Aşağıdaki sözler, CHP'de Genel Başkan Yardımcılığı ve milletvekilliği  yapmış, Sayın Onur Öymen'in ART'deki söyleşisinden alıntıdır:
"Biz ilke olarak parti meselelerimizi medya aracılığıyla tartışmak istemiyoruz. Parti konuları parti içinde tartışılır ama bazen partinin temel ilkeleri ve geçmişi ile ilgili öyle şeyler söyleniyor ki o zaman susarsak görevimizi yapmamış oluruz. 1940'lı yılların CHP'sini, AKP'ye benzetenler var, ben partimizin geçmişini tenzih ederim. CHP geçmişinin hiçbir safhasında AKP'nin bugün güttüğü politikaları gütmemiştir. Yani AKP'yi pek çok açıdan haklı olarak eleştiriyoruz ama biz de bunları yapmıştık geçmişte dersek çok haksızlık yapmış oluruz....... Geçmişimize ve partimize sahip çıkacağız..... Biz partiyi değiştireceğiz, her yönü ile yenileyeceğiz, eskisi ile benzerliği kalmayacak derseniz çok haksızlık yapmış olursunuz....... Atatürk'e bazıları Mustafa Kemal demeyi tercih ediyorlar, Mustafa Kemal Devrimleri diye bir laf duymadım ben şimdiye kadar. Atatürk devrimleridir ve kurucusunun adı da Atatürk. Özünde Türk milleti kavramı yatıyor. Atatürk hangi kökenden gelirse gelsin, hangi dine mensup olursa olsun, bütün Türk vatandaşları Türk'tür diyor ve Türklüğü yüceltiyor. Her konuşmasında Türk milletinin vasıflarından bahsediyor ve her vesile ile Türklüğü ön plana çıkarıyor. Üst kimlik olarak, ırk olarak değil. Ne mutlu Türküm diyene diyor.....Atatürk Türklüğü, herkesin benimsediği üst kimlik olarak kabul ediyor. Hatta bırakınız Atatürk'ü, Fener Rum Patriği bile biz hepimiz Türk'üz diyor.... Biz ne diyoruz? "Efendim anayasamıza Türk kelimesini koymayalım, anayasal yurttaşlık kavramını koyalım." Bunu hangi ülke yapmış dünyada? .... Milletsiz bir devlet mi olacağız biz? Kamuoyuna yansıyışı böyle. Bir siyasi partide sorumluluk taşıyan insanlar o partinin geçmişine de sahip çıkmak zorundalar. Geçmişine sahip çıkmayan partilerin geleceği yoktur. Geçmişiniz bir parçanızdır. Siyasi partilerin yapısının, temel ilkelerinin değiştirilmeye çalışılmasının dünyada çok acı sonuçları var. Mesela II. Dünya Savaşı sonrası Japonya'nın en güçlü partisi Sosyalist Parti'ydi. O partinin önce ismini değiştirdiler. Sonra liderini, sonra programını, sonra hedeflerini değiştirdiler. O zaman 146 milletvekili olan partinin bugün 6 milletvekili var mecliste. Bunu mu yapmak istiyoruz? Türkiye'nin en güçlü ve köklü, geçmişe uzanan, Cumhuriyet'ten önce kurulmuş, Cumhuriyet'in kurulmasında katkıları olmuş bir partinin geçmişini inkar ederek daha mı güçlü olacağız? Bunları söylemesi gereken çok insan var. Bu partiye yıllarca emek vermiş olan, sorumluluk taşımış insanlar var; bunların da konuşması lazım..... Ama bunca yıl milletvekilliği, parti meclis üyeliği, merkez yönetim kurulu üyeliği, il başkanlığı, ilçe başkanlığı  yapmış insanlar var. Arkadaşlarımızın  bu konularda söyleyecek hiç mi sözü yok? Bu derin sessizlik ile karşılarsanız bunları, herkesin bu yaklaşımları onayladığı sonucunu çıkartırsınız." diyerek suskunlaşan CHP'lilere sesleniyor Sayın Öymen.
       
