Bu hafta sizleri "ilişkiler" üzerine muhteşem bir film için sinemaya davet ediyorum: "Bir Varmış, Bir Yokmuş"...  İlişkilere hem kadın, hem de erkeğin gözünden yaklaşarak, çok farklı açılardan ortaya koyup, ilişkileri çok içten bir şekilde ele alıp, anlatan bir filme...
Kuşkusuz her ilişkinin farklı bir hikayesi, dinamiği var. Ne var ki yer yer benzerlikler de bir o kadar çarpıcı!
Beyaz perdede görmekte olduğunuz, bir an, kendi hayatınızdan bir kesite dönüşebiliyor... Ya da, öyle anlar oluyor ki, kendinizi, "acaba hiç beni de böylesine çok seven biri oldu mu?" diye kendi kendinize sorarken buluyorsunuz.
Bunu, büyük ekran karşısında, çok içten bir anlatım ve duygu aktarımı eşliğinde yaşamak ise, gerçekten çok çarpıcı ve etkili bir deneyim haline dönüşüyor! Sizi, aşk ve ilişkiler ile ilgili filmde anlatılanın da ötesinde bir yolculuğa çıkarıyor...

"Bir Varmış Bir Yokmuş"

Nehir, çok yakın bir kız arkadaşının evinde kaldığı gece, hiç tanımadığı yan komşunun yapmakta olduğu bir şarkının çalışmasına, önce kulak misafiri olur, sonrasında da kendini "tamam, şimdi oldu, işte bu" diyecek kadar o çalışmaya kaptırmış bulur.
Nehir'in o şarkıyı yapan Ozan'ı bulması ile de, Nehir ile Ozan birbirlerine aşık olurlar.
Yeni bir şarkının doğuşunun, çok hoş bir şekilde buluşturduğu Nehir ile Ozan'ı, bir tarafın gelgitler arasında, diğer tarafın ise kararlılıkla durduğu,  ne kopabildikleri, ne de tam anlamda bir arada olabildikleri zor bir ilişki beklemektedir.

İlişkiler hakkında birçok kapıyı aralıyor...

"Bir Varmış, Bir Yokmuş", ilişkiler hakkındaki birçok kapıyı aralıyor.
Her bir kapıdan içeri girdiğinizde de kendi iç dünyanızda, ilişkiler hakkında düşüncelere dalıyorsunuz.
Filmde gördükleriniz, kendi yaşadıklarınız, gözlemlediklerinizle gelişiyor ve filmin ötesine taşıyor.

'Biz' olabilmek...

Bir ilişki ne zaman tam anlamıyla var olabiliyor?
Bir insan, karşısındakine hissettiklerini, karşısındakinin kendine hissettirdiklerini, ne zaman tam olarak gerçek anlamıyla yaşayabiliyor?
İnsan ne zaman kendini ve sevdiğini olduğu şekilde kabul edip, kendini ve sevdiğini özgürce bırakabiliyor ilişkiye?
Yine, aynı şekilde, olduğu gibi kabul görüp seviliyor?
Nihayetinde sevdiği insanla, hissettikleri, paylaştıkları, yaşadıkları ile  "Bir" olup, "Biz"e doğabiliyor?
"Aşkın bir şeyleri arayıp bularak değil, bir insanın kendi özgün bütünlüğü ve güzelliği ile geldiğini görüp, "Biz" olabiliyor nihayetinde, "Ben'i" yaşayamamaktan korkmadan ve "Ben'le" karşındakini ezmeden?..."

"Denge"!

Ben ve Sen'i, Biz'e taşıyan, ilişkideki sihirli gücün, "denge" olduğunu düşünüyorum.
Tıpkı hayattaki gibi...
"Denge"!
O denge ne zaman oturuyor ilişkide?
İlişkiyi "olgun bir ilişki" ye dönüştürüyor?
Açıklık varsa, netlik varsa, güven varsa, her iki taraf içinde "kendisi" olabileceği alan varsa, o zaman, o ilişki huzurlu, mutlu, olgun bir ilişkiye dönüşüyor.
Problemler, sorunlar olmuyor mu? Olmaz, olur mu? Tabi ki de oluyor!  Oluyor, ama, olgun bir ilişkide,  çözüm çok daha kolay ve sakin bir şekilde, yıpranmadan geliyor.
Kolay mı o "denge"yi oturtmak bir ilişkide?
Kolay değil; kuşkusuz.
Emek istiyor, sabır istiyor, anlayış istiyor.
Kendini ve karşındakini olduğu gibi kabul edip sevecek bir özgüven ve olgunluk istiyor.
Beklenti ve koşullara bağlı kalmadan sevmeyi bilen bir yürek istiyor.
Neden olmuyor bazen o "denge"?
Bir çok neden gizli ilişkinin dengesinin, uyumunun, ahenginin bozulmasının arkasında yatan...

