Geçen haftanın en önemli iki olayından söz etmek istiyorum. Birisi nefes aldıran, diğeri ise değişen bir şey yok dedirten türden. Doksan iki gündür tutuklu olan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül'ün Anayasa Mahkemesi kararı ile tahliye edilmeleri ve İMC televizyonunun karartılması olayı.
Anımsatmakta yarar var; Cumhuriyet gazetesi 29 Mayıs günlü sayısında MİT TIR'larının silah yüklü görüntülerini gazete manşetinden yayınladı ve patlaması halinde bir şehri yok edecek kadar çok sayıda silah ve mühimmatın Suriye'de savaşan taraflardan birisine gönderildiğini haber yaptı. (1)
Haberden sonra Cumhurbaşkanı'nın bizzat şikâyeti üzerine Can Dündar ve Erdem Gül hakkında soruşturma açıldı, soruşturma 1 Kasım seçimlerinden sonra canlandırıldı, gazeteciler 26 Kasım'da tutuklandılar. (2)
Tüm dünyanın tepkisine rağmen tutuklu tutulan gazeteciler, Anayasa Mahkemesi'nin kararı sayesinde özgürlüklerine kavuştular. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 25 Şubat tarihli kararı ile Dündar ve Gül'ün kişi hürriyeti ve güvenliği hakları,  ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar verdi, bu karar üzerine 25-26 Şubat gece yarısı iki gazeteci serbest bırakıldı.
Özgürlüklerin boğulduğu yerde nefes almak zorlaşır, Anayasa Mahkemesi kararı bir nebze nefes aldırdı ama iş bitmiş değil,  Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Dündar ve Gül'ün 'henüz beraat etmediklerini' bize hatırlattı, bununla da kalmadı, 'davayı yakından takip edeceğiz' dedi. Anayasa Mahkemesi basın özgürlüğü dese de Cumhurbaşkanlığı Sarayı'ndan 'devletin güvenliğini tehdit eden olay' suçlaması yapılmaya devam ediliyor. Cumhurbaşkanı'nın kişisel şikâyeti gazetecilerin doksan iki gün haksız yere tutuklu kalmalarına yol açtı, umarız Sözcüsünün sözleri başka hukuksuzluklar yaşatmaz.
Gazetecilik faaliyetinin casuslukla suçlanması, gazetecilerin hapse atılması sadece gazetecileri değil tüm toplumu ilgilendirir. Haberin suç olması, halkın haber alma hakkını ortadan kaldırır. Nitekim bu soruşturma yüzünden MİT TIR'ları olayının üstü örtüldü. Sahi o silahlar kime gitti, nerede kullanıldı?

İMC TV karartıldı

Türkiye Can Dündar ve Erdem Gül'ün tahliyesini konuşurken, aynı gün içinde İMC televizyonu karartıldı.
Olayın hukuken açıklanabilir bir yanı yok; Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı TÜRKSAT'a yazı göndererek, "örgüt propagandası" yaptığı iddiasıyla İMC TV'nin TÜRKSAT uydusundan çıkarılmasını istiyor, TÜRKSAT da 'Pazarlama bölümünden gelen talimatla' yayını kesiyor.
Banu Güven'in Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül ile Cumhuriyet gazetesindeki söyleşisi esnasında ekran karartılıyor. Basın özgürlüğü için bir nefeslik haber sırasında, yayının kesilmesi Türkiye'deki basın özgürlüğünün ne halde olduğunu çok iyi gösteriyor.
TÜRKSAT'ın açıklamasında "Şirketimize gönderilen yargı organı yazısı ve ekinde bulunan bilirkişi raporu ile muhatap şirketin PKK/KCK silahlı terör örgütünün propagandasını yaptığı tespit edilmiştir" deniyor. Oysa ortada henüz açılmış bir dava yok, yapılmış bir yargılama yok, verilmiş bir mahkûmiyet kararı yok. Buna en hafifinden yargısız infaz denir.
Basın özgürlüğü, hukuk güvenliği ve demokrasi birbirinden ayrı düşünülemez, basın özgürlüğü ve hukuk güvenliğinin olmadığı yerde demokrasi olmaz. Bu ciddi bir sorundur ve hepimizi ilgilendirir.

1- MİT Tırları
2- Tahir Elçi öldürüldü gazeteciler tutuklandı