2014 yılı sonbaharı, 2 yılda bir yapılması gereken baro genel kurulları dönemi. Bu dönemde, "meslek örgütündeki seçim"in dışında, "baroların ülke sorunları ile ilgilenmesi" odaklı bir tartışma ortamı doğar genelde. Gelin, "baroların ülke sorunları ile ilgisi" konusuna biraz yakından bakalım.
Avukatların meslek örgütü baroların, önceliklerinin "avukatlık", "savunma mesleği" olması gerektiği, meslek odaklı bir bakış açısıyla yönetilmeleri gerektiği kuşkusuz. Ancak, bu temel belirlemeden sonra, baroların, burada kalıp kalmayacakları, ülke sorunları ile ilgilenip ilgilenmeyecekleri konusunda; uzun yıllardır devam eden bir tartışma vardır.

Küreselleşme, meslek örgütlerinin içine kapanması

Uluslararası emperyalizmin, yeni adıyla küreselleşmenin, 1980'lerden itibaren estirdiği "depolitizasyon" ve "bencil bireyselleşme" rüzgarları, dünyada olduğu gibi, ülkemizde de önemli etkiler yarattı.
Bu rüzgarların temel amaçlarından biri; dünyayı kendisinden ibaret sanan, yaşamındaki basit/tekdüze konular ve çıkarları dışında; sosyal, kültürel ve siyasi konuları düşünmeyi ve sorgulamayı reddeden bir insan tipi yaratmak. Bu insan tipi, kendisini bireyselleşen ve özgürleşen bir insan zannederken, aslında uluslararası emperyalizmin (kapitalizmin) istediği gibi yaşayacak, temel dürtüsü de, "iyi yaşamak" adı altında kendisine sunulan maddi hedeflere ulaşmak olacaktır. Bunun dışındaki konulara beyni, ruhu, kalbi kapalı kalacaktır. Böylece bireyler, sadece birer tüketici/müşteri olarak yaşayacaklardır. 
En kötüsü de; bu insan tipi, kendisini -eski deyimle- tekemmül etmiş insan olarak kabul ederken, doğruyu arama (sorgulama) yeteneğini de yitirecektir. Böylece, eskiden emperyalizm için tehlikeli olan (çünkü sorgulayabilen) eğitimli insan tipi de, kendisi farkına dahi varmadan, emperyalizmin istediği gibi düşünmeye başlayacaktır. Küresel emperyalizmin, dünyayı "tüketim çılgınlığı" üzerinde yönetmesi, bu politikasında, devletleri aşarak, bireylerin davranışlarını belirlemek istemesi, kapsamlı bir araştırma konusu olup, doğal olarak bu yazının konusu değildir.
Bilgiye ulaşmayı kolaylaştıran, ucuz hale getiren internet gibi teknolojik gelişmeler de, -büyük yararlarının yanında- bir yönüyle bu politikalarının yaşama geçmesini kolaylaştırıcı bir rol oynuyor.
Kısaca özetlemeye çalıştığımız bu yaklaşım; barolar gibi meslek örgütlerinin ülke sorunları ile ilgilenmemesini, kendi içlerine kapanmasını; dolayısıyla meslek mensuplarının da ülke sorunlarından ve siyasetinden uzak kalmasını da istemektedir.

Baroların görevleri

Avukatlık Kanunu ile, "hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak" ile görevlendirilen baroların, hukuku ve insan haklarını ihlal eden siyasal uygulamalara karşı mücadele etmeleri, görevleri gereğidir. Bu anlamda, barolara "ülke sorunlarından, siyasal uygulamalardan uzak dur", aslında "görevini yapma" demektir.  
Baroların, ülke sorunları ilgilenmeleri, görüşlerini ve duyarlılıklarını açıklamaları, bir yanıyla da, uluslararası emperyalizmin politikalarına karşı bir direniş niteliğindedir.
Tarihsel misyonu "muhalif duruş" üzerine kurulmuş avukatlık mesleği, yani "savunma" bu direnişi göstermek, ülke sorunları ile ilgilenmek zorundadır. Bugün, bu direniş, "avukatlık" için, "savunma" için, var olup olmama meselesidir.
Hukukun her geçen gün işlevini yitirdiği ülkemizde, "hukukun üstünlüğü" ve "savunma" için mücadele eden; ağır saldırı altındaki Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesine ödün vermeden sahip çıkan anlayışların baro seçimlerini kazanmaları, "savunma"nın halen dipdiri ayakta olduğunu gösterecektir.