İktidar tahterevallisi

Ne zaman bir taraf diğerini yönetmeye, biçimlendirmeye,  "kendi doğrusuna" dönüştürmeye çalışırsa, karşısındaki de,  kendi özü ve ruhunun dışında, sevdiği insanın istediğine dönüşme yoluna girerse, o ilişkide denge yok oluyor.
Bir taraf ilişkinin tahterevallisinde hakimiyeti eline alıp, karşısındakini ve ilişkiyi yönetmeye başlıyor o zaman. Bir aşağıda, bir yukarıda, hükmedenin elinden yaşanıyor o ilişki. İki tarafın orta noktada buluştuğu dengeden çok uzakta bir yerlerde...

Kendine ve ilişkiye açıklık

Özünde açıklık olmadan ilişki olur mu?
İnsan iç dünyasında halledemedikleri ile ilişkiye geldiğinde, O'nu o ilişkiden geri koyanları açık yüreklilikle kendisi ve karşısındaki ile paylaşmadan, o ilişkide sevdiği ile "bir" ya da "tam" hissedebilir mi kendini?
"İnsanın önce kendisini bulup, kucaklaması gerekiyor ki, mutlu olabileceği bir insanı bulduğunda, onu da kucaklayabilsin; onunla bir bütün olabilsin.
Yoksa, onu bulduğunda, ne tam olarak onunla bütünleşebiliyor, ne de onu bulmuşken, onu bırakmaktan kendini alabiliyor. İnsan kendini tam bulamadan, sevdiğine de hiçbir zaman tam olarak kavuşamıyor."
Ya beklentiler?
Küçükten büyüğe sıralanmış sırada bekleyen yan yana dizilmiş beklentiler.
Belki de bizi asıl yaşanandan alıkoyan "beklentiler".
Sevdiğimizin hayatında bir yer edinme arayışı ve telaşı içinde aşkın muhteşem anlarını yaşamaktan bizi mahrum bırakan o "hırsız" beklentiler...

Güven

Güvenle kendimizi sevgimizi doya doya yaşamaya mı bırakıyoruz?
Yoksa sevgimizin bekçiliğini mi yapar hale geliyoruz?
Sevdiğimizin cep telefonuna, mesajlaşmalarına, gittiği yerlere ve yaptıklarına bekçilik mi yapıyoruz...
Sevgi sağlam ve güvenli bir duruş değil midir oysa?
Güven olmadan bir ilişki var olabilir mi?
Güven olmayan yeri, devamlı bir kontrol ve denetleme iç güdüsü ile, şüpheler, kuruntular, korkular sarmaz mı?
Güvenmeden süren bir ilişkide huzur ve mutluluk nasıl demir atabilir?
Seviyor musun? Karşındaki seni "iyi ve güzel" hissettiriyor mu? O zaman geçmişte başka ilişkilerde ne güvensizlikler yaşamış olursan ol, en güzel şekilde bu sevgiyi yaşamak varken, neden onun bekçiliğini yapasın ki?
Bir şeyler gitmediğinde, yanlış yola saptığında, hissedilenler zaten çok farklı olmaya başlamayacak mıdır?

Aşkın büyüsü

Sevgililik ilişkisi, yaşayabileceğimiz en "büyülü" ilişki!
Kalpten yaşanıp, paylaşılan bir aşk, "muazzam bir şölen"!
Her bir dokunuşu, sarılışı, sözü, bize özel ve tek!
Böylesine muhteşem bir öyküyü,  bir tarafın diğerini kendi kriterleri ışığında  "adam" ettiği bir "iktidar oyununa", güven olmadığında o müthiş sevginin bekçisine dönüştüğümüz bir "nöbete", kendimizi sakladığımızda ise bir var bir yok olduğumuz bir "saklambaca" neden dönüştürelim ki?
 Bu aşkın içinde taşıdığı tüm büyüyü yok etmek değil mi?
Aşktaki "denge"nin üstünü çizip, onun yerine bu farklı farklı oyunların adlarını yazmak değil mi?
Aşkı hiç olmadığı bir şeye dönüştürüp, yavaş yavaş yok etmek değil mi?

"Aşkı" hakkıyla yaşamak...
"Aşkı"  hakkıyla yaşamak mı?
Aşkı bir oyun içinde harcamak mı?
Bu karar işte, bize ait...
Aşkın arkasında saklanmak mı?
Aşkı kullanarak iktidarlık kurmak mı? 
Aşkın bekçisi olup nöbetini tutmak mı?
O muhteşem duyguyu, hükmeden kadar boyun eğenin, saklanan kadar onu sobeleyenin, nöbet tutan kadar o nöbeti izleyenin birlikte oynadığı bir oyuna mı dönüştürmek?

Unutmayın!

Aşk öylesine güçlüdür ki, oynadığınız oyundan çıkıp gerçeğe dönmeniz için, "O", sizi hep dürtecektir.
Bazen sevdiğinizin ağzından, bazen başka vesilelerle, hep konuşacaktır sizinle...
Sizin oyunu bırakarak "Gerçeği" yaşayabilmemiz için!
 "Bir Varmış Bir Yokmuş", Onur ve Nehir'in ilişkisini masalsı bir şekilde size yaşatırken, içinizde ilişkiler ve aşk ile ilgili birçok kapılar açtıracak...
Davetlisiniz!