31 Mart'tan bugüne kadar yaptığımız tüm değerlendirmelere ve gelişen olaylara bakalım bu hafta sonu. CHP kanadında alınan sonuçların analizi başarı ile yapıldığını görüyoruz.

Ayağı yere basan açıklamalar, genel merkezin seçimin devamındaki yol haritasını hemen uygulamaya koyduğunu gösteriyor. Başarının sindirilmesi, ekonomik programların gerçekleştirilebilmesi için sıkı çalışma ve denetim kaçınılmaz. 


Çalışma ve kararlılık, halkla olan samimiyet, halka dokunan icraatlar ile seçilen başkanların CHP'ye verilen oyların kalıcı olup olmadığına işaret edecek, herkes de bunun farkında. Ancak Özgür Özel’in grup başkanı iken gösterdiği atak ve şahin tavırlarını genel başkan iken göstermemesi de hayli ilginç. Demek ki genel başkan koltuğunda oturmak meclis sıralarından bağırmaya benzemiyormuş. Zira grup toplantısında İsrail ile ilgili söylediklerininin daha ağırlarını Mecliste milletvekilleri söylüyorlar. Bu konuda haklılık payları bana göre de çok yüksek. Ancak bağırarak haklı olamıyorsunuz. 


İktidar kanadında ise bu konudaki cevaplar da buna kargalar bile güler dedirtecek cinsten. İsrail’in yürüttüğü katliamın ilk gününden beri devam eden ticaretin bayram öncesi bir dizi yasaklarla kısıtlanıyormuş gibi açıklanması muhafazakar kanadın kendini bilen kesiminde inanılmaz rahatsızlık yarattı. Sayın Cumhurbaşkanı bunu anlamış olacak ki grup toplantısında ve cuma sonrası medyaya verdiği demeçlerde; "Son mohikan, ben olsam da Filistin’i savunmaya devam edeceğim" dedi. Hakikaten artık AK Parti'de iki şey kabak tadı verdi. 1'incisi Cumhurbaşkanının metinlerindeki samimiyetsiz ve ikincilikli Goebbels taktikleri, 2'ncisi Özlem Zengin'in meclis ve medyadaki AK Parti'yi savunma şekli. Sayın Cumhurbaşkanımızı bu kadar hatayı yaptıran, günü kurtarmak adına bugün ak dediğini, yarın kara dedirten, metin yazarlarının elinden kurtarmak gerekiyor. Özlem Zengin'i yazmaya gerek bile duymuyorum, herkes anladı ne demek istediğimi. Gelelim AK Parti grup toplantısında sayın genel başkanın konuşmasının yankılarına. Değişim beklentileri ile izlenen MKYK toplantısı ve sonrası yapılan açıklamalar hiçbir şeyin değişmeyeceğinin işareti gibiydi. Seçim değerlendirmesinin sonuçlarının açıklandığı konuşmada beklentilerin çok uzağındaydı. 


Seçimlerdeki kayıpların suçlusu bulunmuş ve artık ifşa vakti gelmişti. AK Parti'de seçimi yöneten ekip anlaşılan hatayı kabul etmemiş. Zira açıklamaya göre seçim sonuçlarının tek suçlusu “SANDIĞA GİTMEYEN AK PARTİLİLER” olarak tescillendi grup toplantısında. Hayırlı olsun. Ya hu siz nasıl bir kafa yaşıyorsunuz, ne yiyorsunuz, ne içiyorsunuz. Seçimdeki adayların belirlenmesinden tutun da, tabanın beklentilerini karşılayamayan tercihlerin sebebi nasıl bu kitle olabilir. Ayrıca ekonomi gayet iyi durumda da bu emekli, asgari ücretli kapris mi yapıyor hükümete. Bu dengeleri yok sayıp tüm suçu hala seçmenimiz olan kesim var ama sandığa gitmediği için seçimi kaybettirdi demek nasıl bir siyasi vizyonun eseri. Vallahi Joseph Goebbels dirilse sizlerin elini ÜSTAD diye öper.

Ne diyelim İsrail ile ilişkiler devam, kahrolsun İsrail, koltuklardan kalkmayalım, bir dahi seçime nasıl olsa sandığa gitmeyen seçmen bize oy verir bizde ekmeğimize bakarız diye, kendiniz hariç herkesi kandırın. Ama milletin aklıyla alay etmeyin.

Kalın sağlıcakla...