İnsan, toplum ölçeğinde edindiği düşüncelerle, fikir ve kanaatlerle evrene bakar. Düşünce, insana kişi olarak doğuştan gelmiş gizli bir güç değildir. Toplumdan gelmiş bir niteliktir. İnsanın şu veya bu fikri taşıması içinde yaşadığı topluma göre değişebilir. Düşünce, sosyal çevreye ve koşullara uyar. İşte bu yüzden, insanın yalnız toplum üzerine olan izlenimleri, sosyal bir damga taşımakla kalmaz; doğa üzerine edindiği fikirler de ister istemez bağlandığı toplumun taktığı gözlüklerle görülür. İnsan, toplumdan aldığı imkanlar ve izinler ölçüsünde görür, duyar, sezer, kavrar. İnsanın görmesi, kişi gözüyle olmaktan çok, toplumun ona verdiği düşünce yordamı ve düzeyi ile belli olur. İnsan evreni sosyal gözü ile görür.
 Kabile topluluğundan, milliyete tüm toplum şekillerinde, kendi varoluşunun gereği ve bekası için, ortak tutkulara, inanç ve boş inançlara, şehir efsanelerine ihtiyaç duyulur.
İnsan, bilgi edinerek ve edindiği bilgiyi değerlendirerek düşünsel evrimini sürdüren bir canlıdır. Günümüzde sosyal evrim yönünden ilkel kalan, çağdaş koşullara ayak uyduramayan yönetimlerin güdümündeki toplumlarda sorunlar kaçınılmaz hale gelmekte, yönetimler tutucu ilkelerini destekleyecek bilgisiz yığınlar yaratarak çoğunluk sağlayıp demokrasiyi yozlaştırma yoluyla yandaşlarına çıkar sağlamaktadırlar. 
İnanç; kendine özgü doğruları olan; kanıtsız olarak ve araştırılmalarına gerek görülmeksizin kabul edilen ilkelerin, görüşlerin ve varsayımların tümüdür. Asla değişmeyeceği kabul edilen mutlak değerleri kabul eden, bu bilgilerin mutlak gerçek olduğunu, inceleme, tartışma yahut araştırmaya ihtiyacın olmadığını savunan anlayışa ise dogmatizm denir. Bağnazlık ise bir dogmaya körü körüne bağlılıktır. Bir inancı, bir ülküyü, bir geleneği, bir töreyi, bir ilkeyi, bir bilgiyi, bir düşünüyü, bir yorumu ya da bunlardan birkaçını, körü körüne ve aşırı ölçüde inatla savunmak, ondan başkasını benimseyebilme eğilimini kesinlikle gösterememektir. Bağnaz tutum birtakım peşin "doğru ve yanlış" ya da "iyi ve kötü" yargıları üzerine oturtulmuştur.
Boş inanç, aklın kabul etmediği ve gerçekle ilgisi bulunmayan bir kör saplantıdır. Boş inançların kökeninde öncelikle bilgisizlik yatar. Ancak boş inanç salt bilgisizlikten doğmaz. Güçsüzlük ve güvensizlikten kaynaklanan korku bilgisizliğe eklenince, boş inancın doğabilmesi için elverişli bir ortam yaratılmış olur. Bunların ortaya çıkışını hazırlayan etkenlerden biri de akıl gücünü yeterince kullanamayan bilgisiz bir insanın, kolayca inanabileceği bir dayanak aramasıdır.
Çevremizdeki olguların algılanıp incelenmesi, diğer algılar ile karşılaştırılıp yorumlanabilmesi ile bilgiye ulaşıyoruz. Zaman içerisinde bilimin tıkanıp olgulara yorum getiremediği yerde inanmaya,  inanılan varsayımların bir araya getirilmesi ile inanca,  inancın kesin ve değişmez olarak kabul edilmesi ile dogmaya ve zincirin son halkası olarak, doğmaların tabulaştırılarak körü körüne bağlanma ile bağnazlığa ulaşıyoruz. Bunun kökeninde ise korku, yeteneksizlik, beceriksizlik, güvensizlik ya da bunların bencillik ile olan karışımı vardır. Şu halde bağnazlık ve boş inançları oluşturan öğeleri önce bilgisizlik, sonra korku ve bilinçsiz alışkanlıklar, bundan sonra da çıkar kaygıları olduğunu söyleyebiliriz. Özgür olmamak ve siyasal ve ekonomik baskı da bağnazlığı ve boş inançları kolaylaştırır.
Bir grubun üyelerinin temel güven duygusu bir defa sarsıldı mıydı, çizgisinden sapar ve onun yerini körü körüne güven alır. Bu gibi toplumsal gerileme durumlarında liderlerin görüşlerini ve gösterdikleri yönü, yapıcı ya da yıkıcı olduklarına bakmaksızın takip etme eğilimi olur. Dogma ve boş inançlar, bilgisizliğin tutsaklığa dönüşmesine neden olur. Kişiyi tüm sorularının cevaplarını bulmuş  hissine sokar ve kendisini mutlu saymasına yol açar  ki, asıl tehlike budur.
Şimdi Altay camiasında sıkça duyduğumuz bazı koşullanmaları hatırlayalım. Altay formasını koysak PTT 1. Ligde Play-off oynar. Divan Kurulu Altay'ın her türlü zor duruma düşmesini engelleyecek önlemleri alır, zor günlerde dümene geçer. Tribünden gelmiş başkan iyi Altaylıdır; Altay için doğruları yapar ve Altay'ı iyi yönetir. Geçen yıl bu ligde tecrübesiz olan yönetim transferde ve yönetimde hatalar yapabilir ama bu yıl bu hataları tekrarlamaz. Altay taraftarı büyüktür her koşulda takımını destekler, tribünde yerini alır. Takımını en çok seven maçlarda cop yemeyi göze alıp, rakip takım taraftarları ile kapışabilmeyi göze alabilenlerdir. Ve sizlerin aklına gelebilecek niceleri. Artık bunların hangisinin gerçek hangisinin boş inançlar olduğunu ayırt edip, bilimin ve aklın verdiği ışıkla olayları yeniden değerlendirmek ve Altay için yeni çözüm yolları aramanın zamanı gelmedi mi ?