alice'in durumunu kabul etmekte zorlanıp, görmezden gelmeye çalışmak, ya da, Alice'in neler yaşadığını, yaşadıklarına rağmen nasıl hayata tutunmaya çalıştığını anlamaya, O'na yaşadıklarında ve hayata tutunma çabalarında eşlik etmeye çalışmak oluyor.
Özellikle Alice'in kendi kalbinin sesini dinleyen, kendinden beklenenleri değil kendi içinden geleni hayata geçirmeye çalışan küçük kızı ile ilişkisi çok güzel bir şekilde işleniyor filmde...


Anlar... bu hayattaki "en değerli hazinemiz"!

Alzheimer hastalığında görülen bellek kaybı, hastanın hayatında çok büyük bir yıkıma yol açıyor. Hasta yer yer hayatta kaybolmuş hissine kapılıyor.  En kötüsü de daha da neleri kaybedeceğini bilemeden...
Filmde Alice, Alzeimer ile görülen bu bellek kaybı ile hastanın verdiği mücadeleyi, "Kaybetme Sanatı"nda ustalaşma olarak ortaya koyuyor. Özellikle de hastaların kaybetmekte olduğu  "Anları" belirterek...
"Anların", bu hayattaki "en değerli hazinemiz" olduğunu söylüyor, Alice! Tüm hayatımız boyunca hep bu "anları" biriktirdiğimizi...
Alzheimer hastalığının en büyük hırsızlığı da işte burada.
Gittikçe bizden bu "anları"mızı çalmaya başlıyor. Onları teker teker unutmaya başlıyoruz.
Hayatımıza en güzel anlam ve değeri katan anlarımız bizden alındıkça da, kendimizden de uzaklaşmaya başlıyoruz...
O zaman, Alice'in dediği üzere, acı çekmiyoruz, mücadele etmeye başlıyoruz! Bir zamanlar olduğumuz kişi ile "bağlantıda kalabilmek için"!  Hala Alice olarak kalabilmek için!
Üstelik, bir yandan, bir zamanlar olduğumuz kişi ve geçmişten sahip olduğumuz anlarla bağlantıda kalmaya çalışırken, diğer yandan da, hayatımıza yeni anlar katmaya ve devam etmekte olan hayata da tutunmaya çalışıyoruz!
Alice'in 50 gibi, çok genç yaşta Alzheimer olması...  Üstelik çok başarılı bir dil bilimi profesörü olarak,  en özel yönlerinden biri olan kendini "ifade etme yeteneğini" gittikçe kaybediyor olması, Alice'in durumunu daha da zorlaştırıyor.


Öyle sahneler var ki...

Filmde öyle sahneler var ki...  O sahneler, öylesine bir samimiyet ve içtenlikle size ulaşıyor ki. Aynen filmin tanıtımı ile ilgili afişte vurgulandığı şekilde, nasıl, ne şekilde olduğunu anlamadan, bir bakıyorsunuz, yaşlar kendiliğinden gözlerinizden süzülmeye başlamış!
Alice'in hissettikleri, yaşadıkları ile "buluştuğunuz" o anlar, gözlerinizin bağını çözüveriyor ve film bizi birbirimizle buluşturuyor!
Üstelik, bunu, aramızda gittikçe daha da kalın duvarların örülmekte olduğu bir zamanda yapıyor.
Ev-iş-ev-iş-ev-iş diye dönen bir çemberin içine gittikçe daha da çok kendimizi soyutlayarak, yaşadığımız toplumdan uzaklaştığımız, birbirimize gittikçe daha çok yabancılaştığımız bir zamanda bunu yapıyor!
"Ne hissediyorsun?" diye soruyor film bir Alzheimer Hastasına...
Sonra da çok içten ve derinden cevap veriyor.
O cevap, sizi,  içinde dönüp durduğunuz o çemberin içinden çıkarıveriyor!
Çemberin dışına attığınız o adımda da, bu dünyadaki milyonlarca Alzheimer hastası ile buluşuyorsunuz!
Alice ile siz bu dünyadaki milyonlarca Alzheimer hastasına ulaşıyorsunuz aslında...
Birkaç saatliğine de olsa, el ele veriyor, onların yürüdüğü o yolda, siz de, onlarla birlikte yürüyorsunuz.
Onların hissettiklerinden filme yansıyanları, siz de onlarla birlikte deneyimliyorsunuz.
Sinemada geçirdiğiniz o bir iki saat işte size böylesine müthiş bir insani dokunuş ve böylesine değerli bir kazanım sağlıyor!
Bir anda, çok zarif bir şekilde, sizi, dünyada milyonların yaşamakta olduğu bir şey ile buluşturuveriyor!
O uzak kaldığımız, belki de farkına bile varmadan çok özlediğimiz "insani dokunuşu" gerçekleştiriyor!
İşte o zaman, birbirimizi anlamaya başlıyoruz!
O zaman, gözümüzü ve kalbimizi açıp, konu komşumuzda, apartmanımızda, çevremizde, yakınlardaki bir huzur evinde, benzer şeyleri yaşayan onlarca insan olduğunu fark ediyoruz.
O zaman, onların yaşadıklarına, hayata tutunma çabalarına el verecek, onlardan, yaşadıklarından öğrenecek zamanı ve gücü bulabiliyoruz kendimizde!

O yüzden...

Nerede olursanız olun, ne işle meşgulseniz meşgul olun, bu hafta, hepinizi, "Unutma Beni" ile,  milyonlarca Alzheimer hastası ile tanışmaya davet ediyorum!
Üzülürüm diye korkmayın bu filmde...  Bu filmde üzüntüyü katlarca aşan ve hiç kaçırılmaması gereken çok içten bir "kucaklaşma" ve  "buluşma" var!
Etrafımıza örmekte olduğumuz, her gün gittikçe daha da çok kalınlaşan, bizi yaşadığımız toplumdan, birbirimizden izole eden o duvarlarımızdan çıkmanın zamanı ve fırsatı bu!
O yüzden... DAVETLİSİNİZ!