Sayın Öymen'in işaret ettiği konulardan taban rahatsız. CHP zarar görmesin ve parti ayrışmasın diye çok uzun süredir birbirini susturan partililer  artık patlamak üzereler. "Yeni" etiketi vurulduktan sonra başlatılan eleştiri bombardımanı ile, Türkiye'de AKP sürecinde alışkanlığa dönüşen geçmişi kazıyıp karalayarak bugünü doğrulatma hastalığı CHP'nin tavanına da bulaşmış durumda.
       
Suskunluğu kabullenme olarak görenler ve "yeni" taban yaratarak partiyi dönüştürecekleri sanısına kapılanlar yanılıyorlar. CHP sahipsiz değil. Beklentilerle partinin oy tabanını genişletemeyeceklerini göremeyecek kadar küçük ufuklarla geleceğe bakanlar ve AKP örneğinden hareket ederek, "ben değiştim" sloganı ile Türkiye'nin rejimini değiştirmeye kalkışan partiye benzeyerek iktidar olmayı hayalleyenler, AKP'nin konjonktürel, CHP'nin ise devlet kuran parti olduğunu görmeyecek kadar gerçekten kopuklar. Geçmişe bakmaktan ne bugünü, ne de geleceği göremez olanlar,  CHP'nin "yeni" sloganı ile parti tabanında tepki gördüğünün de farkında değiller. Fısıltılarla iletilen yakınmalarla yeniden CHP dalgası kabarmaya başladığı şu süreçte,  partinin kökleri ile hesaplaşma heveslerine son verilmelidir.  Tavan ile tabanı buluşturacak politikalarla bugün ve geleceğe kilitlenen, yurttaşların sorunlarına odaklanan, çözüm ve alternatif geliştiren, kitlelerle kucaklaşan bir yapılanma için partinin temel ilkeleri ve felsefesinin terk edilmesi gerekmiyor. Tam da bugün partinin temel felsefesi kitlelere  aktarılarak, ülke yurttaşlarının uyutulduğunu, geçmişi tartıştıran söyleşi ve programlarla toplumun hafızası bulandırılarak bugünü sorgulamanın önüne barikatlar yığıldığını anlatılması gerekirken, tuzağa düşüp kendi tarihiyle yüzleşmeye kalkışan CHP kendi sonunu da hazırlamış olur. 
         
Türkiye'de iktidar olmak isteyen bir parti önce güçlü bir muhalefet oluşturmalıdır ki alternatif olarak ortaya çıkabilsin... Toplumsal muhalefetin yeniden örgütlenebilmesi ve sessizliğin kabuğunun kırılması için siyasal muhalefetin güç olarak kendisini hissettirmesi gerekirken, kendi içinde tartışma başlıkları açmak ve tabanı bölecek söylemlerle kamuoyunun önüne çıkmak, beklenti içindeki kitleleri sadece öfkelendirir. CHP yeni arayışlarla partinin varlık sebeplerini sorgulamak yerine, yeni stratejilerle topluma ulaşmaya çalışmalı; halkın umut ve beklentilerinin Atatürk'ün devrimci çizgisine sahip çıkılmasına yığıldığını daha fazla görmezden gelmemelidir. 
         
Parti tabanı, CHP'nin iki partili Başkanlık Sistemine doğru koşan Türkiye'nin birbirinin kopyası iki partiden biri haline getirilmek istendiğinin farkında. AKP'nin yapamadıklarının CHP'ye yaptırılmaya çalışıldığı da ortada. Bunu artık her yerde dile getirmek, kim olursa olsun parti ilkelerinden sapanlara "DUR" demek; derinleşen sessizliği yırtmak için her yere 'YENİDEN CHP' yazmak ve kimseden korkmadan yüksek sesle dillendirmek gerek.