Siyasal istikrar adı altında, sistem partilerinin çeşitli yöntemlerle tasfiye edilmesi ile tek parti sisteminin zamana yayılarak  kurulduğu Türkiye'de, giderek kurumsallaşan otoriter uygulamalara karşı koyacak bir muhalefet hareketine ihtiyaç olduğu; ancak bunun, din referanslı iktidar partisi ve koltuğunun altında palazlandırdığı etnik parti ile kuşatılan Mecliste sıkışmış ve sürekli operasyon geçirerek özlerini kaybeden partilerden beklenemeyeceği herkesin malumu. 

Türkiye'de Cumhuriyet'in tasfiyesi, etnik ve dini kimlikleri kullanarak siyaset yapan partilerce Meclis'in içinden yürütülmekte. Milli irade sandığa indirgenmiş, sandık ise, öncesi ve sonrası ile toplumun güvenini kaybetmiştir. Milletin iradesine rağmen sürdürülen bir keyfiyet hali içinde olduğumuzu, bizzat ülkeyi yönetenler "fiili" olduklarını itiraf ederek, hukukun dışına çıktıklarını, bu fiili durumu yasallaştırmak için, kendi anayasalarını yapmak istediklerini  açıklamışlardır. Türkiye'de, anayasa ve hukuk dışı durumun Meclis içinden yürütülüyor olması, askeri vesayetten bıkkın toplumun, bu bıkkınlığı kullanan sivil vesayetin kendine özgü yöntemler icat ederek uyguladığı baskı ve sindirme politikaları sayesindedir. 

Toplum, ele geçirilen medya marifeti ile suskunluk sarmalına itilirken, giderek sıkıştırılan cendereden çıkış için çareler düşünenler hiç de az sayıda değildir. Ne ki, bir bütün olmanın önünde  engeller vardır. Aynı düşünceyi paylaşanların dahi, bazı konularda konuşma uzadıkça ayrışabileceği çok başlıklı bir zemin yaratıldı Türkiye'de. Ayrıca; tüm seçim süreçleri gözden geçirildiğinde görülecektir ki, her defasında muhalefet güçleniyor havası yaratılarak, iktidar seçimler aracılığı ile yerleş(tiril)miştir. Seçim aracılığı ile iktidarın el değiştirmesi ihtimalinin ortadan kalktığını görmek ve kabullenmek istemeyenler eski bildikleri tarz siyaset ile çıkış şansının olmadığını da göremez ve gösteremezler. Meclis içine sıkışmış itiraz ve bağrışmalarla fon olmaktan öteye gidemeyen varmış gibi muhalefet ile, gidişin durdurulması bir yana, gidişe meşruluk kazandırılmaktadır. Rejimin gözlerimizin önünde tasfiyesinden endişeli yurttaşların beklentilerinin çok gerisindeki performansları ve kendi içlerindeki sorunları ve de bildik yöntemler ile alternatif olamayacakları açıktır.

Alternatif siyasal hareketler için hamle yapanlar, yaptırılanlar gibi oyalayıcı durumları da göz önüne alarak, toplumun gidişle ilgili tepkilerinin frenleyici güç oluşturacağı bir zemin boşluğu olduğu gerçeğini kabullenmeliyiz ki, akılcı bir çıkış yolu bulunabilsin. Yoksa, rejime fiilen el koyduklarını ve siyasal partileri kapattıklarını açıklayacakları ihtimali fazla uzak görünmüyor. Operasyonlarla küçülttüklerinin yerine, kendilerinin kontrol edebilecekleri kişilerle yeni uydu partilerin sahne alması Türkiye'nin fazla uzağında değil. Sade yurttaş için siyaset yolu ile katılımın yolları kesilmekte. Biat, ön kabul ve patronaj yolu ile tüm kadroların doldurulabileceği  dar kadrolu bir zeminin, (iktidar partisi içinde kısa süre içinde parti başkanı ve ülkede de kabine ile kabinenin başının değişebildiğine bakarak) var edildiğini hepimiz yaşayarak öğrendik. Bilinen tek kişi iktidarının, görünür hale getirildiği bir iktidar içi operasyon da diyebiliriz.

Kendimizi ülkemizde, yurtsuz hissettirecek çok önemli adımların atıldığı, ayrıcalıklarla donatılan yurttaşlık formüllerinin üretildiği, kaderimizi halk olarak kendimizin değil, hepimiz adına, bir kişinin belirlediği bir süreçten geçerken, en çok ihtiyaç duyduğumuzun dayanışma, birlik, beraberlik olduğunun bilincindeyiz. 

