Sosyal kuramcılar üç grup sevgi olduğunu ifade ederler. Kurama göre şartlı sevgi, sebep sevgisi ve rağmen sevgisi, bu üç grup sevgiyi oluşturur. Şampiyon olursa Galatasaray'ı çok severim şartlı sevgiye bir örnektir. Fenerbahçe'yi çok seviyorum çünkü şampiyon Fenerbahçe'dir ise bir sebep sevgisidir. Oysa sosyal kuramcılara göre en değerli sevgi 'rağmen' sevgisidir. Ben tüm Altaylıların bu sevgiye sahip olduğuna inanan biriyim. Haftalarca galibiyet almamanıza rağmen Altay'ı çok seversiniz, koca bir sınıfta tek Altaylı olmanıza rağmen yine çok seversiniz ve hatta defalarca küme düşmenize rağmen Altay'ı çok seversiniz.

Son yıllarda yaşanılan büyük maddi ve manevi kayıplara rağmen Altay bu yıl büyük bir sevgi mücadelesi başlatmayı başardı. Sezon başında çok az kişinin ligde kalma şansı tanıdığı bir takım, büyük bir birliktelik göstererek darmadağın olmuş bir camiayı tek tek toplamaya başladı. Geçen hafta bu işte yönetimsel başarıları ifade etmeye gayret etmiştim. Bu hafta ise bu zorlu mücadeleyi ve dirilişe maçların çoğunda kulübenin içinde görev alıp şahit olan biri olarak değerlendirmelerde bulunacağım.

En başta ifade etmeye gayret ettiğim gibi, bir Altaylının takımından tek beklentisi başarı değildir. İyi temsil, sportmen karaktere sahip olmak birçok Altaylıyı neticelere rağmen memnun eder. Bu yıl ki başarının başında Altaylıların arzu edebileceği birçok özelliğe sahip genç bir kumandan var, Serdar Sabuncu. Yakından tanıyanlar kendisinin nezaketini, samimiyetini ve pozitif enerjisini bilir. Dost tavırlarıyla rakibiniz bile olsa başarısını isteyeceğiniz pırıl pırıl bir insandır Serdar Sabuncu. Altay ile çok iyi yerlere geleceğine inandığım teknik adamın ilerde başka bir takımda bile görev yapsa başarısını dileyecek insanlardan biri de benim. Takım içerisinde oluşan sevgi ortamında en büyük mayanın Serdar Sabuncu'nun kendi kişiliği olduğu kanaatindeyim.

Teknik kadronun diğer hocaları Özgür, Mücahit ve Mehmet Can hocalar bilimselliği ön planda tutarak, sevgiyi çalışmayla bir araya getirmeyi başardıkları için bu başarının temel taşları. Maç sabahları kendileriyle karşılaşmak, inançla el sıkışmak çoğu zaman maçın kazanılacağına dair inancımı perçinliyor.
Hep ideal bir takım anlatılmak istendiğinde kolej havasındaki takım derler. Son yıllarda bu tanımlamayı en çok hak eden takımdır Altay'ın 2015-16 kadrosu. Sezon başında birçok tecrübeli oyuncu takımdan kaçmaya gayret ederken, inançla takımın başında kalan ve genç kardeşlerine örnek olmaya gayret eden Kaptan Burak bir sınıfın örnek öğrencisi kıvamındaki ağabeyidir.
Taraftarın uzun aradan sonra lakap taktığı ilk oyuncu olma özelliği olan Bedrican'ın adeta iki yönü var. Saha içinde bireysel yetenekleri ile öne çıkan oyuncuyu soyunma odasında görseniz tanımakta zorlanırsınız. Takım içinde çok iyi bir ağabey rolü oynayan ve soyunma odasında kardeşlerine yaptığı çağrıları duyan 40 yaşına gelmiş bir doktoru bile neredeyse koşarak sahaya çıkmasını sağlayacak motivasyon ortamı oluşturan Bedrican bu takıma gollerinden daha fazlasını katıyor.

Altay'ın 2015-16 başarısını hatırlarken Furkan Deniz'e ayrı bir paragraf açmamak haksızlık olurdu. Yeteneklerini her geçen gün geliştiren ve saha içindeki enerjisini saha dışında da hissettirebilen Furkan'ı yakında hem Altay'ın başarılarında hem de daha üst klasmanlarda göreceksiniz. İyi şeyleri hak eden bu aslan yürekli savaşçıyla gurur duymaya hazırlanın.
Genç yaşta çıktığı bir maçta kaptan bandını taktığı için; her zaman 'kaptan' diyerek hitap ettiğim İsmet Kavuştu. Adam gibi adam olmak diye kitap yazılsa sanırım onun resmi bu kitabın kapağını süslerdi. Hayata bakışı, dik duruşuyla Altay formasını taşımasından gurur duyduğum kardeşlerimden biri.

Ömer, Ulaş, Serkan, Orhan, Yiğit, Hüsamettin, Halil, Hayrullah, Alper, Mami, Batuhan, Osman, Abdullah, Kubilay, Alparslan. Hepsi armamızı taşımasından gurur duyduğumuz cesur yürek adamlar. Bir taraftarın sosyal medyada paylaştığı gibi: 'Öyle bir takım düşünün ki takım doktoru bile psikiyatri doktoru...' İşte bu cesur yürekler, çok seven bizleri sonuçlar ne olursa olsun mutlu etmeye devam edecekler.