Türkiye ekoloji hareketinin en önemli aşamalarından birisi Bergama-Ovacık Altın Madeni'ne karşı Bergamalıların hak arama mücadelesidir. Yaklaşık yirmi beş yıla ulaşan bu mücadele içinde yargıdan alınan kararlar önemli bir yer alır.

Bergama hareketinin aldığı İdare Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay ve hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları benzer sorunlar ve uyuşmazlıklar için emsal içtihat oluşturdu. Kısaca söylemek gerekirse, Bergama hareketi ekoloji hareketine ve çevre hukukuna çok şey kattı. Çevre hukukunun önemli bir içtihadı halini alan 1997/Danıştay kararı Bergama Köylülerinin davasında verildi. Danıştay 6.Dairesi'nin 13 Mayıs 1997 tarihli kararında özetle şunlar yazılı "altın madeni işletme yönteminin yarattığı sakıncaların doğrudan ve dolaylı olarak insan yaşamı ile ilgili olması karşısında, yaşama ve sağlıklı çevrede yaşama hakkına ilişkin Anayasa ve yasa hükümleri de dikkate alınarak, idari işlemin yargısal denetiminde öncelikle kamu yararı ve bu kavramdaki önceliklerin irdelenmesi gerekmektedir. İşletmecinin iyi niyeti, önlemlerin titizce denetlenmesi gibi kavramlara bağlı kalınarak faaliyet sonucunda elde edilecek ekonomik değerin, doğada ve doğrudan veya dolaylı olarak insan yaşamı üzerindeki risk faktörünün gerçekleşmesi halinde meydana getireceği tahribatın karşılaştırılması halinde kamu yararının öncelikle insan yaşamı lehine değerlendirilmesi doğaldır. Siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletilmesinde işletmeciyle ve yapılacak olan denetime duyulan güvene bağlı olarak risk olasılığının azalacağından söz etmek mümkün değildir".
Bu karar bir yandan Ovacık'taki siyanür liçi yöntemiyle altın madeni işletmesinin kamu yararına aykırı olduğuna hükmediyor, diğer yandan çevre hukukunun ihtiyat ilkesinin uygulanmasının yolunu gösteriyordu.

Gelin görün ki Türkiye'nin "hukuk devleti olamama" sorunu nedeniyle bu önemli karar uygulanmadı, başka kararlar, AİHM kararı da uygulanmadı. Yargı kararlarının arkasından dolanan yeni yeni izinlerle Ovacık madeni hukuka aykırı biçimde kesintili olarak yirmi yıla yakın, kesintisiz on iki yıldır çalışıyor. Bu arada Ovacık'ta işletilmek üzere ülkenin başka başka yerlerinden çıkartılan malzemeler getirilmeye başlandı, Kozak yaylasında ocaklar açılma girişiminde bulunuldu. Yargı kararları uygulanmasa da Bergama'da hukuki başvuru yolları ihmal edilmedi. İşte bu başvurulardan iki taze karar çıktı. Ovacık Altın Madeni İşletmesine ilişkin 2009 yılında verilen Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu belgesi ile Kozak-Gelintepe'de açılması planlanan altın madeni ocağı için yine 2009 yılında verilen ÇED olumlu belgesinin iptali davasında yargıdan bir kez daha iptal kararı çıktı. Her iki kararda da mahkeme "ÇED raporlarının alanın gerçek flora, fauna ve diğer canlı grupları bakımından tür çeşitliliği, populasyon zenginliği, Türkiye'deki dağılışı, yok olma durumu belirlenmeden hazırlandığı" sonucuna varmıştır. Yani değişen bir şey yok, 1997 yılında Danıştayın verdiği karardaki tespit ve uyarıların umursanmadığını son kararlar ile de görüyoruz. Yani yıllardır Bergama'nın doğası da hukuk devleti de kirletiliyor.

Sonuç olarak, Bergamalılar yaşamı savunma mücadelelerinin haklılığını bir kez daha yargı kararı ile belgelendirdiler. Şimdi yapılması gereken, Ovacık Altın Madeninin temelli kapatılması, işletme sahasının olabildiğince düzenlenmesi, eski haline getirilmesi, oluşan zararların tazmin ettirilmesi, madencilerin Kozak'tan elinin çekilmesidir. Bunun yanı sıra 1997 yılından bu yana yapılan hukuksuzlukların, işlenen suçların derinlemesine soruşturulması ve sorumluların yargılanması gerekir, adaletin gereği budur. Toplumsal ve doğal hayatın sürmesi için adalete ihtiyacımız var.

* CHP Genel Başkanının başlattığı adalet yürüyüşünü önemsiyorum ve destekliyorum.
Herkes için, her şey için, çevre ve iklim adaleti için de ayağa kalkma zamanı. Son Ovacık ve Kozak kararları bu anlamda da çok değerlidir. Şimdi kararları uygulatma zamanı.