Bugün iktidara oy versin vermesin toplumun büyük kesitinin karşı olduğu Suriyelilere vatandaşlık verilmesi olayı bardağı taşıran damladır. Talan ekonomisi ile giderek artan lüks görüntüsünün örtemeyeceği kadar yoksul bir ülkedir Türkiye. Hala az gelişmişliğin çemberini kıramamış, gelişmiş ülkelerin eğitim, sağlık, sosyal, hukuki, siyasal düzeylerinin çok gerisinde ve her geçen gün artan nüfusumuz ile yoksulluğu paylaşan tüketici bir ülkeyiz. "Suriye sorunu"nu, "Suriyeliler sorunu"na dönüştürerek, külfet yüklenecek durumda değiliz. Sorun, "Suriye(nin) sorunu"dur ve Suriyelilerin yurtlarında kalmaları konusunda adım atılabilirse Türkiye için başarı söz konusu olacaktır. Ülkeye göçle geleni vatandaş yapmak başarısızlığın kabulünden başka bir şey değildir. "Niçin diğer Müslüman devletler vatandaşlık vermeye kalkışmıyor da, Türkiye üstleniyor?" Bunun mantıklı bir açıklaması yok... Başta terör olmak üzere, sorunları çözmek yerine yeni bir soruna yelken açarken, buna karşı çıkan yurttaşlara manevi baskı yapılıyor olması baskı sürecinin nerelere kadar uzanacağının da bir göstergesi.

Siyasal muhalefetin güçlenebilmesi için güçlü bir toplumsal muhalefete gereksinim var. Bunu çeşitli zeminlerde dile getirenler kadar, örgütlenme çabaları da giderek çoğalıyor. 
Türkiye'nin gereksinimi, hiç kimsenin kendisini hareketin üzerinde görüp, gösteremeyeceği, kendi adını öne çıkaramayacağı, kişiselleştirilmeyen, ya da kişi egolarına kapalı, herkesin kendisini eşit yurttaş hissedeceği  bir dayanışmadır.

Bu anlamda umutlanacağımız bir hareket için ilk kurşunun sıkıldığı kent İzmir'de önemli bir adım atıldı. Latife Hanım Grubu, başlangıçta anti-laik hareketlere tepki ile adlarını duyurmuşlardı. Ancak geçtiğimiz ay bir basın açıklaması ile halk dayanışmasını başlatarak, Cumhuriyetin sahipsiz olmadığını kamuoyuna duyurdular.
Açıklamalarına; "22 Haziran 1919'da yayınlanan Amasya Tamimi'nde ülkenin içinde bulunduğu durum, şöyle belirtilmiştir: "Vatanın bütünlüğü, milletin istiklâli tehlikededir"... 97 yıl sonra bugün, 22 Haziran 2016'da da durum farklı değildir...Mustafa Kemal, biziz... Hepimiz, O'nun birer parçasıyız. Parçaları birleştirmeli ve ulus birliğini sağlamalıyız. Başka bir kurtuluş yolu yoktur. Yine Amasya Tamimi'nde belirtildiği gibi; "Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır".......... " sözleriyle başlamışlar. (Devamını web sitesinden okuyabilirsiniz.)

Sözün bittiği ve artık konuşmak yerine, "dur" demenin zamanının geldiğini düşünen herkes için birleşecek bir zemin çıktı ortaya. Kartopu olarak büyüyecek bir hareketin ilk adımını atan bu yürekli yurttaşlarımızın yanında olacağız. Hırslarını her yere taşıyanlar ve kendilerini öne çıkarmaya çalışanlar ve konuştukça kendi içlerinde ayrışan, hem toplumsallıktan söz edip, hem de yanı başındakine mesafe koymaya kalkışanlar hiç uğramasınlar.
Herkesin kendisini eşit hissedeceği bir toplumsal harekete susadık. Birilerinin hareketlere tutunarak, kendilerini bir yerlere ilikleme devrinin sona erdiği, yurttaşlık bilinci ve en önemlisi Atatürk ve Cumhuriyet sevdasında  birleşilen bir dayanışma hareketini başarmalıyız. Ulus bilincimizin yeniden oluşması, ulus devletin çözülmesine daha fazla seyircilik etmeyeceğimizin ilan edildiği bir dayanışma!..
İzmir'den yükselen bu ses, hepimizin sesi olsun istiyorsak, hepimiz aynı yerde toplaşmalıyız.
Ne yapmalı diyordunuz ya? Nasıl yapmalı?
Bir yerden başlamalı diyorduk ya hani...
Ne duruyorsunuz öyleyse?!...

Latife Hanım Grubu'na halk girişimi ile oluşturdukları inisiyatif  için teşekkürle başlayabiliriz. Ben hepimiz adına teşekkür ediyorum. Birilerinin egosu ve hırsına alet edilmeyen, kişi odaklı olmayan, hepimiz olduğumuzu hissedeceğimiz bir hareket özlemimiz adına attıkları bu önemli adım  için.
Ulusal bilincimizi güçlendirecek gerçek bir halk dayanışması istiyorsak, aynı yerde, eşit koşullarda inisiyatifimizi toplaştırarak başlamalıyız.
Dayanışmaya güç vermek isteyenler için web adresini paylaşıyorum: http://www.halkdayanismasi.com/index.html